Yüzyılın çocuk karnesi

Çocuk ve çocukluğun bütün bileşenlerini bir ekosistem anlayışıyla değerlendiren ilk çocuk yıllığı “Türkiye Çocuk Yıllığı 2023” Çocuk Vakfı tarafından hazırlandı. Yıllık, Türkiye’de çocukluğun yüzyılının, Cumhuriyet’ten günümüze çeşitli alanlarda yaşanan değişimler üzerinden ele alıyor. Geçmişte zorlu eğitim koşullarında okuyan, araştıran ve üreten çocuk modelini, bugün evrildiği bambaşka bir modelde ele alıyor. Çocukluğun yüzyılda değişen yüzünü tartışmaya açıyor.

Latife Beyza Turgut
“Türkiye Çocuk Yıllığı 2023” kapağında fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in fotoğrafları kullanıldı.

Cumhuriyet’in birinci yüzyılı içinde yaşanan çocukluğu araştıran ilk yıllık, Çocuk Vakfı tarafından hazırlandı. Çocuk ve çocukluğun bütün bileşenlerini bir ekosistem anlayışı ile değerlendiren yıllık yüzyılın birikimi yanında Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için de önerileri içeriyor. Türkiye Çocuk Yıllığı 2023, 1923-2023 yıllarını kapsayan çocuk ve Cumhuriyet, çocuk ve çocukluğun aile, çocuk sağlığı, eğitim, çocuk refahı, çocuk hukuku ve çocuk hakları, çocukluk mekânları, çocuk kültürü ve sanatı, çocuk edebiyatı, çocuk yayınları, çocuk kütüphaneleri, çocuk ve medya, 2000 sonrası çocuk karnesi çerçevesinde 100 yılın görünümlerinden oluşuyor. Mustafa Ruhi Şirin, Salih Pulcu, Turgay Öntaş, Memduh Cemil Şirin ve Yasemin Ünal tarafından yayına hazırlanan yıllık, 2462 sayfadan oluşuyor.

Milli Mücadele döneminde çocuk olmak

Türkiye’nin yüzyıllık çocuk karnesine baktığımızda özellikle Millî Mücadele döneminde çocuk olmak, baştan aşağıya sorumluluk sahibi olmak olarak karşımıza çıkıyor. 20. yüzyıldan itibaren sürekli savaşlar içinde ateşle sınanan Türkler açısından bakıldığında Balkanlardan, Adalar Bölgesine, Kafkaslardan, Anadolu’ya tehcir, yokluk, hastalık ve salgınlarla mücadele eden yöre insanı, kendisine sahip çıkma noktasında gösteremediği hassasiyeti çocuğu için de gösteremiyor. Anadolu’da savaşın devam ettiği zaman diliminde kış aylarında çocukların üzerinden alınarak, top mermilerine serilen örtülerden bahsedildiği biliniyor. Savaş bittiğinde ise bu coğrafyadaki çocuklar hastalığın, fakirliğin, kimsesizliğin pençesinde harap ve bitap durumda kalıyor. Millî Mücadele yılları sebebi ile mevcut iktisadi durumun bozuk olduğu, yoğun olan nüfusu besleyecek, barındıracak ve istihdam edecek bir devlet mekanizmasının kalmadığı bir ortamda çocukların maddi ve manevi açıdan yaşamlarını sağlıklı biçimde idame etmelerini zaten mümkün olamıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise çocukların savaş sonrasında hayatta tutunabilmesi adına ilk önce onlara ait şartların düzeltilmesi yoluna gidiliyor. Çocuğun varlığını sürdürmesi için onlara özel sağlık, eğitim, kültür politikaları geliştirilmiş, çocuk ölümlerinin önüne geçebilmek için bulaşıcı hastalıklarla mücadele ediliyor, aşı kampanyaları başlatılıyor. Bu dönemde açılan çocuk hastaneleri, bakımevleri, yetiştirme yurtları çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik çabaların birer ürünü olarak öne çıkıyor. Çocuklara yaşadıkları travmaları atlatabilmeleri adına dönemin psikologları, sosyologları eğitim kurumlarını ziyarette bulunuyor, gazetelerde ve dergilerde yazılar yazıyor.

