Cinsiyetsiz bir toplum oluşturmaya çalışan 'LGBT'yi destekleyen markaların arasına bu yıl yayınevleri de katıldı. Eşcinselliği meşrulaştıran ve destekleyen paylaşımlar yapan kitap yayınevleri düşünce kültürünün de kirletildiğini gözler önüne serdi. İyi bir okuma yapmak isteyen okur ve gençlere tavsiye edilen listelerde hangi yayınevlerinin tercih edileceği kafaları karıştırdı. Öyle ki muhafazakar yazarların kitaplarının basıldığı bir yayınevini bünyesinde bulunduran yayıncıların bir diğer yayınevinde LGBT’ye destek tweetleri attıkları gözlemlendi. Kültür yayıncılığı alanında önemli paya sahip yayınevlerinden; Sel Yayıncılık, İletişim Yayınları, Ayrıntı Yayınevi, Epsilon, Can Yayınları ve Everest Yayınevi, eşcinsellik lobisinin sponsorları arasına katıldı. Özellikle eşcinselliği teşvik eden, özendiren ve meşrulaştıran kitapların basıldığı yayınevleri bile var. LGBT'nin bu yeni çağrıcıları yayıncılar arasından da tepkilere neden oldu. Bir kısım yayıncı eleştirilerini sosyal medya aracılığı ile dile getirse de bu yeni durum karşısında neler yapılması gerektiğine dair bir tespit yapılmadı. Yeni Şafak olarak yayınevleri ve sektörü ilgilendiren sivil toplum kuruluşları ile konuştuk.
İnsan hakları değil şiddet eylemi
Erdem Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Melike Günyüz: İnsan hak ve özgürlükleri hem anayasa ile hem mensup olduğumuz dinî akaitler ile hem de örf ve gelenekler ile aile temelli bir anlayışla toplumun ruh ve beden sağlığı bütünlüğü içinde güvence altına alınmıştır. Son yıllarda cinsiyet tartışmalarının bireysel tercih ve hak bağlamından çıkarılarak baskıcı ve ötekileştirilen bir söyleme dönüştürülmesi, meselelerin tez ve antitez bağlamında bile tartışılmasına tahammül edilemeyen tahakküm edici bir dil ile gündemde tutulması kabul edilemez. Bu toplum, cinsiyet tercihini yapmış sanatçılarını baş tacı etmiş bir toplumdur. Meseleyi bir insan hakları bağlamından çıkararak militan bir söylemle normalleştirmeyi, mahremiyeti kamuya taşımayı, teşvik edici girişimleri bir şiddet eylemi olarak değerlendiriyoruz.
Dünya marjinal bir zihniyetin kültürel bir istilası ile karşı karşıya
Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan: Son yıllarda ülkemizde dini ve ahlaki kuralları hiçe sayarak inanç ve cinsel özgürlük adı altında Türk aile yapısını bozmaya, kişilerin ruhsal yapılarını sapkınlık düzeyinde dönüştürmeye yönelik eylem ve söylemler şahit olmaktayız. LBGTİ oluşumunu; belli çevrelerden aldığı destek ve yönlendirmelerle; milli ve dini inancımıza, yaradılışa ve fıtrata aykırı olan ve ülkemiz üzerinde uygulanmak istenen bir proje olarak görüyoruz. Dünya marjinal bir zihniyetin kültürel bir istilası ile karşı karşıyadır. Dünyayı cinsellik üzerinden algılamaya çalışan evrensel ahlak ilkelerine savaş açan bir küresel istiladır bu. Tüm makul, insani ve kutsal ile ilişkili inanç ve kültürü itibarsızlaştırma çabasıdır. Ne yazık ki; Bütün inançlar, kültürler insanlığın sonunu getirecek, salgınlardan daha tehlikeli bir sapkınlık salgını ile yüz yüzedir.
Birçok ülke tehlikenin farkına vardı
Bu gerçeği gören birçok ülke gücünü ve bütünlüğünü kaybeden aileyi bir arada tutmak için; aile ve gençleri merkeze alan, onların ruh ve beden sağlıklarını korumaya yönelik ciddi çalışmalar yapıyorlar.
Ülkemizde ise; fenci yaşlısı, kadını erkeği ile inançlı, güçlü ve dirayetli bir aile yapımız, gönülden bağlandığımız örf ve geleneklerimiz var. Geçmişten günümüze miras bu değerler elbette birilerini rahatsız edecek. Ediyor da.
Görünen o ki; Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de “sapık kavim, beyinsiz ve akılsız kavim” dediği Lut Kavmi'nin bügünkü takipçileri, tüm bu değerlerimize savaş açmış durumda. Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizi emanet edeceğimiz gençlerimizi, aileyi ve aile bireylerini korumak hepimizin görevidir.
Ülkemizin yazarları, sanatçıları ve düşünürleri olarak; bu tür oluşumları gerçekleştirenleri, bunlara destek verenleri, kamuoyu oluşturmalarına yayın yoluyla imkan tanıyan yayınevlerini, gayrı ahlakı anlayıştan siyasi, ticari rant elde etmek isteyenleri, şiddetle kınıyoruz.
Değişen toplumsal dinamiklere uyum sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisinden geçiyor
Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) Yönetim Kurulu Başkanı Münir Üstün: Son günlerde eşcinsel bireylerin temel insani haklarını korumaktan öte, eşcinselliği özendirici içerikler ve propagandalar yapan basın yayın kuruluşlarının açıklamalarını takip etmekteyiz. Profil Yayın Grubu olarak bizler, ailenin bekasını ve sağlıklı nesillerin yetişmesini önemsiyoruz. Cinsel kimliğiyle barışık, değerlerinin bilincinde, değişen toplumsal dinamiklere uyum sağlarken, kendi ahlaki ve zihinsel süzgecini de sağlam şekilde oluşturmuş bireyler yetiştirmenin yolunun; sağlıklı anne-baba-çocuk ilişkisinden geçtiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda aileyi desteklemeye ve aile içi ilişkilerin ruhsal, sosyal ve ahlaki olarak sağlam temeller üzerine inşa edilmesi için çalışmaya devam edeceğiz. Üzerimize düşen sorumluluğun farkında olduğumuzu, yayın politikalarımızı da bu doğrultuda gerçekleştirmeye çaba gösteriyoruz.
