Tutulmalar, gezegenler, yıldızlar... Gökyüzü insanlık için hala tüm gizemini koruyor. Yıldızların peşine düşen astrofotoğrafçılar ise gökyüzünün tüm güzelliğini önümüze getiriyor. Profesyonel mesleklerinin yanında bir yandan da astrofotoğrafçılıkla ilgilenen Süleyman Akgüneş, Betül Türksoy ve Can Rıfat Tuncan o isimlerden bazıları. Üçünün de ortak noktası çocukluklarından itibaren astronomiye ilgi duymaları. Onlar bir tür yıldız avcılığı yapıyorlar. İstanbul Fatih’te eczanesi bulunan Süleyman Akgüneş gökyüzünü izlemenin insanın hayatını doğrudan etkilediğini söylüyor. “Hiçbir şekilde sınırlarına hükmedemediğiniz bir evrenin içinde kayboldukça insan merkezli bir yaşamın ne denli önemsiz olduğunu fark ediyorsunuz” diyen Akgüneş’in astrofotoğrafçılık serüveni ilk etapta astronomiye olan ilgisiyle başlamış. “Şehir ışıklarından uzak bölgelerde büyümek, karanlık gökyüzünü tecrübe etmenin bu kadar ulaşılabilir olması bu tutkuyu küçüklükten itibaren aşılayan etkenlerdi. Üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin gökyüzünün o mükemmel potansiyelinin farkında olmak ona tekrar şahit olabileceğin gerçeğini bilmek bütün bunları birbirine bağlayan olgulardı” diyor Akgüneş.
İLK KARENİN HEYECANINI UNUTAMAM
Astronomi bilimi, içerisinde barındırdığı binlerce soru işaretiyle tüm cezbediciliğini koruduğundan uzun yıllar boyunca heyecanını yüksek tutmayı başarmış. Bu süreçle beraber farklı yayınlarda karşılaştığı görseller, belgesellerde kullanılan geçiş görüntüleri Akgüneş’in ciddi bir şekilde ilgisini çekmeye başlamış. Gerisini ondan dinleyelim: “Bir süre herhangi bir ekipmanım olmadan yabancı yayınlar, öğretici videolar ve makaleler sayesinde ne zaman, nerede, hangi ekipmanlarla elde edebileceğim konusunda bilgi toplamaya başladım. Ve 2017 yılında ilk karemi bir arkadaşımın fotoğraf makinesiyle Kırklareli, İğneada bölgesinde çektim. Gökyüzü beni her seferinde bir başka büyüler ama o ilk karenin ön izlemesini gördüğüm andaki heyecanımı hiç unutamam.”
DEFİNE AVCISI SANDILAR
Tabi astrofotoğrafçılığı sürdürebilmek için oldukça karanlık ve ıssız yerlerde çekimler yapmak gerekiyor. Akgüneş’in de bu nedenle başına trajikomik olaylar da gelmiş: “2018 yazında meteor yağmurunu gözlemlemek için Isparta Melikler Yaylasına doğru arkadaşlarla çıktığımız yolculukta ilginç bir anımız oldu. Daha önce Uşak taraflarında ıssız bir bölgede bulunan bir antik kenti harita verilerinden incelemiştim. İlk geceyi orada fotoğraf çekerek geçirip oradan Isparta’ya geçmeyi planlıyorduk. Antik kentin kapısına park edip içeri girdik, bir kaç saat çekim yaptıktan sonra çıkmaya hazırlanırken üzerimize doğru bir ışık ve silah tutulduğunu fark ettik. İçeri girerken bizi fark etmeyen bir güvenlik görevlisi define avcısı olduğumuzu düşünüp jandarmaya haber yollamış. Issız ve uzak bir bölge olduğundan ekipler gelene kadar hareket etmemekle tehdit edilip alıkonduk. Sonunda anlayışlı bir komutanın yardımıyla oradan çıkabilsek de uzun bir süre kötü şartlarda beklemek durumunda kalmıştık.”
Çalışmalarını sosyal medya platformları aracılığıyla takipçileriyle paylaşan ve her seferinde biraz daha ilerlediğini düşündüğünü belirken Akgüneş, “Bazen o kadar güzel manzaralarla karşılaşıyorsunuz ki buna şahit olabilecek tek şey yanınızdaki kameralarınız oluyor” diyor.
