Rabia Bulut
“Sinematik” köşesinde güncel sinema kitaplarını takip ediyoruz diyoruz ama aynı zamanda güncel haberleri de takip ediyoruz. O açıdan baktığımızda da son birkaç yazının vefat eden isimlerin ardından olduğunu görüyoruz. Vefat edenlerin ardından miraslarına bakmaktan hayat içerisinde neler oluyor kaçırdık gibi. Kurtuluş Kayalı’nın “Kültür Eksenli Türk Sineması Ruhunu Yitirirken” de karşıma bu şekilde düşündüğüm vakitlerde 1727’de karşıma çıktı. Allah Allah dedim nasıl gözden kaçırdık bu kitabı. Hemen aldım ve ağustos yazısı için planlamama ekledim. Akademisyen, yazar Kurtuluş Kayalı bu köşenin ikinci kez konuğu oluyor. 2023 yılında temmuz ekinde “Türk Sineması İliklerimize İşlemiş Ruhumuza Sinmiş Bir Sanat Pratiği” kitabını yazmıştım. O kitapta Kayalı’nın Türk sinemasına dair 1990 ve 2000’li yıllar arasında yazdığı yazılar yer alıyor. “Kültür Eksenli Türk Sineması Ruhunu Yitirirken”de ise yakın zamanlı 2020-2022 yılları arasında yazdığı yazılar yer alıyor. Sadece kitaba adını veren yazının yayın tarihi diğer yazılardan daha eski. Kayalı bu tercihini önsözde; “Kültür Eksenli Türk Sineması Ruhunu Yitirirken… başlıklı metin kapsayıcı, sarıp sarmalayıcı bir mahiyete sahip. Konuşma metni sinemadan öte, doğal olarak da sinemayı da içerecek genişlikte, sanatsal ve düşünsel bir çerçeve çiziyor. Burada yayımlanan diğer metinkerin anlaşılmasına da tercüman olur, daha açığı meramımı anlatır, düşüncesiyle kitabın başında yer alıyor.” şeklinde belirtiyor. Altı bölümden oluşan kitabın diğer bölümlerinin başlıkları; “Lütfi Akad’ı Fazlasıyla Ya Da Kısmen Önemserken Metin Erksan’ı Kısmen Iskalama Eğilimi”, “Sahici Bir Lütfi Akad Fotoğrafı”, “Metin Erksan: Derinlikli Entelektüel Kimliğin Sinemaya Yansıması”, “Türk Sinemasının Sosyolojik İşlevi ve Agah Özgüç” ve “Edebiyat - Sinema İlişkisi” şeklindedir.
Sinemaya dair yazı üretiminde güncellik noktasında hareket sınırlı oluyor. Yakın dönemde ya güncel filmler üzerine yazılıyor ya da tweet atılıyor. Bugünden geçmişe yüksek lisans tezleri dışından pek bakılmıyor. Kayalı “Kültür Eksenli Türk Sineması Ruhunu Yitirirken” kitabında Türk sinemasının “en”lerine dair bugünün gözünden yazılarını paylaşıyor bizimle. Aynı zamanda yeni meseleleri de ekliyor. “Erksan’sız ve Akad’sız, onları içermeyen bir sinema kitabı en azından benim açımdan mümkünü yok yazılamaz gibi görünüyor” diyerek Metin Erksan’ın ve Lütfi Akad’ın her daim sinema yazılarında var olacağını belirtiyor. Ele aldığı meselelere ilk başta okuyucu olarak girmek zor oluyor. Çünkü Kayalı, Erksan ile Akad ile Türk sinemasının 1960’lı yıllarıyla ilgili her daim çalışmış. Üzerine düşünmüş ve yazmış bir isim. Ama her daim daha yeni ve farklı ne söyleyebileceğinin de peşinde olduğunu görüyoruz. Ama okuyucu olarak bizler “Hudutların Kanunu”, Metin Erksan sineması başlıklarına yeni yeni girdiğimiz için sunulan dünyayı fark etmemiz bir zaman oluyor. Sonrasında hangi dünyaya doğru gittiğimizi anlıyoruz. Kayalı da yazılarında günümüze değinmeyi ihmal etmiyor. Bugünün algısından da bahsediyor. Bu da bizim işimizi kolaylaştırıyor.
