Avusturyalı Gernot Galip Stanfel ile Kilisli Fatima Nur ve çocukları Viyana'da yaşıyorlar. Türk müziğine ve kültürüne hayran olan aile her yıl Türkiye'ye geliyorlar. 14 asırdır yaşayan, Yesevi kültürü ile Anadolu'da yeşeren ve halen yaşayan Türk İslam tasavvuf kültürünün bunalım ve şiddet içinde boğuşan insanlık için huzur ve mutluluk kaynağı olacağını düşünüyorlar. Ramazan aylarının Batı'da farklı Türkiye'de farklı bir sosyal kültür hayat tarzı olduğunu belirten Stanfel, “Batıda hakim olan Türk-İslam fobisinin iyi niyet, sabır ve İslam-kültürünün doğru anlatımı ile ortadan kaldırılabilir. Ramazan ayları bu olumlu gelişme için bir fırsat” dedi.
1968 yılında Katolik anne ve Protestan bir babadan dünyaya gelen ve Hristiyan bir muhitte yetişen Gernot Stanfel, 19 yıl önce Türk kültür ve musikisi ile tanıştıktan sonra, Müslüman olmaya karar verir ve Galip adını alır. İyi bir Katolik eğitimi almasına ve diğer inançları da araştırmasına rağmen, akılının cevaplamakta güçlük çektiği ve kalbini tatmin etmeyen pek çok soruya cevap arar.
ARADIĞI SORULARIN CEVAPLARINI ANADOLU'DA BULDU
21 yaşında bu arayış sürecinde iken, Türk müzikterapist Dr. Oruç Güvenç ve grubunun Avusturya'da verdiği bir Türk müziği programı genç Gernot'un hayatında yeni ve alışageldiği kültüründen farklı kapıların aralanmasına vesile olur. Dinlediği müziğin, kültürünü, coğrafyasını ve kaynağını araştırmaya başlayan Gernot'un yolu Türkiye'ye uzanır. İstanbul, Bursa, Eskişehir, Konya, Nevşehir, Kırşehir ve Konya'da yıllarca sürecek, araştırma ve inceleme gezileri onun aradığı soruların cevapları bu inanç, estetik ve kültür ile yoğrulmuş olan Anadolu coğrafyasında gizli idi. Zaman içinde sufizm (tasavvuf) ağırlıklı dinlediği müzik, okuduğu kitaplar, yaptığı ziyaretler ve araştırmalar Gernat'ı İslam'a yöneltecekti. Yaşadığı tecrübeler sonrasında dinini değiştiren ve Müslüman olan Gernot, resmi olarak İslam dinini tercih eder ve Galip adını alır.
BATI DÜNYASI DOĞUYA OLAN ÖNYARGISINDAN KURTULAMADI
Müslüman olan Galip, bu kararını ailesi başta olmak üzere Avusturya'da insanlara anlatmakta başlangıçta güçlük çeker. Avusturya hükümeti resmi olarak İslam'ı tanımasına ve destek veren tek Avrupa ülkesi idi. Ancak asırlar geçmesine rağmen, bir çok Avusturyalının şuuraltlarından silemedikleri, Türklerin Viyana fethi tedirginliği ve medya vasıtası ile kamuoyuna olumsuz olarak lanse edilen 'İslami terör ve fundamentalizm' korkusu yaşıyorlardı. Her iki din toplumu içinde yaşayan Stanfel, her iki toplumu iyi anlayabildiğini ancak, “Hristiyanlar açısından İslam ve Müslümanlar hakkında bilinen doğru bilgi ne keder az ise Müslümanlar açısından da Hristiyanlık ve Hristiyanlar hakkında bilinen doğrular da o kadar az idi”
Avusturya'da yaşayan Kilisli Fatima Nur ile evlenen Stanfel çifti halen Avusturya'da yaşıyorlar ve Nükhet, Safiye, Naim ve Sadettin adlarında dört çocukları Türkçe ve Almanca konuşuyorlar.
10 yıldır Avusturya'da 8 klinikte profesyonel olarak eski doğuya dayanan müzikleri terapilerinde kullanan müzikterapist Gernot Galip Stanfel, ayrıca bir enstitüde de görev yapıyor. Avusturya İslam Cemiyeti'nde müzik öğretmenliği de yapan Stanfel, Türkiye'de yaşanan Ramazanlar ile Avusturya'da yaşanan ramazan aylarının, iftar, sahur ve genel olarak sosyal hayatın çok farklı olduğunu ifade ediyor. Viyana'da yetişkinler için de çocukları için de oruç tutmanın Hristiyan toplum tarafından anlaşılmasının güçlüğünü yaşadıklarını söyleyen Stanfel, “Avusturya Cumhurbaşkanı Sayın Fisher, ateist olmasına rağmen, Müslüman temsilcilere Cumhurbaşkanlığı binasında ve Avusturya başbakanı iftar yemeği vermesine rağmen, genel olarak Avusturya'da insanlar hala önyargılarından kurtulabilmiş değil. Ancak Müslümanların devletin en üstü düzey yetkilileri tarafından iftar yemeği verilmesi statü açısından önemli” diyor.
PROBLEMLER SABIR VE GAYRET İLE AŞILABİLİR
Evde iftar ve sahur yaşamının daha huzurlu olduğunu ancak, okulda çocuklar ve iş hayatında da yetişkinler içir Ramazan ayının zorluklar ile dolu olduğunu ifade eden Stanfel, “Çünkü Batıda insanlar Ramazan, iftar, oruç ve sahur bilgisine sahip olmadıkları için, Müslümanlara karşı 'neden aç kalıyorsunuz, bu sağlıksız ve mantıksız gibi…' bir çok sorular ile karşı karşıya kalıyoruz. Özellikle daha önceleri Müslüman olduğumuzu ve oruç tuttuğumuzu söylemek çok daha zordu. Ancak ben de son yıllarda bir çok İslami organizasyon tarafından iftar yemeklerine davet ediliyorum. Bazı problemler zaman içinde aşılabilir. Karşılıklı önyargıları bir yana bırakıp, her iki toplumun insanlarının birbirlerini tanımaya ve anlamaya çalışmaları gerektiğini ve böylece toplumlar arasında huzur ve barışın yaşanabileceğini söyleyen Gernod Galip Stanfel sözlerini şöyle sürdürdü: “Müslümanların da Hristiyanların da ya da aynı topraklar üzerinde birlikte yaşama durumunda olan bütün insanların birlikte yaşayabilme gayreti göstermeleri gerekiyor. Ramazan aylarında İstanbul'da ya da Avrupa'da yaşayan Müslümanlar nasıl oruç tutanlara saygı bekliyorlar ise aynı şekilde Hristiyanlanlar da saygı ve bekliyorlar. Bizler bu anlayış ve saygıyı yaşayabildiğimiz ve paylaşabildiğimiz ölçüde huzurlu bir şekilde yaşayabiliriz.”