Yunus Emre’nin hayatı hakkında bilgilerimiz çok sathi ve sınırlı olunca elbette onun hayat hikâyesini yazmak da hiç kolay olmayacaktır. Ancak mesele Yunus’un söyledikleri olunca diğer bütün sözler beyhude kalıyor. Ete kemiğe bürünüp Yunus diye görünen birisi var kitaplar arasında da… Bunu 1965’te yazdığı Yunus Emre (Bedir yay., 1965, 79 s.) kitabında Sezai Karakoç, Yunus’un yaşadığı dönemi ve çevreyi değerlendirdikten sonra şöyle der: “Bütün bunlardan çıkan sonuç Yunus’un çağındaki bütün İslâmî kımıldanış ve kıpırdanışları aynı sevgiyle selamlayan, her canlı noktaya sempatisini eşit olarak veya daha doğrusu âdil olarak yönelten ve çeviren bir İslâm ozanı oluşudur.” Hakkında az şey bilinen Yunus Emre’nin halk tarafından hayatının şiirleştirildiğini ifade eden Karakoç, “O, halk için, bütün hayatıyla, başlıbaşına bir epopedir” der. Yunus, belki de epope olarak kabul edildiği içindir ki dilden dile, gönülden gönüle aktarılmıştır.
ANADOLU RUHUNUN MÜCESSEM VE MUŞAHHAS TİMSALİ
Fuat Köprülü’nün ilk baskısı 1918 yılında yapılan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar kitabında yer alan bahis dışında Yunus Emre hakkında kimsenin bir yazı ya da neşri olmadığı yıllarda Erzurumlu Sosyolog, İktisatçı ve Fikir Adamı Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Meslek Gazetesi’nde Yunus’la ilgili bir dizi yazı tefrika eder. 1925 yılında kaleme alınan, eski harflerle tarihin bir aralığında mahfuz bulunan bu metinler Yusuf Turan Günaydın’ın çabaları ile yayımlanmıştır. Yunus Emre Anadolu Edebiyatı Notları (İz yay. 2014, 128 s.), Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun bu yazılarından ve literatüre girememiş ilgili diğer yazılarından oluşmaktadır. Yunus’u Anadolu’nun milli edebiyatının bir uzvu sayan Fındıkoğlu, O’nu “Anadolu ruhunun mücessem ve müşahhas bir timsali” olarak addeder. Üç Mebhas başlığı altında Yunus’u kaleme alan yazar son bölümde Yunus’un şiirlerinden örneklerle Feylesof Yunus Emre, Ahlakçı Yunus Emre, Dindar Yunus Emre, İktisatçı Yunus Emre, Şair Yunus Emre olarak ayrı başlıklarda değerlendirmektedir.
Yunus’u farklı zaviyelerden değerlendiren kitaplar da bir hayli yekûn tutmaktadır. Yunus’un insancıllığını merkeze alarak Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan gibi Anadolu’nun bağrından bir ses olarak değerlendiren Sabahattin Eyüpoğlu Yunus Emre’ye Selâm eseriyle seslenirken; İsmail Habib Sevük, Yûnûs Emre (Hisar Kütüphanesi, 1955, 100 s.) isimli eseriyle daha çok Yunus’u inşa eden Tasavvufî neşveyi irdelemiştir. Ali Çiçekli, Yunus Emre (May yay., 1971, 175 s.) isimli eseriyle Yunus Emre’yi tanımak isteyenlere kaynaklık edecek bir eserle karşımıza çıkmaktadır.
ROMANLAR İÇİNDE BİR YUNUS ROMANI
Türkçe’nin dil zevkini çok iyi yansıtan ve bunu tasavvufun derin havzası içinde harmanlayan yazar Emine Işınsu’nun kaleme aldığı Bir Ben Vardır Benden İçeri (Ötüken yay. 2002, 398 s.) romanında Tapduk’un tapusunda, kul olduk kapısında/ Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah diyen Yunus’un hikâyesini son derece akıcı bir üslupla anlatıyor. Yunus’un yaşanarak yazıldığı ve okuyana mistik bir haz veren roman Yunus Emre’nin dünyasına sizi çekip götürüyor. Yunus üzerine yazılmış bir başka roman ise İskender Pala’nın Od adlı eseridir. Pala, Yunus Emre’nin manevi yolculuğunu ve bu yolda çektiği çileleri okura roman diliyle anlatır.(Kapı Yayınları) Nezihe Araz’ın Dönme Dolap adlı kitabı ise yine Yunus’un hayat hikayesine odaklanır.
