Türk edebiyatının Balkanlardan gelen gür sesi

Prof. Dr. Mustafa İsen ve Prof. Dr. Tuğba Durmuş “Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi” isimli çalışmalarıyla Türk edebiyatının Balkanlardaki etkisini gözler önüne seriyor. Baba-kız olarak yaptıkları akademik araştırmalar Balkanlarda 1896 şair ve yazarın Türkçe eser verdiğini ortaya koyuyor. Osmanlı edebiyatı kadrosunun önemli bir bölümünün Balkanlarda yetiştiğini anlatan Prof. Dr. Mustafa İsen, bugün dahi Balkanlardaki en güçlü kültürel birikimin edebiyat olduğunu söylüyor. Türk etkisinin sadece tarihte değil günümüzde de devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Tuğba Durmuş ise, “Türkiye eliyle kurulan eğitim kurumlarında okuyan öğrenciler bu ilişkiye olumlu olarak katkıda bulunuyor” diyor.

Latife Beyza Turgut
Prof. Dr. Mustafa İsen - Prof. Dr. Tuba Durmuş

15. yüzyıldan itibaren müderris, kadı, naib, kâtip, asker, sancakbeyi gibi görevlerle Anadolu’dan Balkanlara giden devlet adamları, bu yerlerin kentleşmesini sağlarken aynı zamanda bu topraklarda yeni bir entelektüel ortamın da tohumlarını atar. Eğitim kurumları, medrese ve tekkeler kurulur, şehir ihya edilir. Müslüman olan ama ana dili Türkçe olmayan kişilerle birlikte devşirme yolu ile Müslüman olan vatandaşlara da hizmet verilir. Bu kurumlar tebaanın yazı dili niteliğindeki Türkçeyi öğrenip bir süre sonra bu dilde çok önemli eserler vermelerini sağlar. 15. yüzyıldan bugüne Balkan topraklarındaki Türk edebiyatını mercek altına alan Prof. Dr. Mustafa İsen, konuyla ilgili olarak “Ancak bir kısmı ayakta kalabilmiş muhteşem Osmanlı camileri, çarşıları, köprüleri, gibi mimari eserler somut olarak insanların karşısına çıktığı için kolay dikkat çekmektedir. Oysa Osmanlı medeniyetinin toplamında olduğu gibi Balkanlarda da en güçlü olduğu kültürel birikim edebiyattır” ifadelerinde bulunuyor. İsen ile ortak çalışmalar yürüterek Balkanlardaki Türk edebiyatı tarihi üzerine çalışmalar hazırlayan Prof. Dr. Tuba Durmuş da Osmanlı şairleri arasında asıl kadroyu Balkan şehirlerinde doğup büyüyen isimlerin oluşturduğunu söylüyor ve “Bugün Türk edebiyatı meydana getiren şair/yazar kadrosuna baktğımızda bu isimlerin üçte birinin Balkan kökenli olduğunu görebiliriz” diyor. Prof. Dr. Mustafa İsen ve Prof. Dr. Tuba Durmuş, Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi isimli kapsamlı çalışmalarıyla geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 2. Uluslararası Balkanlarda Türkçe Öğretimi ve Türkoloji Sempozyumu’na katıldı. Aynı zamanda baba-kız olan hocalarımız sempozyum sonrasında sorularımızı yanıtladılar.

Osmanlı edebiyatının üçte biri Balkan kökenli

Osmanlı edebiyatı konusunda yapılan araştırmalar bu edebiyatı meydana getiren kadronun üçte birinin Balkan kökenli olduğunu gösteriyor. Osmanlı topraklarının coğrafi genişliğini düşündüğümüzde bu oranı nasıl değerlendirmeliyiz?

