5 Şubat sabahı gün henüz aydınlanmışken, insanlığın bilinen en eski noktasında, Göbeklitepe’de 3 metre yüksekliğinde bir monolit bulundu. Şaşkınlık yaratan monolitin üzerinde Göktürk alfabesiyle “Gökyüzüne bak, ayı gör” yazıyordu. Hem tarihin hem Türk tarihinin mirasıyla gökyüzünü işaret eden monolitin sırrı Türkiye Uzay Ajansı’nın 10 yıllık uzay çalışmalarına yön verecek Milli Uzay Programı’nda aydınlandı.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, müjdeyi verdi ve Cumhuriyet’imizin 100.yılına girerken ilk yerli uzay roketinin üretileceğini ve Ay’a sert inişin gerçekleşeceğini duyurdu. 2028 yılında düzenlenmesi beklenen ikinci fırlatmada ise yumuşak iniş denemesi yapılacak. 10 maddelik programda uzaya erişimi sağlamak ve bir uzay limanı işletmesi kurmak, uzay havası ya da meteorolojisi olarak tabir edilen alana yatırım yapmak, uzaydaki yetkinliğin artırılarak, uzay teknoloji geliştirme bölgesi kurmak, bir Türk vatandaşını uzaya göndermek gibi önemli hedefler yer alıyor.
Peki bu maddeler ne anlama geliyor, uzaya gönderilecek astronotlar nasıl seçilecek, kriterler ne olmalı? Altyapı ve hazırlıklar ne durumda? “Türkiye’nin uzay temalı ilk bilim merkezi” olan Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi Genel Müdürü Halit Mirahmetoğlu ile uzay programını, hedefleri ve merak edilenleri konuştuk…
Milli Uzay Programı’nın önemi nedir? Ne hedefleniyor?
Uzun yıllardır ülkemizde bu konuda yapılan çalışmalar farklı devlet kurumları ve özel şirketlerimiz tarafından yönlendiriliyordu. Türkiye Uzay Ajansı çalışmaları 1990’da Devlet Planlama Teşkilatı tarafından TÜBİTAK çatısı altında başlatıldı, 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Hava Kuvvetleri tarafından çalışıldı ve en son 2011 yılında Ulaştırma Bakanlığı altında Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü kurulması ile devam edildi. 13 Aralık 2018 tarihinde ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türkiye Uzay Ajansı adını aldı. İlgili kararnamenin ajansın görev ve yetkilerini düzenleyen 4. Maddesi uyarınca “Cumhurbaşkanınca belirlenen politikalar doğrultusunda Milli Uzay Programını hazırlamak ve hayata geçirilmesi için düzenlemeler yapmak.” Yakın zamanda lansmanı yapılan programımız açıklandı.
Sayın Cumhurbaşkanımız 10 stratejik hedefi bizzat açıklayarak bu hedeflerdeki kararlılığımızın altını çizdiler. Bir Ay görevi gerçekleştirilmesi, uydu üretiminin tek çatı altında toplanması, bölgesel konumlama ve zamanlama sistemi geliştirilmesi, bir uzay limanı kurulması gibi pek çok vizyoner hedef sıralandı. Önümüzdeki 10 yıl ülkemizin kaynak ve enerjisini hangi doğrultuda kullanması gerektiğini işaret etmesi açısında bu hedefler büyük önem arzediyor.
Bu konudaki hazırlıklar ne durumda? Özellikle altyapı anlamında avantajlarımız neler?
Sektörün içerisinde olan kişiler ile yaptığımız değerlendirmeler sonrası bahsedilen hedefler için hazır olduğumuzu söyleyebilirim. Rasat, Göktürk2, Göktürk1 yer gözlem uydularımızın geliştirilmesi aşamasında ülkemiz büyük aşama katetti. Artık TUSAŞ Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi ya da TÜBİTAK Uzay Optik Sistemler Araştırma Laboratuvarı gibi tesis altyapılarına sahibiz. Hali hazırda devam eden IMECE ve Türksat 6A uydu çalışmalarını da kendi imkanlarımızla yapmaya devam ediyoruz. Roketsan uzaya erişimimizi sağladı, şu anda alçak yörüngeye uydu yerleşme kabiliyetimizi sağlamak için Mikro Uydu Fırlatma Aracını geliştiriyor.
Herkesin merak ettiği konu, tüm çalışmaların tamamlanması ve aya ilk temas ne zaman sağlanabilir?
