Türk musikisinin duayeni kanun sanatçısı Cüneyd Kosal’ın Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü’nün sahibi olacağı açıklandıktan sonra telefonla aramış , “Sonunda beni hatırladılar” başlığıyla bir haber yapmıştım. Kosal'ın telefondaki sitemlerinden sonra adresini alıp kapısını çaldım. Teyibimi açtım ve o gün uzun uzun geçmişten bugüne müzik serüveni üzerine sohbet ettik. Kosal’ın musikiye olan tutkusu çocuk yaşlarda ortaya çıkıyor. 70 liralık ikinci el bir kanunla çalmaya başlıyor. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde koroda bulunuyor. Klasik Türk Sazları Beşlisi’ni kuruyor. TRT radyolarında yıllarca kanunuyla çalıyor. Kendi deyimiyle Türk müziğinde sazıyla refakat etmediği ses sanatçısı yok. Tamamı musikimize adanmış bir ömür var. Yüzlerce bestesi, sayısız nota kaydı, “Çok renkli bir hayatım oldu” dedirtecek kadar samimi hatıraları var Kosal’ın. İçinde ukde kalan tek bir şey var, o da şarkı söylemek. Gelin sizi hikayenin ta en başına götüreyim. Cüneyd Kosal ile maziye bir yolculuğa doğru çıkalım.
Cüneyd Kosal’la ilgili önce biraz vikipedi bilgileri vereyim: Kosal 1931, Sultanahmet doğumlu. Yani 87 yaşında. Dede Efendi’nin evinin olduğu sokakta dünyaya geliyor. Babası noter olduğu için çeşitli şehirlerde ailecek bulunmuşlar. Liseyi Zonguldak’ta okuyor. İlk kanununu da o yıllarda alıyor. Meşhur besteci Fehmi Tokay’ın yeğeni Haluk Tokay’dan. “Sesim de vardı, okurdum. Edebiyat hocamız geceler düzenlerdi. Haluk çalar, ben söylerdim. Haluk daha iyi bir kanun alınca eski sazını annemin verdiği 70 lirayla ben aldım. Annem olmasa o sazı alamazdım” diyor Kosal. Çünkü babası musikiyle ilgilenmesini istemiyor. Oğlunun doktor olmasını arzu ediyor. Liseden mezun olunca da Kosal’ı alıp İstanbul Tıp Fakültesi’ne kaydediyor.
ÇALMADIĞIM SOLİST YOK
Kosal’ın TRT İstanbul Radyosu yılları Nevzat Atlığ’ın Müzik Yayınları Müdürü olduğu dönemde başlıyor. Recep Birgit, Ayla Büyükataman, Ahmet Özhan, Zeki Müren, Sami Göğüş, Sevim Tanürek, Şükran Özer, Perihan Altındağ Sözeri, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla Kosal’ın kanunuyla refakat ettiği bazı solistler. Kosal’ın çalmadığı solist neredeyse yok. Hepsiyle de yüzleri gülümseten hoş anıları var. Kosal, Recep Birgit ve Ayla Büyükataman ile olan diyaloglarını şöyle anlatıyor: “Recep Birgit, Bursa’dan motorsikletle yayına gelirdi. Çıkmadan önce benim yanıma gelip ‘Aman Cüneydciğim şu notalara bakalım’ derdi. Allah rahmet eylesin, çok güzel sesi vardı. Ayla Büyükataman biraz unutkandı sağolsun. O da ‘Aman radyoda olsun konserlerde olsun önümde dur, bana güfteyi hatırlatırsın’ derdi.”
BİR TEK MÜZEYYEN SENAR’A ÇALAMADIM
Böyle böyle radyoda şöhrete kavuşuyor Kosal. Ayda 52 yayına çıktığı oluyor. “Biz kaşeyle çalardık. Bir bağımlılığımız yoktu ama bir ara en çok çalan müzisyen oldum. Düşünün ayda 52 yayına girdiğim oluyordu. Dedikodu bile yapılırdı, torpilli miyim diye. Münir Nurettin Selçuk’tan Bekir Sıtkı Sezgin, Alaeddin Yavaşça’ya en küçükten en büyüğüne herkese çaldım. Hayatımda çalmadığım bir tek Müzeyyen Senar var. O da radyoya gelip okumazdı” diyen Kosal, binlerce besteyi ezbere bildiğini kaydediyor ve şöyle devam ediyor: “Emin Ongan’ın en iyi talebelerinden biriydim. İlk geçtiğim eser suzinak beste. Bugün bile başından sonuna kadar okuayabilirim. Radyoda her gün bir sürü eser geçiyorduk. Ezber geçtiğim hiçbir eseri unutmadım.”