Küçük bir yurttaş yetiştiriliyor

Yeni kurulmak istenen devletin ikbâl ve istikbâlini çocuklarda gören dönemin yöneticileri Büyük Millet Meclisi’nin faaliyete geçtiği yıldan itibaren çocuklara yönelik kararlar almayı kendilerine bir görev ediniyor. Bunun en bariz örneği Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey ve arkadaşlarının, 23 Nisan gününün “Millî bayram” olması adına bir kanun önergesi sunması. Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise, “Küçük hanımlar, küçük beyler sizler geleceğin birer gülü, yıldızı, ikbâl ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz” gibi veciz sözleriyle çocuklara verdiği değeri sıklıkla dile getiriyor. “Cumhuriyet çocuğu” dendiğinde akla yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen masumiyetini kaybetmeyen, bir yandan oynayıp diğer yandan toplumsal davranışların ana iskeletini oluşturan, ahlaki değerlere ve ulus kimliğine sadakatle bağlı, okul-ev arasında endekslenmiş yaşamıyla küçük bir yurttaş olarak kurgulanmış bir çocuk algısı geliyor. Genç Cumhuriyet, köylü çocuklarını tipik birer orta sınıf bireyi düzeyine getirecek modernleşme hamlelerine soyunurken sürekli olarak “gelecek nesiller” vurgusunda bulunuyor. Bu millî çocuk inşası modeli Halkevlerinde, Köy Enstitülerinde başta olmak üzere, ağırlıkla okullarda ve çeşitli kolektif/bireysel sanatsal-kültürel performanslarda gerçekleştirilmeye çalışılıyor.

Çocukluğun değişen yüzü

1950’lerden itibaren tüm çocukluğu popüler alanlarda, piyasa değerlerinde ve moda eğilimlerde birleştiren ortak paydalar yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. Dolayısıyla dönemin değişen trendleri içinde çocukluk aynasında herkesin kendine dair inşa ettiği bir çocuk modeli olsa da ortak çocukluk algısı ve imgesi de ortaya çıkıyor. Örneğin bugün çocukluğu üst belirleyen eğitim kurumu, çocuğu akademik başarı için bir sermaye/yatırım programı olarak düşünen her sınıf ve çevreden ebeveyn için başarının gerçekleşmesinin anahtarı olarak görülüyor. Bu aslında, Cumhuriyetçi aydınlanmanın içinde harmanlandığı kapitalist değerler çerçevesinde eğitim üzerinden soyunduğu modernleşme hamlelerinin bir bakıma başarısını da gösteriyor. Okullu olmaya mutlak inanç, eğitimin statü/sınıf atlatıcı değerine olan güven, diploma ile mesleki başarı arasında var olduğuna inanılan doğru orantı… Cumhuriyet’in başında çocuk ülkenin yarınlarda kendisine emanet edileceği bir ulusal-politik misyon üstlenirken; bugün ise çocuğun yarını, öncelikle okul üzerinden elde edilecek akademik başarının ekonomik refaha ve sosyal konfora yol açacağı beklentisine göre dizayn ediliyor. Geçmişte çocuk bir milletin geleceğiyken, günümüzde artık her ebeveyn için çocuğu, kendi bireysel idealleri içinde sınırlanan bir özel yatırım projesi olarak görülüyor. Toplum değişirken çocukluk algısı, inşası ve beklentisinin değişmemesi düşünülemez. Geçmişte zorlu eğitim koşullarında okuyan, araştıran ve üreten çocuk modeli bugün bambaşka bir güzergâha evriliyor. İnternet teknolojisi ve sanal âlemde usta, küresel bağlantılara sahip, yabancı dil bilen, soyutlama yeteneği gelişmiş çocuk… Ancak aynı zamanda kompozisyon yazmakta zorlanan, olayları sosyal bağlamına oturtmakta güçlük çeken, kitap okuma ve araştırma becerileri giderek gerileyen bir çocukluk kuşağı da söz konusu. Dolayısıyla değişim rüzgârı, çocuğu da çocukluğu da pek çok parametre (eğitim, bilgi, bilinç, moda, trend, teknoloji, sanal alem, internet, para, mezuniyet, kariyer vb.) çerçevesinde dönüştürürken çocuğa ve çocukluğa dair ilgi, beklenti ve algılar da değişiyor.

