10 ve 13 Kasım'da Kürt sorunu ilk defa Meclis çatısı altında tartışıldı. Parti temsilcileri ve liderler demokratik açılımı konuştular. Oturumlardan geriye Onur Öymen'in Dersim ile ilgili sözleri akılda kalsa da, Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr. Fuat Keyman iki farklı noktaya daha dikkat çekiyor. İlki, CHP'nin diğer partilerden farklı olarak Meclis'i çözüm yeri olarak görmemesi; ikincisi ise 13 Kasım ile birlikte partilerin seçim startı verdiğini.
Kürt sorunu ilk kez TBMM'de tartışıldı. Ne düşündünüz izlerken?
10 Kasım ve 13 Kasım'da Meclis çatısı altında yapılan toplantılar tarihi nitelikteydi. Aynı zamanda politik açıdanda önemli idi. Çünkü 25 yıldır yaşanan kan ve gözyaşından sonra Kürt sorunu gibi devasa bir sorun, esas çözüm yeri olan Meclis çatısı altında tartışıldı. Meclis altındaki bu oturumlar Kürt sorununun çözülmesinde büyük bir eşiğin aşılmasıdır.
Parti performansları nasıldı?
Parti performanslarına göre AK Parti, MHP ve DTP'yi bir yerde CHP'yi başka bir yerde değerlendirmek lazım.
Neden CHP'yi ayırıyorsunuz?
AK Parti, MHP ve DTP bu tarihi oturuma ciddi bir biçimde hazırlanmıştı. Önceden hazırladıkları metne sadık kaldılar. İçeriklerine katılın ya da katılmayın her üç parti de ciddi biçimde hazırlanmış tutarlı konuşmalarla pozisyonlarını anlattılar. Ama daha önemlisi sorunu ve çözümü farklı algılasalar, farklı önermeleri olsa da, çözümü olması gereken yerde yani parlamentoda aramaları önemlidir. Bu, onların demokrasiye parlamentoya olan inançlarını göstermesi açısından kaydadeğerdir. Bu noktada CHP'ye geldiğimizde çok farklı bir tablo ortaya çıkıyor.
ÇÖZÜM ADRESİ FARKLI
Nedir fark?
CHP'de 10 Kasım'da Onur Öymen'in yapmış olduğu talihsiz konuşma ve 13 Kasım'da Baykal'ın konuşmasına ve tavrına baktığımızda üç unsur öne çıkıyor. İlki Baykal yeterince hazırlık yapmamış, ikincisi sanki Meclis'te değil grup toplantısında, üstelik tutarsızlıklarla dolu bir konuşma ve son olarak da Meclis'i terk etmesi. Bu üç unsuru bir araya getirdiğimizde CHP'nin diğer partilerden farklı bir görüntü çizdiğini düşünüyorum. O da, CHP, Kürt sorununun çözümünde esas adresin Meclis olmadığı düşüncesidir.
Yani parlamento dışında çözüm mü?
Onur Öymen'in konuşması bunu yeterince açığa vuruyor. Öymen'in konuşması hem Kürtleri hem de Alevileri rahatsız ettiği açık. Bu konuşma CHP'nin sorunların çözüm yerinin parlamento dışı olduğunun da bir göstergesi bence. Sorunların çözümünde parlamentoyu değil, güvenlik kuvvetlerini yani askeri çözümü öneriyor. Aynı şekilde Baykal'ın konuşmasında da Dersim krizine benzer örnek vardı: "Türkler Ermenileri kesti' diyorlar. Bunu derken, onlar acaba Kürtler kesmedi de etnik Türkler kesti mi demek istiyor" cümlesi de bence bir o kadar talihsiz ve aynı mantığın ürünüdür. Aynı şekilde parlamentoyu terk etmesi bunun somut göstergesidir. İşte tüm bunlar yüzünden CHP'yi diğer üç partiden ayrı bir yere koyuyorum.
Neden böyle CHP?
Demokratik açılımın isminin Kürt açılımı olması gerekir diyen, 1989 raporuna sahip çıkan, etnik kimlik şefertir diyen bir partinin buradan giderek demokratik açılımın daha derinleştirmesini talep etmesi gerekirken, o çözümü parlamento dışında arıyor.
CHP ASKER VE YARGIYA GÜVENİYOR
Hangi kurum var parlamento dışında?
Bunlar asker ve yargı olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bu refleks rejimi koruma refleksidir. Askerlerden terörle askeri yöntemlerle mücadele bekliyor, yargıdan bu yolu açmasını. Son dönemde özellikle yargının bu kadar öne çıkması bir tesadüf değildir. Dünyanın hiçbir yerinde yargı ben rejimin tarafıyım demez. Ama Türkiye'de diyor. Onur Öymen'in ve Baykal'ın konuşması bu arayışın tipik bir örneğidir. Aslında 1992'de yeniden açılan CHP'nin esas misyonu seçim kazanmak değil, rejimi korumak olmuştur. Bu açıdan bakıldığında doğrudan parlamento dışına konumlanmış bir CHP'den bahsediyoruz demektir. Kısa bir aneknot aktarayım. Emekli büyükelçi olan bir siyasetçi bundan birkaç yıl önce konferansta karşılaştığımda bana o günlerde yazdığım CHP ile ilgili bir yazıyı hatırlattı. Ben o yazıda CHP'de Mustafa Sarıgül'ün adaylığı ile başlayan tartışmalar üzerine; "CHP, MHP'lileşiyor mu, Genç Partilileşiyor mu yoksa soysal demokratikleşiyor mu?" sorusun cevap aramıştım. Büyükelçi bana, sen iyi niyetli olarak bakıyorsun ama görmediğin bir dördüncü alternatif var. Bu CHP'yi en iyi tanımlayan özellidir. O da CHP'nin "Sezarist" bir parti olduğudur.