EZBERİM KUVVETLİDİR
Kosal’ın bir eseri ezberlemesi için birkaç kez dinlemesi yeterli. Türk müziğinin meşhur bestekarlarından Mustafa Nafiz Irmak’la ezber konusunda yaşadığı tatlı anıyı da şöyle anlatıyor Kosal: “Mustafa Nafiz Irmak babamın yakın arkadaşıydı. Birlikte birkaç arkadaşıyla gezerlerdi. O sıralar ‘Sebep sensin gönülde ihtilale/ Sürüklersin beni sonsuz melale’yi yeni yapmıştı. Babam ve arkadaşları ona sürekli bu eseri okutuyorlardı. Bir değil iki değil. O da okumaktan sıkılıyor haliyle. Babamlar da o zaman bize ezberlet diyorlar. Ben de yanlarındayım. O eseri beş defa okuduktan sonra biri söyleyebilirse onun gezi masraflarını Irmak karşılayacak. Bir iki kere okuduktan sonra hocam ben okuyayım mı dedim. Bana sen sus, sen bu işte yoksun deyip kızdı. Hala daha onun ağzından ezberlediğim gibi bilirim, okurum.”
KLASİK TÜRK SAZLARI BEŞLİSİNİ KURDUK
Cüneyd Kosal’ın Doğan Ergin, Abdi Coşkun, Nihat Doğu ve Vahit Anadolu ile birlikte kurduğu bir de beşli grubu var: Klasik Türk Sazları Beşlisi. Radyoda çalışırken çalınmayan eski eserleri bu beşliyle seslendiriyorlar. “Kendi kendimize çalışırdık. Ortaya çıkardığımız eserleri bilinmeyen eserler diye yayınlıyorduk. Beşimiz de virtüöz sayılmamakla beraber hepimiz sazımızda ustaydık. Birleşince de çok güzel bir ses elde ettik. İsim bile yaptık” diyen Kosal, Cerrahi Tarikatı'yla Ahmet Özhan vesilesiyle o zaman tanışıyor ve bu beşliyle tarikatın Amerika’daki ayinleri kadar gidiyorlar.
Cüneyd Kosal, Cerrahilerle Amerika’ya gidişini şöyle anlatıyor: “Cerrahilerin tekkeleri yaygındır. New York’ta da bir tekkeleri vardı. Senede iki defa gidiyorlardı. O zamanlar onlar hakkında gazetelerde ağır yazılar çıkıyordu. Tarikattakilere ‘Uluyan Dervişler’ adını takmışlardı, zikir yaptıkları için. Bizi alıp önlerine Amerika’ya götürdüler. O zamanki şeyhleri Muzaffer Ozak’tı. Çok bilgili bir alimdi. Biz bir nevi onlara maske olmuştuk. Sadece zikir değil müzik de var imajı veriyorduk. Amerika’da Alternative Museum diye bir yer vardı. Konserleri orada veriyorduk. Muzaffer Ozak vefat edince, bir daha Amerika’ya gidemedik. Yerine geçen şeyh Safer Dal gezmeyi pek sevmezdi.”
ADIM BESTEKARA ÇIKTI
Kosal’ın icracı yanının yanı sırsa besteci bir kimliği de var. Beste yapmaya elli yaşından sonra başlıyor Kosal. “Safer Efendi beste yapmam konusunda beni çok teşvik ederdi. Bir gün elinde güftelerle geldi, saz heyetine dağıttı besteleyelim diye. Ben daha o gece ilk ilahimi yaptım. Yunus Emre’nin Ben Dost ile Dost Olmuşam güftesi. Şimdi bile çok çalınıyor. Sonra adım bestekara çıktı, halbuki hiç hevesim yoktu. Sonra Safer Baba'nın teşvikiyle Yunus İlahileri Güldestesi diye bir kitap yaptım. Bestelenmiş ilahiler yaptım. Doksan dokuz makamdan ilahiler derledim. Bazı makamlarda yoktu, kendim besteledim. Cerrahi Tarikatı'nın kütüphanesini yaptım. Notalarını yazdım. Benden önce Amerikalı bir hanım yazıyormuş ama Türk müziğini bilmediği için derme çatma olmuştu. Ben girince düzene girdi” diyen Kosal’ın üç tane ilahi derleme kitabı bulunuyor.
BİLMEDEN AYİNE KATILDIM
Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun kuruluş çalışmalarında yer alan Kosal, 25 yıl boyunca Konya’daki Şeb-i Arus törenlerine katılmış. Cerrahi tarikatında Ahmet Özhan’ın çok faal olduğunu söyleyen Kosal, “Ahmet Özhan dervişti. Orada Pazartesi meşk, Perşembe ayin, Cumartesi de sohbet olurdu. Bir Perşembe günü ben de ayin izlemeye gittim. Beşlinin tamamı var mıydı hatırlamıyorum. Ben tam Ahmet’in önünden geçerken kolumdan tuttuğu gibi yanına oturttu. Ben ne bileyim onların ayinlerini. Ayine katıldım ama öldüm bittim. Emin olun ceketimin üstüne çıktı terim” diyor.