KARANLIKTA ÇALIŞMAK ZOR
2014’ten beri İstanbul Fatih’te sağlık hizmeti veren bir eczanesi olan ve yoğunluğuna göre astrofotoğrafçılığa da zaman ayıran Akgüneş, “Genel olarak tatil planlarımı Ay’ın o dönemdeki evresine göre ayarlayıp karanlık bölgelere ulaşımın kolay olduğu alanları tercih ediyorum. Bunun dışında kamp ortamı ve gözlem yapmaktan hoşlanan güzel bir arkadaş çevrem var karanlıkta çalışmak her ne kadar zor olsa da onların sayesinde genel olarak yalnız gitmek durumunda kalmıyorum” diyor.
NASA’YA SEÇİLMİŞTİ
Mimar Betül Türksoy da uzun zamandır astrofotoğrafçılık yapıyor. 20 yıldır sürdürdüğü mimarlık mesleğine bir de astronomi fotoğrafçılığını ekleyen Türksoy’un geçtiğimiz aylarda çektiği bir kare NASA tarafından seçilerek yayınlanmıştı. Türksoy’un bu alanda çalışmaya başlamasının ise ilginç bir hikâyesi var. Türksoy bunu şöyle anlatıyor: “Fotoğrafçılığa ve astronomiye karşı çocuk yaşlardan itibaren ilgim vardı ama gökyüzündeki cisimlerin fotoğraflarının çekilebileceğini bilmiyordum. Yaklaşık 3 yıl önce, ilk kez tanıştığım dslr kamera ile gün batımı ve güneş fotoğrafları çekmeye çalışırken, televizyonda Ay hakkında dinlediğim bir konuşma üzerine “bende Ay’ın fotoğrafını çekip bu bahsedilenlere yakından baksam” diye merak ettim ve o akşam Ay’ın fotoğrafını çekmeye karar verdim. Çektiğim fotoğraf ya çok karanlık ya da çok aydınlık oldu. Fotoğraf makinesi ayarlarını, yavaş yavaş öğrendim.”
EVDEN GÖRÜNEN YETMEDİ
“Ay fotoğrafı çekmeye ilk başladığımda ilk hedefim kraterlerin belli olduğu, Ay’ın parlamadığı bir fotoğraf çekebilmekti” diyor Türksoy ve şöyle devam ediyor: “Bir süre sonra ise -aslında optik ilüzyondan kaynaklanan- Ay’ın olduğundan daha büyükmüş gibi göründüğü fotoğraflar daha çok dikkatimi çekmeye başladı. “Bunu nasıl yapabilirim?” diye düşünürken, evimden, balkondan kendi çektiğim fotoğraflarda Ay’ın tam da bu şekilde göründüğünü fark ettim. Ufuk çizgisi bana çok uzaktı ve Ay doğduğu zaman oradaki evler, ağaçlar Ay’a göre çok küçük görünüyordu. İstediğim görüntüyü yakalayabilmek için, Ay’ın doğuş ve batış saatlerini de takip etmeye başladım. Bir süre sonra evden görünen manzara da bana yetmedi ve bu sefer farklı objelerle Ay’ın büyük göründüğü fotoğraflar çekmek istedim. Böylece Ay doğuşu, batışı, yönler ve fotoğraf çekebileceğim yerlere zaman içinde hakim oldum.”
HALE-BOPP’LA KARŞILAŞMA
“Çocukluğumdan itibaren evimizde her ay Tubitak’ın Bilim ve Teknik dergisi alınırdı, babam dikkatlice okur incelerdi. Onun bu ilgisi zaman içinde bize de geçti” diyen Türksoy, henüz çocuk yaşlarda Hale- Bopp kuyruklu yıldızına rastlayışını ise şöyle anlatıyor: “Sanırım 8-9 yaşlarındaydım, yolda yürürken uzaklarda bi anda parlayıp sönen ışık gördüğüm ilk meteordu. 1996 senesinde Hale-Bopp kuyruklu yıldızı gökyüzünde oldukça belirgin bir şekilde görünmeye başlamıştı. Kuyruklu yıldızın uzunca bir süre, orada oluşuyla gökyüzünde olan bitene karşı büyük bir merak duyuyordum. Bu da sürekli araştırma yapmamı sağlıyordu. Kuyruklu yıldız, meteor yağmurları derken, Bilim ve Teknik dergisinde elime aldığımda ilk baktığım sayfa “bu ay gökyüzü” sayfası olmaya başlamıştı.”