BİR YUNUS HİKAYECİLİĞİ
Annemarie Schimmel’in Yunus Emre İle Yollarda (çev. Senail Özkan, Ötüken yay. 1999, 80 s.) isimli eseri ise kendi ifadesiyle Yunus’un vefatından bir veya iki yıl öncesini ihtiva eden hikâye formunda bir eserdir. Yazar eserin girişinde Türkçe’nin taç şairi Yunus’u şöyle tanıtır: “Anadolu’da ilk defa, Yunus Emre, maneviyatı ve Allah aşkını terennüm etmek için büyük ölçüde ana dilini kullanmıştır. Bu itibarla Yunus Emre Türk kültür tarihinde anahtar bir figürdür.” Hacmi küçük ama Yunus’a bir adım daha yaklaştıran bu hikâye de okunmayı hak eden bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor.
YUNUS’TAN İLHAM ALIP DİLE GELEN ŞİİRLER
Yunus bu milletin hafızasında ortak bir mana ve dili çağrıştırınca elbette pek çok şair dile gelip Yunus diliyle seslenmişlerdir. Halk Şairlerinin Yunus Emre Şiirleri (Folklor Araştırmaları Kurumu Yay., Ankara 1991, 76 s.) isim eser bunlardan belki sadece birisidir. Unesco kararıyla 1991 yılı Yunus Emre Sevgi Yılı olarak kutlanmıştı. Bu çerçevede Folklor Araştırma Kurumu tarafından düzenlenen yarışmada ödül alan isimler ve diğer tüm şiirler bu vesile ile kitaplaşmış. Gürünlü Âşık Gülhani, Âşık Nurşah, Âşık İsmeti, Âşık Müslüm Sünbül ve pek çok âşık, ozan yarışmaya katılmış. Ortaya Yunus’un gönül dilini terennüm eden mısralar çıkmış.
RİSALETÜ’N NUSHİYYE VE DİVAN-I YUNUS EMDE NEŞİRLERİ
Cumhuriyet Dönemi Yunus Emre Divanı çalışmaları 1933 yılında Burhan Toprak’ın ilk divan derlemesi ile başlar. Daha sonra Abdülbaki Gölpınarlı 1943 yılında Yunus Emre Divanı yayınlar. 1965 yılında Gölpınarlı hem Risaletü’n-Nushiye hem Divanı birlikte tenkitli metin olarak yayınlamıştır. Faruk Kadri Timurtaş, Naci Kasım, Yunus Divanı neşirleri yapan isimler. Bu halkanın en son temsilcisi ise Mustafa Tatcı’dır ki Yunus hakkında tenkitli neşir anlamında temel eserlerden birisi de Tatcı’nın hazırladığı divandır. Mustafa Tatcı’nın hazırladığı Divan, Yunus divanına karışmış Âşık Yunus şiirlerinin ayıklanmış ciddi neşirlerden birisidir. (Tatcı’nın DİB yayınları arasından çıkan Yunus Emre Divanı (Ankara 2016, 448 s.) Divan’dan seçme şiirleri barındırması hasebiyle dikkate değer bir neşirdir. ) Mustafa Tatcı uzun yıllar Yunus Emre çalışmalarına yaptığı katkılar ve yayınladığı Yunus Emre İle Aşk Yolculuğu, İşitin Ey Yarenler, Yunus Emre’den Yolcuya Öğütler, Divan-ı İlahiyat, Risaletü’n-Nushiye isimli eserler dolayısıyla bu alanda önemli bir iz bırakmıştır.