Prof. Dr. Mustafa İsen: Balkanlardaki bu yapıyı birkaç alt başlık altında değerlendirmek gerekir. Bilindiği üzere Anadolu topraklarında mayalanmaya başlayan Türk edebiyatı temsilcileri fethi izleyen yıllarda müderris, kadı, naib, kâtip, asker, sancakbeyi gibi görevlerle Balkanlara gitmişler ve bunların müellif konumda olanları bölgede Türk edebiyatının ilk örneklerini meydana getirmişler. Nitekim ilk dönem kaynakları bu açıdan tarandığında Gelibolu’dan başlayarak Malkara, Edirne, Dimetoka, Gümülcine, Serez, Vardar Yenicesi, Filibe ve Üsküp gibi şehirlerde Anadolu’dan giden kadro ile bir entelektüel ortamın teşekkül etmeye başladığını ve buralarda Osmanlı Devleti’nin ilk dönem aydınlarının görev yaptıklarını görebiliriz. Buna eklenmesi gereken bir başka hususun ise devşirme yoluyla bölgeden alınan Balkan asıllı kişilerin bir süre sonra Türk yazı dilini başarıyla kullanabilecek konuma gelmiş olmalarıdır. Bölgeye entelektüel yetiştiren üçüncü kaynak ise bu kez Balkanlarda doğup buralarda teşekkül eden şehir merkezlerinde eğitimlerini tamamlayarak eser vermeye başlayan asıl kalıcı kadrodur. Her başlangıç gibi ilk dönemde ortaya çıkan bu anlamdaki isimler sayıca azdır. Fakat bu devir çabuk atlatılmış ve 16. yüzyıl başlarından itibaren başka alanlar gibi Osmanlı edebiyat kadrosunun önemli bir bölümü de Balkanlardan yetişmeye başlamıştır. İşte Osmanlı şair kadrosunun üçte bire yakın bölümünü meydana getiren asıl kadroyu Balkan şehirlerinde doğup büyüyen bu isimler oluşturur.

Medrese ve tekkelerde Türkçeyi öğrendiler

Prof. Dr. Tuba Durmuş: Bölge için, özellikle Bosna-Hersek ve Arnavutluk coğrafyasında yetişmiş olan şair/yazar kadrosu için bir farklı değerlendirme daha yapmak gerekir. Bu bölgelerde Müslüman olan ve ana dili Türkçe olmayan önemli sayıda isim Osmanlı medrese ve tekkeleri eliyle yazı dili niteliğindeki Türkçeyi öğrenip bu dilde çok önemli eserler verdiler. Hatta bunların bir kısmı Osmanlı dünyasında aydınlar için sıradan olan bir uygulamanın da örneklerini vererek Türkçe yanında Arapça, Farsça şiirler yazdılar, eserler kaleme aldılar. Ortaya konan bu eserler Osmanlı üslubunun bütün özelliklerini taşır. Bu manada Bosna’da ve Arnavut coğrafyasında yetişen Türk edebiyatı müntesipleri, eserlerini genelde Türkçenin aynı dönemde kullanılan vezin, şekil ve türleriyle vermişlerdir. Bu hâkim renk, yerel motifleri çok aza indirdiği için de bu bölge sanatçılarının ortaya koyduğu çalışmalar genelde Osmanlı kültürel yapısının başka yörelerinde ortaya konanlarından pek farklı değildir. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Osmanlı devlet yapılanması içinde elbette başkent İstanbul’da saray çevresinde yer alan şairlerle Balkan bölgeleri gibi taşrada yaşamakta olan şairler arasında hitap ettikleri sosyal çevre açısından birtakım farklar vardır.

Divan şairi Hayretî minyatürü

Kentli kabul edilebilmek için Türkçe bilmek gerekirdi

Balkanlardaki Türk edebiyatı tarihi aslında Balkanlardaki Türk kültürü ile paralel ilerliyor. Siz de kitabınızda, “Balkanlarda bir kimsenin kentli kabul edilebilmesi için Türkçe bilmesi gerekirdi” diyorsunuz. 18. yüzyılda bölgedeki Osmanlı hakimiyetinin yavaş yavaş yitirilmesinin dile ve kültüre etkisi nedir?

Prof. Dr. Mustafa İsen: Başlangıçta bir Balkan devleti olarak ortaya çıkan Osmanlı yönetimi için bölge, doğal olarak daima daha gözde bir konum elde etmişti. Bu ilgi sonucunda merkez, bölgeye daha fazla katkıda bulunmuş, bunun doğal sonucu olarak Balkanlar, merkezin yüksek kültürüne en çok yaklaşan yöre olmuştur. Bunu somut olarak mimaride görmenin yanı sıra öteki sanat alanlarındaki örnekleri de kolayca izlemek mümkündür. Türklerin dışında bölgede Müslüman olan büyük kitlelerin başında Arnavutlar ve Boşnaklar gelmektedir. Bunun en önemli sonuçlarından birisi bölgedeki bu çok dilli yapı içinde Türkçenin bir ortak anlaşma dili olarak önem kazanmasıdır. O kadar ki Balkanlarda yakın geçmişe kadar hangi ırktan olursa olsun bir kimsenin kentli kabul edilebilmesi için Türkçe bilmesi gerekli sayılırdı.