Ne demek "Sezarist parti"?
Sezarist Parti, eski Roma İmparatoru Julius Sezar'dan gelir ve devlet partisi anlamındadır. Kendini siyasetin üstünde gören, devletin çıkarını topluma tercih eden bir anlayışa sahiptir. Böyle bir parti için seçim kazanmak, parlamenter demokrasi çok anlamlı şeyler değildir. Bu parti devletin diğer kurumları ile bağlantıya geçerek devleti, rejimi korumaya çalışır. İşte 10 Kasım ve 13 Kasım'da Mecliste CHP'nin söylemine ve tavrına baktığımızda bu partinin tipik bir Sezarist Parti olduğunu görürüz.
Açılımda izlenen yöntem doğru
Demokratik açılıma gelirsek AK Parti'nin performansının nasıl buluyorsunuz?
Şu tespiti yapalım dünya da Türkiye de dönüşüyor ve bir anlamda küreleşme yeniden inşa oluyor. Bu süreçte Türkiye önemli ülkelerden biri. Küreselleşme ile Türkiye'nin geleceği bir anlamada örtüşmüş durumda. Enerji hatlarının güvenliği için, Ortadoğu'da, Kafkaslarda barış için Türkiye önemli bir ülke. Bu rollerini oynayabilmesi ise demokratik bir Türkiye'yi zorunlu kılıyor.
Kürt sorununu çözmüş Türkiye Evet, başta Kürt sorunun çözülmesini tabii. Aslında şunu kabul etmek gerekiyor ki, 25 yıldır süren terörün bitmesini herkes ister ama burada soru nasıl bitirileceği yani bir yöntem sorunudur. Bu açıdan AK Parti doğru bir varsayımla yola çıktı. İkinci olarak içini boş tutarak, mümkün olduğunca farklı kesimlerin görüşleri almak istediler ki bu da çok doğru bir yöntemdi. Aslında şunu da kabul etmek gerekiyor ki, yapılacaklar üç aşağı-beş yukarı belli ama buna toplumsal meşruiyet kazandırılması farklı görüşleri almak da bence olumlu bir adımdır. İki yıl önce benzer biçimde Anayasa paketi ortaya çıktığında; şimdi açılımın içi boş diyenler, paket bize empoze ediliyor dediler.
Süreçte sorun nerede ortaya çıkar?
Sorun şudur, Türkiye'de iç siyasal ortamı yani partilerin bu soruna yaklaşımı tam olarak uzlaşma halinde değil. Bunun da sebebi sağlıklı bir siyasal yelpazemizin olmayışıdır. Belki bu kurumsal yapı sorunu hemen aşılmaz ama demokratik açılım sürecinin daha sağlıklı ilerleyebilmesi için Mecliste yapılan oturumların da daha sık tekrarlanması bu sürecin sağlıklı ilerlemesinde yardımcı olabilir.
DTP'nin performansını nasıl buluyorsunuz?
İkircikli. Kendi içlerinde süreci iyi götürüyorlar. Parlamentoda Ahmet Türk'ün konuşması hem içerik hem de mesajlar açısından önemli bir konuşma idi. Diğer taraftan DTP siyasi parti olmanın gereklerini yerine getiremiyor. Nasıl AK Parti Türkiye'yi dönüştüren biraz partiyi aşan bir şeyse, DTP tam tersi henüz parti olmanın gerisinde. Kürt sorununa entegre olmuş durumda. Ve siyaseten hatalar yapıyorlar. Mesela son dönemde kendi siyasal muhataplığını başka odaklara devrediyor. Parlamento çözüm yeri ve siz oradaysanız muhatap sizsiniz, başkası değil. Bu açıdan DTP siyasete daha fazla sahip çıkmalı.
Zihniyet değişmediği için sol arayışlar başarısız
Siz CHP'de dönüşüm sağlanabileceğini düşünenlerdensdiniz. Hâlâ aynı görüşte misiniz?
Benim her zaman CHP'nin dönüşebileceği yönünde umudum oldu. Bunun tek gerekçesi AK Parti'ye bir muhafetin zorunluluğu ve bu mahalefetin de ancak soldan gelebileceği oldu. Bu tabloda bu gerçek ve ihtiyaç değişmiş değil. Ya CHP'ye oy veren orta sınıf tercihleriyle CHP'yi ya dönüştürecekler ya da CHP'yi marjinalleştirecek, yeni bir sol alternatif ortaya çıkmasını sağlayacaklar. Bu mutlaka olacaktır.