Ay’a sert iniş için telaffuz edilen tarih 2023 olarak açıklandı, sonrasında 2028 tarihinde yumuşak iniş gerçekleştirilmesi planlanıyor. Özellikle sert iniş için önümüzde çok az bir zamanımız var. Söz konusu hedefi gerçekleştirecek projenin detayları henüz açıklanmadı. Genel olarak düşünülen uluslararası iş birliklerimiz vasıtasıyla bir fırlatma sistemi kullanılarak çarpmayı gerçekleştirecek aracımızın yörüngeye çıkartılması ve Ay’a yönlendirilmesi. Ay’a ulaşacak bir araç tasarlama konusunda gerekli kabiliyetimiz var. 2023’e yetiştirilmesini canı gönülden istiyorum ama çok disiplinli ve karmaşık uzay projelerinde gecikmelerin yaşanması kuvvetle muhtemel. Birkaç yıl takvim sarksa da, ülkemizin bu hedefi başarıyla gerçekleştireceğine olan inancım sonsuz.
TEK ŞART BASKI ALTINDA ÇALIŞABİLMEK
Uzaya gidecek astronotlar hangi özelliklere sahip olmalı?
Amerika ve Rusya arasında uzay yarışının yaşandığı ilk yıllarda uzay yolculuğunun insan bedeni üzerindeki zorlu etkilerine dayanabilecek askeri test pilotları tercih ediliyordu. 50 yılı aşkın yapılan detaylı araştırmalar sonucunda artık sadece fiziksel olarak sağlıklı olmak yeterli kabul ediliyor. Astım, tansiyon, diyabet gibi hastalıklarınız yoksa ve gözleriniz iyi görüyorsa değerlendirmelere katılabiliyorsunuz. Astronot adayları yukarıda gerçekleştirilecek görevler doğrultusunda seçiliyor. Bu kapsamda tıp doktoru, mühendis, biyolog, kimyager gibi gerçekleştirilecek deneylerin muhteviyatına hâkim eğitimlere sahip adaylar tercih ediliyor. En önemli faktörlerden birisi astronotun kapalı ortamda uzun sürelerle baskı altında çalışabilme yeteneği. Psikolojik testlerden geçirilerek her ne koşulda olursa olsun prosedürler doğrultusunda hareket edileceğinden emin olunmaya çalışılıyor.
Bu astronotlar nasıl yetiştirilmeli?
Astronot yetiştirilmesi tüm dünyada programlar dahilinde yapılır. Mesela Avrupa Uzay Ajansı 11 yıl sonra yeni bir çağrıya çıkarak astronot adayları seçeceğini açıkladı. Bunun nedeni verilecek eğitimlerin bir uzay programının detaylarını içermesidir. Ülkemiz açısından da bu soruyu yanıtlayabilmemiz için önce programın detaylarına haiz olmamız gerekiyor. Uluslararası iş birliklerimiz sayesinde başlanacak bu ilk aşamada eğitimler birlikte çalışacağımız ülkenin sistemlerini öğrenmek ile başlayacaktır. Uluslararası Uzay İstasyonuna (UUİ) düzenlenecek bir görev için astronotumuz öncelikle istasyonun tüm detaylarını öğrenmelidir. Bununla ilgili farklı ülkelerde tesisler bulunmaktadır. Nötral denge havuzları dediğimiz büyük havuzlar içerisinde UUİ ile ilgili pratik yapılır. Haberleşme sistemleri, yaşam destek sistemleri gibi hayati öneme sahip sistemlerin çalışma ve bakım eğitimleri gerçekleştirilir. Parabolik uçuşlar yaparak mikro yer çekimi deneyimletilir. Yukarı da gerçekleştirilecek deneylerin nasıl yapılacağı ile ilgili uzun saatler süren hazırlık eğitimleri verilir. Aynı zamanda takım çalışması, liderlik, çatışma yönetimi, iletişim, kültürlerarası öğrenme konularda da eğitimler verilerek farklı milletlerden astronotlar ile uyumlu çalışma sağlanır.
ASTRONOTLAR İÇİN BİLİNMEZ SÖZ KONUSU
Bu konuda özellikle eğitim aşamasındaki zorluklar neler?
Bir pilot eğitimi uçulacak uçak özelinde özelleşir. Airbus ya da Boeing kullanan pilotlar kullandıkları uçaklar için farklı simülasyon eğitimlerinden geçirilmektedir. Kullanılan uçaklar binlerce saat farklı koşullarda testlerden geçirilerek sürekli olarak geliştirilmektedir. Pilotlar prosedürleri takip ederek karşılaşabilecekleri farklı acil durumlara karşı tetiktedir. Uzay ortamında çalışacak astronotlar için ise bilinmezlikler hat safhadadır. Kullandıkları cihazların pek çoğu belki de ilk defa uzayda deneneceği için acil durumlara hazırlıklı olmaları gereken şeylerin listesi uzar. Görevi ve kendi hayatlarını tehlikeye atmamak için pek çok farklı senaryo için prosedürler yazılır ve bu senaryolar tüm takım tarafından detaylı olarak çalışılır. Söz konusu eğitimler tek merkezde verilmemektedir. Rusya, Almanya, Amerika’daki merkezlere seyahat edilerek uzun eğitimleri başarıyla tamamlamak oldukça zorludur.