Prof. Dr. Tuba Durmuş: 15. yüzyıldan itibaren kademeli olarak yükselen bu tablo, 19. yüzyıldan sonra tersine döndü. Göçler sonucu bazı bölgelerde Türkçe tamamen bitti. Örneğin Yanya, Yenişehir Fener, Selanik, Vardar Yenicesi gibi yerlerde artık Türkçe görülmezken Gümülcine gibi yeni merkezler ortaya çıktı. Eski gücünü yitirmiş olmakla birlikte Türkçe bayrağı bugün Gümülcine, Üsküp, Prizren, Şumnu, Razgrad, Kırcali, Köstence gibi şehirlerde dalgalanmaya devam ediyor.

1896 şair ve yazar Türkçe eser verdi

“Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi” isimli bir ortak çalışma kaleme aldınız. Eser, bu alanla ilgili yapılan tüm araştırmalar için toplu bir değerlendirme niteliğinde. Bu çalışma nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?

Prof. Dr. Mustafa İsen: Son yıllarda başta mimarî olmak üzere Balkanlardaki kültürel birikim farklı araştırmacılar eliyle yayına ve bazı televizyon belgesellerine dönüştü. Ancak bir kısmı ayakta kalabilmiş muhteşem Osmanlı camileri, çarşıları, köprüleri, gibi mimari eserler somut olarak insanların karşısına çıktığı için kolay dikkat çekmektedir. Oysa Osmanlı medeniyetinin toplamında olduğu gibi Balkanlarda da en güçlü olduğu kültürel birikim edebiyattır. Bu alanla ilgili bölgesel ve bazı şahıslar üzerinde, bir kısmı tarafımızdan olmak üzere, bazı araştırmalar yapıldıysa da toplu bir değerlendirme şimdiye kadar gerçekleşmedi. Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi adını taşıyan çalışmamız, bu eksikliği gidermeyi hedeflemektedir. Çalışma, Osmanlı fetihleriyle birlikte bölgede boy gösteren ve günümüzde de yer yer varlığını sürdüren Türk Edebiyatını başlangıçtan günümüze kadar ele almaktadır. Osmanlılar döneminde Tuna’nın güneyinde kalan bölgeyi niteleyen Rumeli, Ege denizi adalarını da (Eğriboz, Midilli, Rodos) içine alır. Şu anda ülkemiz sınırları içinde yer alan Trakya hariç çalışma çerçevesi çizilen bu alanı kapsamaktadır.

Prof. Dr. Tuba Durmuş: Mevcut kaynakların taranmasıyla elde edilen rakamlara göre günümüz Balkan ülkelerinde geçmişte yaşamış ya da günümüzde yaşamakta olan yaklaşık 1896 şair ve yazar Türkçe eser vermiştir. Bu rakam 15. yüzyıldan günümüze kadar olan evreyi kapsamaktadır. Ulaşılan bu rakam ve gerçekleştirilen bu çalışma ile Balkanlarda Türk edebiyatı ilk kez bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış ve yine ilk kez bu oranda bir büyük rakama ulaşılmıştır. Böylece Dimetoka, Gümülcine, Serez, Vardar Yenicesi, Selanik, Yanya, Mora, Adalar, Filibe, Sofya, Vidin, Rusçuk, Varna, Şumnu, Kırcali, Razgrad, Silistre, Eski Zağra, Belgrad, Ujice, İşkodra, Üsküp, Manastır, Kalkandelen, Prizren, Piriştine, Saraybosna, Mostar gibi önemli şehirlerin Türkçenin de merkezleri olduğu ortaya konuldu.