DERİN UZAYIN FOTOĞRAFLARI
Can Rıfat Turcan ise Fizik mezunu bir tasarımcı. Derin uzay fotoğrafları çekiyor. O öğrenimi sırasında zaten astronomiyle ilgilenmiş. Fizik ve astronominin birbiriyle ayrılamaz bir bütün olduğunu söyleyen Turcan da çocukluğundan itibaren astronomiye ilgi duymuş. Turcan şunları anlatıyor: “Gökbilim merakım çocukluk zamanına dayansa da, fizik eğitimi sırasında iyice ortaya çıktı diyebilirim. Üniversitede Astronomi kulübü ile tanışmam, 3 yıl kulüp başkanlığı yapmam, Türkiye’nin 5. üniversite gözlemevi ve ilk Astronomi merkezi olan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Gözlemevi’nin kuruluşunda aktif rol almam bu merakı ve sevgiyi giderek arttırdı. Gözlemevi kuruluşundan sonra gözlemevinde çalışırken başladım astrofotoğraf çekmeye. Gözlemevi ekipmanları daha çok bilimsel çalışmalarda kullanıldığı için fotoğraf çekimine çok vakit ayıramadım. Üniversite sonrası kendi ekipmanlarımı almam ile aktif olarak çalışmaya başladım.”
“Gökbilim fizikten bağımsız olamaz” diyen Turcan, “Bir fizikçi doğal olarak evreni anlamak için çalışmalı ve gökbilim ile ilgilenmek zorundadır. Üniversite bünyesinde olmadığım için akademik çalışma yapmam artık zor, ama işin popüler bilim tarafında çoğu astrofotografçı gibi aktif olarak çalışıyorum. Özellikle çocuklar olmak üzere, gökyüzüne ve bilime meraklı insanlara büyüleyici evreni gösterip, bilime, araştırmaya yönlendirmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
GÖRKEMLİ BULUTSULAR
Gökyüzünde Avcı, Akrep (Rho Ophiuchi) ve Samanyolu gibi bölgeleri özel olarak sevdiğini ifade eden Turcan, bu bölgeler için özel olarak çalışmalar planladığını söylüyor. Özellikle Avcı (Orion) takımyıldızı içinde barındırdığı bulutsular, yıldız oluşum bölgeleri ile çok görkemli bulduğunun altını çiziyor.
ŞEFKATİ ÖĞRETİYOR
“Carl Sagan’ın “Soluk Mavi Nokta” kitabında dediği gibi, gökbilim, alçakgönüllüğü ve kişiliği geliştiren bir uğraş” diyen Turcan, astronominin ve astrofotoğrafçılığın hayatına kattıklarını ise şu cümlelerle anlatıyor: “İnsanın kibrinin akıl dışılığını alan, yaşadığımız gezegeni koruyup ona şefkat göstermemiz gerektiğini anlamamızı sağlıyor. Benim içinde aynen bu şekilde oldu. Edindiğim bilgiler, tanıdığım insanlar, ne amaçla burada olduğumu ve ne yapmam gerektiğini anlamamı sağladı.”
En önemli kriter ay
Bu fotoğraflar için ışık kirliliğinden uzakta olmanın ilk şart olduğunu söyleyen Can Rıfat Turcan şunları söylüyor: “ Şehir merkezlerinden uzakta, tercihen yüksek rakımlı, nem oranı düşük ve karanlık yerler arıyoruz. Güvenlik için genellikle bildiğimiz, güvendiğimiz yerlere ve birkaç arkadaşımızla birlikte gitmeye çalışıyoruz. Kullandığımız ekipmana göre, elektrik olan ya da rahat taşıyabileceğimiz yerler arıyoruz. Gökyüzünün bulutsuz olması önemli. Soğuk gecelerde gökyüzü daha iyi olsa da, gökyüzü nadiren bulutsuz olduğu için daha çok yaz aylarında çekim yapabiliyoruz. Plan yaparken en önemli kriterimiz ise Ay. Yeni Ay zamanı ya da gece gökyüzünde çok ışık yapmadığı zamanları seçip, ona göre plan yapıyoruz. Kamp yaptığımız mekanlar genellikle yüksek yerler ve yaz aylarında bile geceleri oldukça düşük sıcaklıklarda oluyor. Kalın ve korunaklı giyinmeye dikkat ediyorum.
Yaban hayvanlarıyla burun buruna
Dünya arşivine girdi
Türksoy, 20 Mayıs’ı 21 Mayıs’a bağlayan gece saat 02.59’da çektiği karenin 23 Mayıs’ta NASA tarafından “Dünya’da Günün Astronomi Fotoğrafı” seçildiğini de hatırlatarak “Çekmiş olduğum fotoğraflardan birinin Dünya astrofotoğraf arşivlerinde böyle bir yer bulması beni çok mutlu etti” diyor.
FÜTÜRİSTİK MİMARİ ÇALIŞMALAR