TÜRK SİNEMASI TOPLUMSAL GERÇEKLİKLE ÖRTÜŞMELİ
Türk sinemasının yazımına dair sosyolojik tespitlerini de bizlerle paylaşıyor. Sinemamızın meselelere bakış açısındaki sıkıntılı noktaları; “Türkiye’de genel düşünsel ortama hiç gönderme yapılmadan fonda Türkiye fotoğrafı olmadan, değişik dönemlerin Türkiye fotoğrafı olmadan sanat eserlerini değerlendirmek hakikaten ciddi anlamda sorunludur. Fonda Türkiye fotoğrafı akmadan bir takım teorik metinlerden, son dönemde yaygın olan teorik metinlerden, kalkarak söz konusu filmleri değerlendirmek fonda Türkiye’nin tarihsel ve sosyolojik tahlili olmadan üç beş kavramla değerlendirmek Türkiye’nin sosyolojik gerçekliğinden uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Aslında mesele sadece sinema alanını değil her alanı kapsamakta, her alanda benzeri düşünceler birbirlerine son derece benzeyen düşünceler telaffuz edilmektedir.” şeklinde ifade ediyor. Sinemamızdan toplumsal gerçeklerden meselelerden uzak olamayacağını dile getiriyor. Uzaklaştığında sorunlu bir durumun olduğunu dile getiriyor. “Hudutların Kanunu” ve “Toprağın Kanı” filmleri üzerinden ortaya koyduğu bu tespit, sadece o filmler için değil sinemamızın bütün filmleri için düşünülebilecek bir noktayı barındırıyor.
GÜNCEL SİNEMA ÜZERİNE NOTLAR
Kitapta Kayalı’nın güncel festivalleri, etkinlikleri de takip ettiğini görüyoruz. Çünkü bazı yazıları kaleme alması takip ettiği festivallerde ele alınan meselelerin etkili olduğunu belirtiyor. Kitabın bölümlerinden “Türk Sinemasının Sosyolojik İşlevi ve Agah Özgüç” ve “Edebiyat - Sinema İlişkisi” dikkatimizi daha de cezbediyor. Burada Kayalı Erksan’ı, Akad’ı, Refiğ’i genel bir çatı altında birleştirerek bir tartışma açıyor. O tartışmada sinema tarihimizin dönemleştirilmesi de payını alıyor. Agah Özgüç ismi ön plana çıkıyor. Kendisinin yazdıklarının Türk sinemasına dair bir yolculuğa çıkmak üzere doğru bir tercih olduğunu belirtiyor ve ekliyor; “Agah Özgüç’ün yazdıkları, istikrarlı görüşleri, zaman içinde çelişen yaklaşımları ve çoğu nitelemeyi önceleyen saptamalarıyla Türk sinemasını anlama, anlamlandırma yolunda önemli katkılar sağlayacak potansiyel içermektedir. Bu potansiyel şimdiye kadar yeterince kullanılmamıştır. Kullanılacağa da benzememektedir.” Agah Özgüç üzerine çalışmanın sinema tarihimizi değerlendirmek açısından yeni bir soluk olacağına dair bir teklif sunuyor.
EDEBİYAT VE SİNEMA İLİŞKİSİ
Ömer Kavur’un “Kırık Bir Aşk Hikayesi”, Zeki Demirkubuz’un “Yazgı”da kitapta sıkça geçen filmlerden. Nuri Bilge Ceylan’ın adına rastlamıyoruz. Dönem filmleri çekmenin zorluğundan bahsederken “Kıskanmak”ın başarılı bir uyarlama olduğuna değinirken Tomris Giritlioğlu’nun “Salkım Hanım’ın Taneleri”nin de başarısız bir uyarlama olduğunu dile getiriyor. Son bölümde de edebiyat ve sinemanın nasıl şekillerde birbirlerinden beslendiklerini bize hatırlatıyor. Bu etkilenmenin sinema açısından neden önemli olduğunu da ortaya koyuyor. Behiç Ak’ın karikatürüyle kitap sona eriyor.