Annemin bir tane plağı var
“Babam noterdi, hukuk adamıydı hiçbir sanat yeteneği yoktu, sanatçı arkadaşlarıyla gezip tozmayı severdi, annemin sesi çok güzeldi. Hatta annemi İtalya’ya göndermeye kalkmışlar. İyi bir sopranoydu. O sırada evlenince kalmış. Gitseydi mühim bir sanatçı olacaktı. Bir tanecik de taş plağı var. Babam bir gün elinden tutmuş doğru stüdyoya götürmüş. O gün kaydettikleri plağın bir yüzünde bir İstanbul türküsü Merdivenden İnsene var, bir yüzünde de Bir Çiçeğim Adım Lale var” sözleriyle annesinin musiki yeteneğini anlatan Kosal, o plağı hala saklıyor. Kırılmasın, kaybolmasın diye de büyük bir hassasiyet gösteriyor.
Gazinoda çalmaya mecbur kaldım
Kosal, kısa bir süre olsa da sevmediği halde piyasa işlerinde, gazinolarda çaldığını söylüyor. Sevim Tanürek’le gazino günlerini ise şöyle anlatıyor: “Sevim Tanürek’le gecede beş- altı yer dolaşırdık. Radyoda nasıl okursa orada da öyle okurdu. Kocası direksiyona geçer, kendisi yanına oturur, biz de dört kişi arka koltuğa geçerdik. Sabah beşte radyoya gittiğim olurdu. O zaman radyodan memnur maaşı 140 lira alıyordum. Gazinodan gecede 50 lira alıyordum. Korkunç bir fark vardı. Onun sayesinde çok para kazandım. O sıralar da evlilik hazırlığındaydım. Ben para yüzünü orada gördüm. Yakın şehirlere filan da gidiyorduk.”
Zeki Müren Türk müziğine kötülük etti
Cüneyd Kosal, ilk yıllarında Zeki Müren’e de kanunuyla iştirak etmiş. “O zamanlar çok taze ve yeniydi. Çok güzel okurdu. İyi ki de o zamanlar çalmışım, sonradan çok bozuldu çünkü” diyor Zeki Müren için. ‘Neden?’ diye soruyorum ben de. Başlıyor anlatmaya Kosal, “Tavrını, halini sevmezdim pek. Hatta bir keresinde laf attı bana ‘Sen zaten beni sevmiyorsun’ diye. Severdi takılmayı. Aslında Türk müziğine kötülük etmiştir. Haliyle, tavrıyla okuyuşunu sonradan çok bozdu. Ahlaken de eksik bir insandı. Yanlarına sokulamazdık, açık saçık konuşurlardı. Allah rahmet eylesin. Küçükçiftlik’te yazlık gazinoda çalışırdık. Ben Sevim Tanürek’e çalar, ayrılırdım. Diğerlerine çalmazdım.”
150 yıllık kanunumu Aynalıkavak Müzesi’ne
bağışladım
Cüneyd Kosal’ın bütün besteleri, notaları İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) bir odada bulunuyor. Kosal’ın tarihi eser değerindeki kanunu ise Aynalıkavak Kasrı Musiki Müzesi’nde sergileniyor. Kosal’ın müze kurulurken bağışladığı kanunun hikayesi ise şöyle: “O kanunu bana Ahmet Yatman verdi. Nasıl kıydı da verdi bilmiyorum. Saray imalatçısı meşhur Emin Usta vardı, onun yaptığı bir sazdı. Sarı göğüslü bir kanundu. Kanunlar çoğunlukla çınar olur, bu çamdı. Eşsiz bir çalgı. Çok kullandım onu. Eski usül mandallıydı. En az yüz elli senelik. Bir gün İsviçre’de Ahmet Özhan konserinde, akort tutmuyor. Bir de baktık ki tahtaları deforme olmuş, eğilmeye başlamış. Vahit'in (Anadolu) orada aldığı bendirin mengenelerini taktık. Ondan sonra aldığım kanun da Emin Usta'nındı. Ankara’da bir kanun yapımcısından aldım. Onu da manevi oğlum İsmet Olgaç’a hediye ettim.
Ahmet Özhan’a çok kırgınım
Bir zamanlar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Ahmet Özhan’a çok kırgın olduğunu söyleyen Kosal, gerekçesini şu sözlerle anlatıyor: “O tam bir piyasa sanatçısıydı. Bana gelirdi, birlikte kanunla eser geçerdik. Söyleyeceği eserlerin hepsini beraber geçerdik. Ben okurdum, o dinlerdi. Hatta bazen ses kaydı alır, götürürdü, ezberlerdi. Çok çalışkandı doğrusu. Şan Sineması'nda Güldeste diye konserler yaptık, kapılar kırılırdı. Yaş haddinden emekli olduktan sonra beni bir kere bile aramadı. Bunu herkese söylüyorum. O kadar içli dışlıydık ki, çocuğum gibiydi. Kırgın olduğumu o da biliyor. Her seferinde geleceğim diyor ama gelmiyor. Bir telefon açmadı yahu. Yine döndü piyasa günlerine biliyorsunuz. Ne anlıyor bilmiyorum. Aslında bir Münir Nurettin, bir Bekir Sıtkı olabilirdi. Allah selamet versin.”