DİVANLAR ARASINDA EN ESKİSİ VE EN ÖNEMLİSİ:KARAMAN NÜSHASI
Yunus Divanlarına kaynak olarak esas alınan Yunus Divanı Karaman nüshası vardır ki bu da yakın zamanda Karaman’da bir Yunus araştırmacısı olan Yusuf Yıldırım tarafından yayımlandı. Risaletü’n-Nushiyye ve Divân-ı Yûnus Emre Karaman Nüshası (Duru yay. Temmuz 2017, 733 s.) adıyla neşredilen eser kitabı yayına hazırlayan Yıldırım’ın ifadesiyle üç farklı hususiyeti içinde barındırıyor: “Yazısı Selçuklu nesihidir. Dili 13.-14. yy. Anadolu Türkçesidir. Bir başka deyişle 15. yy. sonrası Anadolu’da gelişen Türkçedir. Diğer az bilinen özelliği ise Karaman Yunus Emre Tekkesi’ne ait tek nüshadır. Yüzyıllarca Karaman Yunus Emre Tekkesi’nde okunmuştur.” Eserde Risaletü’n-Nushiyye ve Yunus Emre Divanı transkripsiyonları ile yer alırken, metin sonunda hem sözlük, hem dizin hem de tıpkıbasım Karaman nüshası yer almaktadır. Bu nüshanın divanlar arasında en eskisi ve en önemlisi olduğu vurgusunu da yapmak gerekiyor. Tekke’nin son 1904 yılına kadar ki şeyhi Sunullah Efendi’nin vefatından sonra eser Kadiri Tekkesi şeyhi Şeyh Hacı Bekir Efendi’ye intikal etmiş, sonra silsile yoluyla bugüne kadar ulaşmıştır.
YUNUS’UN DİLİNİ ANLAMAK
Yunus’un ifade ettiği hakikate bizi biraz daha yaklaştıracak kıymetli bir eser ise Nurettin Albayrak tarafından kaleme alınmış. Gönül Çalab’ın Tahtı –Açıklamalı Yunus Emre Sözlüğü- (Dergâh yay. 2014, 992 s.) bugüne kadar ihmal edilmiş sözden, şiirden çok manayı, hikmeti ve hakikati arayışının bir ifadesi olarak düşülebilir. Zira yazar da eserin büyük bir zahmetle vücuda geldiğini ifade ediyor: “Bu çalışmanın en büyük özelliği Yunus Emre’nin şiirlerinde yer alan bütün sözlük kelimelerinin birer birer ele alınarak etimolojileri, dünden bugüne bütün anlamları verilmiş ve kelimenin başta dini/tasavvufi yönü olmak üzere, birçok yönü üzerinde durulmuştur. Son olarak da bu kelimelerin geçtiği beyitler kelimenin kullanım sıklığına göre bir, iki ya da üç beyit olarak tanık gösterilmiştir.” Böylelikle Yunus’u da yâd etme adına sözlüğün sayfaları arasında yâd kelimesinde Yunus şunları terennüm etmiş:
Yunus’un içinde yaşadığımız zamane insanı için de çok hikmetler barındırdığını ve ders alınması gerektiğini “Zamane uğursuz oldu. Şeytanlar semirdi kuvvetli oldu. Yunus’tan almamız gereken çok ders var” diyerek ifade eden ve Yunus divanından seçme şiirleri kendi üslubuyla şerh eden Hüsrev Hatemi de bizleri N’etti Bu Yunus N’etti (Pan yay. Kasım 2004, 235 s.) diyerek başka bir iklime çağırıyor. O yüzden Yunus dili ile sözünü söylemiş:
NECİP FAZIL’IN YUNUS EMRE’Sİ
Yunus Emre üzerine farklı dönemlerde farklı eserlere imza atıldı. Bunlar arasında arasında dikkat çekici bir kitap Necip Fazıl Kısakürek’e aittir. Kısakürek’in kaleminde Yunus Emre bir tiyatro eserinde karşımıza çıkar. Yazar şair akademisyen Alim Yıldız’ın hazırladığı Yunus Emre kitabı da yine geçtiğimiz yıllarda okurla buluşan bir başka çalışma. Akademisyen yazar Mehmet Kaplan’ın Yunus Emre üzerine yazdığı yazılar ise Dergah Yayınları arasında okurla buluşmuştu. Yine İz Yayınları arasında Hasan Aycın’ın Yunus Emre kitabını ve Kapı Yayınları arasında çıkan Cevdet Kudret’in Halk Şiirinde Üç Büyükler Yunus Emre Pir Sultan Karacaoğlan kitabını da listeye ekleyebiliriz.