Hangisi daha kuvvetli ihtimal?
İki seçenek birbirine zıt değil. İkisi için aynı anda çalışmak da mümkün: Ama bence CHP yerine yeni bir siyasi hareketin ortaya çıkması için çalışmak daha ahlaki.
Uzun sürdir yeni parti için siz ve bir çok insan çalışıyorsunuz. Neden olmuyor?
İki neden var. İlki Türkiye çok hızlı dönüşen bir toplum. Ve dönüşen bu toplumu şu anda en iyi kavrayan ve taşıyan parti AK Parti. AK Parti'ye bu konuda eleştiriler olsa da bu süreci başarılı olarak sürdürüyor. İkinci nedende değişen Türkiye'yi dünyayı okuyabilecek bir zihniyet değişikliği ancak bu yeni sol hareketi kurabilir. Ancak bu sol arayışın içinde olanlar ne yazık ki, henüz bu zihniyet dönüşümünü yapamadılar.
Nedir bu zihniyet değişikliği?
Bir söylem düzeyinde, iki dil düzeyinde, üç estetik düzeyde, dört teknoloji düzeyde olması lazım. Böyle bir sol henüz yok. O yüzden sol arayışlar var, katılanlar iyi niyetli ama zihniyet dönüşümünde uzaklar. Kabul etmek gerekir ki zihniyet değişikliği zor bir şey. Bu yüzden sol alternatif çıkmıyor. Aslında sol diyoruz ama bu, belki de sol olmayacak daha devrimci bir şey olacak bilmiyoruz. Bu devrimci dili bulduğumuzda alternatif arayışlar başarılı olacak beklide.
13 Kasım politik açıdan neden önemli?
O gün yapılan parlamento konuşmalarında 2010 sonu ya da 2011'de olacak bir seçimin startı verilmiş oldu bence. Ve bu seçimin iki gündem maddesi olacak. Demokratik açılım ve bir ölçüde onunla paralel gidecek olan yeni bir anayasa tartışması. Seçimlerin ana ekseni bunlar olacaktır.
Erken bir tahmin ama beklentiniz nedir böyle bir seçim sürecinde?
Eğer Türkiye'de çok anormal şeyler olmaz, istikrarlı ortam bozulmazsa AK Parti üçüncü kez çoğunluk hükümeti için en güçlü adaydır. Yani siyasal söylem yukarıdaki iki konu üzerinden giderse, AK Parti'nin şansı daha yüksektir. Ancak, mesela işsizlik, yoksulluk, adalet gibi sorunlar tartışılmaya başlarsa burada AK Parti zorlanabilir. Ama diğer partilerin böyle bir tercihleri olacağını sanmıyorum.
Dersim konusu kolay kapanmaz
Öymen'in Dersim konuşması çok tepki almasına rağmen CHP birşey yapmadı…
Öymen'in konuşmasına Kürtler kadar, CHP'nin ciddi bir tabanı olan Alevilerden de tepki geldi. Eğer CHP, seçim kazanma iddiasında bir parti olsaydı tabandan gelen sese kulak verir; hiç değilse sembolik adımlar atardı. Ne yaptı? Hiç birşey yapmadığı gibi Öymen'e sahip çıktı ve konuyu kapattı. Ama ben Alevi seçmenlerin CHP'ye tapkilerinin kolay kolay dineceğini düşünmüyorum
Bu krizde gözler Kemal Kılıçdaroğlu'na çevrildi ama o da ikinci adımı atamadı. Neden?
Kemal Kılıçdaroğlu ilk olarak ahlaki bir adım attı ve Öymen'i gereğini yapmaya davet etti. Ama sonraki adımı atmadığı gibi, garip bir suçlama ile geri adım attı. Ancak Kılıçdaroğlu örneği bize aslında şunu gösterdi. 29 Mart yerel seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisinin elde ettiği başarı, CHP'nin siyaseten seçim kazanma iddiasının olmaması yüzünden görmezden gelindi. Saklandı. CHP bu başarıyı büyütmek, bundan yararlanmak yerine hiç olmamış gibi davrandı. Bundan daha iyi bir Sezarist Parti davranışı olabilir mi? Türkiye'nin içinden geçtiği ekonomik kriz, sosyal adalet alanında yaşananlar sol bir partinin çok rahat iktidar adayı olabileceği bir ortamken, olamıyor. Üstelik 29 Mart yerel seçimlerinde İstanbul'da elde edilen başarı rejim korkusu üzerinden değil, yoksulluk, dışlanmışlık üzerine kurulmuş bir söylemin sonucuydu. Ama ardından bu başarının sahipleri ödüllendirildi ancak başarıları yok sayıldı.
Neden geri adım attı sizce Kılıçdaroğlu?
Çünkü partisi gibi kendisinin de seçim kazanma iddiası yok. Olsa idi daha farklı davranırdı. O, kendi açısından CHP'de kalmanın daha rasyonel olduğuna karar verdi. Bunun gereğini yaptı. İlkeli tavrını sürdürmek siyaset demekti, ama bunu yapamadı.