Hedefler arasında uzay alanında etkin ve yetkin insan kaynağımızı geliştirmek de var. Sizin bu konudaki önerileriniz çağrınız ne olur?
9 numaralı hedef uzay farkındalığı ve insan kaynağının geliştirilmesini amaçlıyor. Bu kapsamda Gökmen Uzay ve Havacılık Eğitim Merkezi ülkemizde bir ilk olarak Bursa Ticaret ve Sanayi odasının vizyon projesi kapsamında Bursa Büyükşehir Belediyesi, TEKNOSAB iş birliği ve TÜBİTAK destekleri ile hayata geçirildi. Amaç yeni nesillerde bu farkındalığı oluşturacak ilginin ve bilginin verilmesi. Bilim merkezleri eliyle bu farkındalığı vermenin ötesinde milli eğitim sistemimizde özellikle astronomi ve uzay bilimleri konularında dersler konulması gerektiğine inanıyorum. Şimdiye kadar teleskoptan bakmak istemeyen bir çocuğa rastlamadım. En son NASA’nın Mars2020 programı kapsamında açılan websitesi kanalıyla adını Mars’a göndermek isteyen vatandaşlarımızın sayısı 2,5 milyonun üzerine çıkmıştı. Ülkemizde uzaya ve uzay çalışmalarına olan ilginin her geçen gün arttığını görüyoruz, önemli olan bu alandaki eğitim ve iş imkânlarının arttırılarak insan kaynağımızın geliştirilmesi.
Dünyada uzay alanında çalışma yapan ülkeler arasında Türkiye’nin konumu nedir?
Ülkemiz kendi uydularını yapabilen ülkeler arasında. Hem alçak yörünge hem de yer sabit yörüngede çalışabilecek uyduları tasarlayıp, pek çok komponentini yerli imkanlarla geliştirebiliyoruz. Buna karşın uzaya erişim konusunda hala dışa bağımlılığımız sürüyor. Uydularımızı şimdiye kadar Fransa, Çin, Rusya ve Amerikan fırlatma sistemleri ile yörüngeye yerleştirdik. Milli uzay programımızda “Uzaya Erişim ve Uzay Limanı” hedefi bu kapsamda ülkemizin kabiliyetini arttırması açısından çok önemli. Roketsan ve DeltaV şirketlerimizin çalışmaları sonucunda kazanılacak bu yetenek sayesinde uzaya erişim sağlayan sayılı ülkeler arasına gireceğiz.
Gözlem uydusu heyecan verici
Programın amaçlarından biri Türkiye’yi astronomik gözlemler ve uzay nesnelerinin yerden takibi konularında daha yetkin konuma getirmek. Bu nasıl sağlanabilir sizce?
Üniversitelerimizde Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümlerimiz tarafından kullanılan gözlemevlerimiz bulunuyor. Aynı zamanda Antalya’da konuşlu TÜBİTAK Ulusal Gözlemevimiz ve yakın zamanda Erzurum’da tamamlanması planlanan Doğu Anadolu Gözlemevimiz var. Söz konusu tesislerin yetkinliklerinin arttırılması ve yeni gözlemevleri ile gözlemlerin arttırılması bu hedef dahilinde oldukça isabetlidir. Uzay tabanlı sistemlerin orta vadede sisteme eklenecek olması açıklamasından hareketle bilimsel amaçlı astronomik gözlem uydusu tasarlanacağını anlıyoruz. Bu gelişme de oldukça heyecan verici.
Şu anda yörüngede 3500’ün üzerinde aktif uydu ve sayıları her geçen gün artan farklı boyutlarda onbinlerce uzay çöpü var. Uzay Durumsal Farkındalığı dediğimiz takip sistemleri ile hangi objenin nerede olduğu ve ileride uzaydaki uydularımıza zarar verme potansiyelinin olup olmadığının sürekli olarak hesaplanması hedefleniyor. Bu ancak uluslararası iş birlikleri ile dünyanın farklı yerlerinden farklı dalga boylarında sürekli gözlemler yapılarak sağlanabilir.
Deneyimlerimizi pratiğe dökeceğiz
Türkiye’nin yaptığı bu çalışmalar dünyada yürütülen çalışmalara nasıl bir katkı sağlayacak? Ülkemizdeki bilimsel çalışmalara nasıl bir yön ve ivme kazandıracak?
UUİ’de çalışma yapan astronotlar günlük programları boyunca bilim insanları tarafından hazırlanan deneyleri yaparlar. Öncelikle mikro yer çekiminde yapılacak bilimsel çalışmaların ülkemiz akademisyenleri tarafından hazırlanması heyecan verici. Bugüne kadar deneylerimizi uzay ortamında yapma fırsatımız yoktu. Bilim insanlarımızın bu fırsatı iyi değerlendireceğine inanıyorum. Uluslararası iş birlikleri ile geçmiş çalışmaların sonuçlarına erişim açısından da faydalı bir süreç bizleri bekliyor.