YUNUS EMRE’DE ESKİŞEHİR FARKI
Anadolu’nun pek çok şehrinde Yunus’a ait, makam, türbe olduğunu biliyoruz. Bunlardan belki en fazla bu işin üzerinde durup sahiplenen il ise hiç şüphesiz Eskişehir’dir. Bugün Eskişehir’in Mihalıççık ve Sivrihisar ilçeleri arasında kalan ve kendi adıyla anılan Sarıköy’de kabrinin bulunduğu ifade edilen Eskişehir’de Yunus üzerine bir hayli yayın yapıldığını görmekteyiz. Sarı Çiçek Destesi, Yunus Emre Anısına Sevgi Konulu Öyküler, Yine Geldi Aşk Elçisi Yunus Emre, Nasihatler Kitabı, Yunus Emre Divanı, Yunus’ta Hak ve Halk Sevgisi tespit edebildiğimiz eserlerden bazıları. Yine Halim Baki Kunter ilk baskısı 1966 yılında yapılan Yunus Emre Bilgiler, Belgeler (Eskişehir Turizm Derneği, 1966, 222 s.) başlığı ile yayımlanmış. Bugün de Eskişehir Valiliği tarafından neşredilen son baskısını görmekteyiz. Yunus Emre üzerindeki çalışmaların ilk kaynağı Halim Baki Kunter’dir. 10 Nisan 1943 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı iken Milli Eğitim Bakanlığına bir dilekçe vererek, Yunus Emre üzerinde derlemeler yapacağını bildirmiş ve kitaplıklarda, yazmalar, şiirler ve başka bilgilerin kendine verilmesini istemiştir.
Bu isteği olumlu karşılayan bakanlık, Valiliklere gerekli genelgeyi göndermiştir. 1946 yılında bakanlık aynı konuda Valiliklere iki bir genelge daha göndermiştir. Bu arada Halim Baki Kunter bir Yunus Emre Derneği kurmuş, derneğin tüzüğüne hiç bir zaman gerçekleştiremeyeceği maddeler koymuştur. 1957 yılında Eskişehir’de “Yunus Emre’yi Sevenler Derneği” kurulur. Bu dernek birkaç kere el değiştirerek Yunus Emre’ye Sarıköy’de bir mezar yaptırma işi ortaya atılıyor. Daha önce 1946 yılında Ankara’dan gelen Halim Baki Kunter’in başkanlığındaki bir heyet mezarı açıyor, mezardan çıkan birçok iskeletin içinde en koca kafalı olanı iskeletin Yunus Emre›nin olduğuna karar verirler. Mezar başka bir yere nakledilerek ve devletin büyük maddi imkânları kullanılarak bir de anıt mezar yapılır. Kitap bütün bu işlerin safahatını anlatmaktadır.
YUNUS’LA BİRLİKTE ADI ANILAN DİĞER YAZAR VE ESERLERİ
Türkiye’de Yunus Emre çalışmaları denildiği vakit mutlaka zikredilmesi gereken isimlerden birisi de Mustafa Özçelik’tir. Bizim Yunus (Nar Çocuk yay., 2013, 336 s.), Yunus Emre (Beyan yay., 1991, 208 s.), Yunus Emre’nin Dostları (Büyüyenay yay. 2014, 268 s.), Bana Seni Gerek Seni (TEDEV yay., 2019, 128 s.), Yunus Emre Menkıbeleri (Büyüyenay yay., 2016, 232 s.), Anadolu’nun Sönmeyen İki Işığı Mevlana ve Yunus Emre (Kardelen yay., 2018, 200 s.) gibi kitaplar Özçelik’in yayınladığı eserlerden bazılarıdır. Özçelik, Yunus’un dirilten nefesini yüzyıllar ötesinden bugünlere taşıma çabası ve gayreti içerisindedir. Elbette Yunus Emre ismi anılınca bu ülkede herkesin söyleyecek sözü, yazacak kelimeleri vardır. Burada zikredilen isim ve eserler Yunus deryasından sadece birer katre mesabesindedir.