1980’lerde Ege köylerinden birinde 23 Nisan Bayramı töreni

168 çocuğun görüşü yer alıyor

Editör ve yazarların gönüllü katkılarıyla gerçekleşen Türkiye’nin ilk çocuk yıllığı Türkiye Çocuk Yıllığı’nda 7-15 yaş grubu 168 çocuğun çocuk hakları, eğitim ve çevre konularında görüşü yer alıyor. Yıllık için gerçekleştirilen söyleşilerin de çocuk sorularıyla başlamasına özen gösterilmiş. Ayrıca yüzyıl boyunca yazılan ve yayımlanmış 60 “Çerçeve Yazı” yanında karekod yöntemiyle 92 makale, rapor, strateji belgesi ve kaynağa yer veriliyor. Yıllık için Cumhuriyet Dönemi şairlerinden çocuk temalı 16 şiir seçildi ve yüzyılı değerlendiren 11 söyleşi yapıldı. Yine yıllık için 117 yazar tarafından 140 yeni yazı kaleme alındı. 2462 sayfadan oluşan Türkiye Çocuk Yıllığı 2023’ün dijital yayınına https://www.cocukvakfi.org.tr/calismaalanlarimiz/turkiye-cocuk-yilligi-2023/dijital-erisim/ adresinden erişim sağlayabilirsiniz.

Sayılarla Türkiye’nin 2000 Sonrası Çocuk Karnesi

* Çocuk nüfusunun toplam nüfusa oranına bakıldığında 1935 yılında yüzde 45 olan oran 1970 yılına kadar yüzde 48,5’e kadar yükselmiş ve bu tarihten sonra düşüşe geçmiştir. 2022 yılında 85 milyonun yalnızca yüzde 26,5’ini çocuklar oluştururken bu sayının 2080 yılında yüzde 20’nin altına düşeceği öngörülüyor.

* Belde ve köylerdeki çocuk nüfusuna bakıldığında köylerin giderek yaşlandığı açıkça görülüyor. 2007 yılı ölçümlerinde 7 milyon olan köy ve beldelerdeki çocuk nufusu bugün 1 milyon civarında.

* Hane halkı çocuk sayılarına bakıldığında her geçen gün tek ebeveynle yaşayan çocuk sayısının arttığı görülüyor. 2014 yılında tek ebeveynli hanede yaşayan çocuk sayısı 1 milyon 182 bin iken 2022 yılında bu sayı 2 milyon 80 bine yükselmiş.

* Sezaryen doğumların tüm doğumlar içindeki oranı giderek artmaktadır. 2008 yılında yüzde 37 olarak ölçülen sezaryen doğum oranı 2021 yılında yüzde 58’e yükselmiş.

* Alkollü içecek kullanma alışkanlığı olan hane oranı 2010-2019 yılları arasında yüzde 2,7 olarak gözükürken; sigara veya tütün kullanma alışkanlığı olan hane oranı giderek düşmüş. 2019 yılı itibariyle sigara veya tütün kullanma alışkanlığı olan hane sayısı yüzde 29,1.

* Yıllar itibarıyla öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da değişiklik gösterir. 2021 yılında ortaokulda bu sayı 14 iken ilkokulda 18’dir.

* Çocuğun aldığı eğitimin kalitesinden memnuniyet 2022 yılında özel eğitim kurumları için yüzde 79,4 iken devlet okullarında bu oran 72,3’tür.

* 6-17 yaşında çocuğu olan ebeveynler arasında çocuklarına ceza verenlerin Oranı 2016 yılındaki bir ankette yüzde 62,9 “Evet”, 37,1 “Hayır”olarak yanıtlanmış. Çocuklara verilen ceza türleri arasında en yaygınları; azarlama (72,6), interneti yasaklama (48,7) ve TV izlemesine izin vermeme (40,8) olarak belirtilmiş.

HAYAT
Afet zamanlarında pratik konserve