Carlos Puig Mundo, 1983 yılında Barselona’da görme engelli olarak dünyaya geldi. Kendisi gibi insanları kabul etmeye hazır olmayan bir dünyada nasıl hayatta kalacağını öğrenerek büyüdü. Yıllarca ne yapmak istediğini bilmiyordu. Hayatının dönüm noktası olan içsel bir yolculuk esnasında, amacının ne olduğunu keşfetti: hikâyelere hayat vermek. O anda bir film yönetmeni olmak istediğini keşfetti. “The First Bath”, bugüne kadar 33 ödül ve 56 resmi seçkiye layık görülen ilk kısa filmiydi. “To Be Or Not To Be” ise, festivallerde geçirdiği birkaç ayın ardından 9 ödül ve 27 resmi seçki elde eden ikinci çalışması. “One More Day” ise yönetmenin üçüncü kısa filmi. TRT tarafından film yapımcılarına insani meseleleri, kendilerine has bir bakış açısıyla ele almaları için önemli bir platform sağlayan TRT World Citizen “Humanitarian Film Festival”, geçtiğimiz hafta altıncı kez hayata geçirildi. Carlos Puig Mundo’nun da görme engelli bir lise öğrencisinin arkadaşları tarafından uğradığı zorbalığı anlattığı “One More Day” isimli filmi gösterildi. Biz de Mundo ile hayatını ve filmini konuştuk.
Sinema bir ekip işidir
Carlos Puig Mundo, Nistagmus adlı görme engeliyle doğmuş bir birey olarak, hayatının ilk yıllarından itibaren pek çok zorlukla karşılaşmış. Beş erkek kardeşi olması nedeniyle kendini şanslı hisseden Mundo, aile desteğinin ona sağladığı güvenle büyümüş. Ancak, dış dünyaya adım attığında, toplumda karşılaştığı ayrımcılık ve dışlanma, onun için zorlayıcı bir gerçeklik haline gelmiş. “Kendimi bir insan gibi hissetmem için bana yardımcı oldular, ancak o gerçekliğin dışına çıktığımda, toplumda ayrımcılık çok zorlayıcı oluyor. Her zaman yalnız olduğumu, insanların beni anlamadığını düşünüyorum” diyor Mundo. Küçükken, diğer çocuklar tarafından farklı görülmesi yüzünden zorbalığa maruz kaldığını da dile getiriyor. Bu nedenle hâlâ zihinsel sağlık sorunlarını aşmak için mücadele ettiğini söylüyor. Yükseköğrenim döneminde, görme engeli nedeniyle sinemaya adım atmasının imkânsız olduğunu söyleyen bir yönetmenle karşılaşması, hayallerini sarsan bir an olmuş. “Büyüdüğümde de işler daha iyiye gitmedi” diyen Mundo, üniversitedeki arkadaşlarının da bu olumsuz görüşü desteklediklerini anlatıyor. Bu süreçte, kendini yalnız ve yanlış anlaşılmış hissettiğini belirten Mundo “Oysa sinema bir ekip işidir. Engelliler için sinemada, bizim tarafımızdan, bizim sesimizle yapılan bir sinema yaratma hayalime inanan insanları bulmakta zorlanıyorum” diye anlatıyor.
İlk görüşte aşktı
Üniversiteye başladığında bilgisayar bilimi okumaya karar veren Mundo, matematik ve fizikte iyi olmasına rağmen, bu dönemi tam anlamıyla bir felaket olarak nitelendiriyor. Depresyon döneminde içsel bir sorgulama sürecine girmiş, yazmanın ve hikâyelere hayat vermenin kendisi için ne kadar önemli olduğunu keşfetmiş. “İlk kez yönetmenlik yaptığımda, bu ilk görüşte aşktı. Mutlu olduğum yer orası; hissettiğim duygu tarifsiz, kendimi tamamlanmış hissediyordum” diyerek sinemaya olan tutkusunu dile getiriyor ve ekliyor: “Hayalim, ayrımcılığı gördükten sonra uzun metrajlı filmler yönetmekle başladı; engelli yeni nesillere, bunun mümkün olduğunu göstermek için referanslar yaratmak istiyorum. Sinema benim için her şey, benim hayatım.” Bilim kurgu ve macera türlerini sevdiğini ifade eden Mundo, “Kendim ayrımcılığa maruz kaldığımda, bu konuyu anlatmak, engelli insanların yaşadıklarını kendi sesimizle görünür kılmak istedim” diyor.
İnsanlar beni görmezden geliyor
Görme kaybı nedeniyle sinema sektöründe zorlandığını dile getiren Mundo, “Her şey zor oldu; çalışamadım ve yüksek lisans programının gerektirdiği stajları da yapamadım. Yükseköğrenim eğitim döngüsünde, anlaşmalı oldukları şirketlere beni götürmek istemediklerini, bunun onları kötü bir duruma sokabileceğinden korktuklarını söylediler. İnsanlar beni görmezden geliyor. Kısa filmim dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde gösteriliyor, ancak hiçbir yapım şirketi projelerimi gerçekleştirmeme yardım etmek istemiyor. Projelerimi neredeyse yok denecek kadar az bir bütçeyle, sinemaya yeni başlamış, neredeyse hiç deneyimi olmayan kişilerin yardımıyla kendim yapmak zorunda kalıyorum ve genellikle her projede farklı insanlarla çalışıyorum. Sinema zaten çok acımasız bir sektör; bizim için çok daha zor” sözleriyle anlatıyor.
Yeni nesillerin zorbalığa maruz kalmaması için mücadele etmeliyiz
TRT World Citizen “Humantiaan Film Festivali”nde “One More Day” isimli filmi gösterilen Mundo, şu sözlerle filmi anlatıyor: “Lise dönemimde zorbalığa maruz kaldım, bunu kimseyle paylaşmadım; ailem bile bilmiyordu. Kendime güvenmeye başladıktan ve iki kısa film çektikten sonra, hikâyemi anlatmanın zamanı geldiğine karar verdim. Zorbalık, size hayatınız boyunca taşıdığınız bir iz bırakıyor; bununla yaşamak çok zor. Hikâyemi, trajedi perspektifinden değil, empati perspektifinden anlatmak istedim. Kısa filmi izleyen herkes ‘Bu benim de başıma gelebilir’ diyerek filmle özdeşleşebilir. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluşla birlikte, kısa film olarak eğitim materyali hazırlıyoruz ve ikinci bir kısa film çekmek istiyoruz. Yeni nesillerin zorbalığa maruz kalmaması için mücadele etmeliyiz; ayrıca eğer bu durumu yaşıyorlarsa, onları aşmaları için mümkün olduğunca desteklemeliyiz. Kampanyamızın adı #onemoreday #overcomebullying. Gençlerin zorbalığı aşmalarına yardımcı olmak ve daha iyi bir geleceğe sahip olmalarını sağlamak istiyoruz.”
Özgürce kendi sesinizle konuşun
Gazze’de yaşananlar bir trajedi
Bir yönetmen ve sanatçı olarak Filistin’de yaşanan soykırım ile ilgili de konuşan Mundo, “Bir insan öldüğünde, olan her şeyden hepimiz sorumluyuz; taraf yoktur, kimse haklı değildir, bu bir kayıptır, bir trajedidir. Hâlâ hayvanız; rasyonel bir varlık olarak bir başkasını asla öldürmemeliyiz. Hem bireyler olarak hem de bir toplum olarak daha çok evrimleşmemiz gerekiyor” diyor.