Aysbergin sadece görünen yüzü
Yaygın Eğitim ve Kültür Derneği (YEKDER) Başkanı Sedat Özgür: Karşımıza çıkan sorunu attığımız tepki mesajlarıyla, içinde bulunduğumuz çevrede hararetli bir şekilde tartışarak tam anlamıyla asla çözemeyeceğiz. Tepkimizi ve duruşumuzu mutlaka bu çerçevede göstereceğiz. Ancak bu durumun aysbergin sadece görünen yüzü olduğunu unutmamalıyız. Öncelikle tanımalıyız. Bazen açıkça kitaplarda karşımıza çıkan, bazen satırların arasına gizlenen, bazen de kitapların görsellerinde örtük olarak hayatımıza giren bu manzarayı bütün olarak fark etmeliyiz. Bazı çizgi filmlerde, dizi ve sinemalarda, tiyatro oyunlarında, yarışma ve eğlence programlarında karşımıza çıkarılan bu karakterlerin farkında olmalıyız. Özellikle dramatik hikâyeler oluşturularak, kahramanlaştırılarak çocuklarımızın ve gençlerimizin anlam dünyalarına yöneldiklerini göz ardı etmemeliyiz. Meseleyi akademik olarak çerçevelendirmeli ve derinleştirmeliyiz. Asırlardır insanın şahsiyet ve karakterini en güzel biçimde inşa eden bir medeniyetin temsilcileri olduğumuzu bilerek; gençler başta olmak üzere insanımızın anlam dünyasına girecek işitsel, görsel ve yazılı materyaller geliştirmeliyiz. Bunları uygun mecralarda paylaşmalı, eğitim çalışmalarımızın bir unsuru haline getirmeliyiz.
Birçok yayınevi bu sistemin bir parçası olduğunu ispat etme çabasında
Ketebe Yayınları Yönetmeni Furkan Çalışkan: Bizler Türkiye'de sonuçlar ve olaylar üzerinden reaksiyon vermeye yatkınız maalesef. Oysa bizi sonuca, karşılaştığımız vahim duruma götüren bir "kurulum aşaması ve "teorik alt yapı" vardır. Hakim Kültür Endüstrisi'nde meşrulaşmayan yada yaygınlık kazanmayan hiç bir temayül toplumsal olarak bir vakaya dönüşmez modern zamanlarda. Son yıllarda birçok insanın şaşkınlıkla karşıladığı LGBT akımına verilen kurumsal destekler bir sürecin sonu ve neticesidir. Örneğin dünyanın en prestijli yayıncılık ödüllerinin son yirmi yılı incelendiğinde ortaya çıkan gayri resmi kriterler arasında hem konu hem teorik bağlam açısından eşcinselliğin ne kadar büyük bir yer kaplandığını, hiç olmazsa mutlaka bir değini vesilesi yapıldığı görülecektir. Hal böyleyken hakim Kültür Endüstrisi'nin yansıması olan birçok yayınevinin de buna kapıldığına, bu sistemin bir parçası olduğunu ispat etme çabasında olduğuna şahitlik ediyoruz. Tüm dünyada eşitsizliğe, adaletsizliğe ve zulme bir direnç geliştiren entelektüel çabalar sönümlenirken sanki LGBT bir muhalif alanmış gibi yutturulmaya çalışılmakta.
Meselenin evrensel boyutunu ve geldiği gerçek noktayı anlatmak için söylüyorum bunları. Daha doğrusu planlı ve bilinçli bir çalışmanın, stratejinin sonucu olarak bugün bu çarpıklık ile karşı karşıyayız. Gerçek ve ağır insanlık durumları değil bedenlerine ve anomaliye tapan küçük bir güruh kaplıyorsa gündemi, mecraları ve kültürel alanı bu birdenbire olmuş bir vaka değildir.
Türk toplumunu sınırlarımızın dışında kalan birileri tanımlıyor
Tanımlayan ile tanımlanan arasında bir fark vardır. Bütün sonuçları belirleyen bir fark. Toplumsal dinamikleriniz birileri tarafından "tanımlanıyorsa" siz artık edilgen ve sunulan kalıba razı bir unsurdan başkası olamazsınız. Türk toplumunu, sınırlarımızın ve anlam dünyamızın dışında kalan birileri tanımlıyor. Kategorize ediyor, şekillendiriyor. Bunu da kültürel bir zeminde yapıyor. LGBT meselesi de tam olarak böyle. Tek bir çıkış noktası var; bu ülkenin kendi anlam ve değer dünyasının içinde kalan haysiyet sahibi zihinlerin ve onlardan teşekkül kurumların başımıza musallat olan bu belayı iyi "tanımlaması" ve bu "tanımın" neticesinde, kökeni milli kişiliğimize, gerçek bir Türkiye imgesine uzanan hakiki bir meşruiyet zemini oluşturması. Ancak bu zemin içinde çocuklarımızı, geleceğimizi, anlam-değer dünyamızı, bizi bu dünyada değerli kılan birikimlerimizi koruyabiliriz. Tüm bu bağlam içinde "yayıncılığın" ne kadar hayati bir konu olduğu da daha iyi anlaşılmıştır sanırım.