Bir gün cemaate öğle veya ikindi namazını kıldırırken Bakara suresinin,“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir” mealindeki 144. ayeti indi. Bu ayetle Kâbe Müslümanların nihaî kıblesi olarak tayin edilmiş oldu. Ayet inmeden önce cemaat dört rekâtlık namazın iki rekâtını kılmış durumdaydı. Diğer iki rekâtı da namaz içinde Kâbe istikametine yönelerek kıldılar.Bu olayın vuku bulduğu mescide bu sebeple “Mescid-i Kıbleteyn” (İki Kıble Mescidi) denilmiştir.
Hz. Peygamber’in Mekke’deyken atası Hz. İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’ye dönerek namaz kıldığını söylemek mümkün. Bunun, Mekke’nin müşrik sakinlerine karşı Hz. İbrahim’in Tevhid çizgisini vurgulama hassasiyetiyle ilişkisi bulunduğu söylenebilir. Ancak Medine’ye hicret vuku bulunca Medine civarındaki hisarlarda yerleşik bulunan kalabalık Yahudi kabilelerini İslam’a ısındırmak maksadıyla kıblenin Kâbe’den Mescidi Aksa’ya dönüştürüldüğünü söyleyebiliriz. Zira Yahudiler Beyt-i Makdis’e yönelerek ibadet ediyordu. Ne var ki bu durum Yahudileri şımartmış, “Bizim kıblemiz olmasa ibadetinde yöneleceği bir kıblesi yok” tarzında dedikodu yapmalarına sebebiyet vermişti. Bundan mahzun olan Hz. Peygamber, kıblenin değiştirilmesi beklentisiyle sık sık yüzünü göğe çevirir, vahiy beklerdi. Derken mealini verdiğimiz ayet nazil oldu ve kıble Kâbe olarak tayin edildi. Yahudiler bunu da dedikodu malzemesi yaparak, “Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? (Bakara, 142)” dediler. Bunun üzerine “De ki: Doğu da, batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir (Bakara, 142)” ayeti indi.
Yazının başında mealini zikrettiğimiz ayet, kıble tayininin de, değişikliğinin de vahiyle gerçekleştiğini anlatmaktadır. Zira ayette Yahudilerin tutumundan rahatsız olan Hz. Peygamber’in değişiklik için vahiy beklediği açık bir şekilde belirtilmektedir. Bu ayetle birlikte İslam, Yahudilikle de, Hıristiyanlıkla da kesin hatlarla ayrışmış, arada dinin özüne tekabül eden herhangi bir ortak nokta kalmamıştır.