Kültürel faaliyetler ağır ilerler ama kalıcıdır

Son yıllarda Türkçenin Balkanlarda yeniden canlandığını görüyoruz. Bu anlamda Tiran New York Üniversitesi ve Türkiye Maarif Vakfı’nın bölgedeki varlığı için neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Mustafa İsen: Özellikle Makedonya, Kosova, Bosna-Hersek, Karadağ, Romanya, Sırbistan ve Arnavutluk’ta TİKA, Türkiye Maarif Vakfı, Yurt Dışı Türkler Başkanlığı ve Yunus Emre Enstitüsü ile sağlanan yeni açılımlarla başka alanlar gibi Türkçe ve Türk edebiyatı noktasında da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Kültürel gelişmeler ağır ilerleyen ama kalıcı etkileri olan faaliyetlerdir. Bunların olumlu sonuçları gelecek yıllarda bölgede daha etkin olarak hissedilecektir. Bu kurumlar aracılığı ile gerçekleştirilen etkinlikler bölgede Türkiye imajına olumlu katkılarda bulunmaktadır. Maarif Vakfı anaokulundan üniversiteye kadar daha uzun erimli bir örgün öğretimi amaçladığı için kuşkusuz daha önemli bir etkinliğe sahiptir. Bir kurum için kısa sayılacak tarihine rağmen başta Balkanlar olmak üzere geniş bir coğrafyada, eğitim öğretim ve yayın alanında önemli ve kalıcı işler gerçekleştirmektedir. Bizim Balkanlarda Türk Edebiyatı Tarihi adını taşıyan kitabımızın yayını da Balkanlara yönelik bu kurumun önemli faaliyetlerinden.

Türk kültürünün etkisi günümüzde de devam ediyor

“Türkiye yumuşak güç olarak tanımlanan birikimini en iyi bu bölgede kullanmaktadır.” kitabınızda yer alan bu cümleyi biraz daha açabilir misiniz?

Prof. Dr. Tuba Durmuş: Bugün Balkan ülkeleri ve Türkiye arasındaki ilişkiler, karşılıklı dostluk anlayışı ve ortak menfaatler çerçevesinde başarıyla sürdürülmektedir. Balkanlar’da Türkiye eliyle kurulan eğitim kurumlarında okuyan ve değişik Balkan ülkelerindeki yükseköğretim kurumlarına Türkiye’den giden öğrenciler ilişkilere olumlu katkıda bulunmaktadır. TİKA, Yunus Emre Vakfı, Maarif Vakfı, Yurt Dışı Türkler Başkanlığı ve başta belediyeler olmak üzere çeşitli yerel yönetim birimleri aracılığı ile gerçekleştirilen etkinlikler de yine bölgede Türkiye imajına olumlu katkılarda bulunmaktadır. Bölgede etkin olarak izlenmekte olan Türk dizileri ve harekete geçirilen turizm potansiyeli de karşılıklı ilişkilerde olumlu bir faktör olarak yer almaktadır. Bölgeye Türkiye’den yapılan turizm amaçlı geziler bölgedeki Türk etkisinin sadece tarihte değil günümüzde de devam ettiğini canlı olarak ziyaret edenlere gösterdiği için ülkemizden Balkanlara yönelik olumlu bir alaka doğurmuştur.

Tasavvuf, Türk edebi geleneğini etkilemiştir

“Tasavvuf pek çok Rumelili şairin şiirin derinliklerinde değil yüzeyinde açıkça görülen bir konumdadır” diyerek çalışmanızda bunun nedenini şiirlerin mesaj yüklü tebliğler olması olarak açıklıyorsunuz. Bu anlamda Balkanlardaki derviş ve tekkelerin Türkçe için önemi nedir?

Prof. Dr. Mustafa İsen: Balkanlarda İslam’ın yayılması, korunması ve canlı tutulmasında tarikatların rolü büyüktür. İslamiyet’in Balkanlarda yayılması yanında burada bir sosyal düzenin oluşumu, giderek bir Osmanlı üslubunun ortaya çıkışı ve bunun sürdürülmesi çoğu kez sufî şeyhlerinin şahsi katkısı ve onların etrafında teşekkül eden geniş kitlenin çabaları sayesinde oldu. Benzer örnekler gibi buradaki tarikatlar da muhatap aldıkları farklı sosyal tabakaları etkileyerek düzenleyici bir rol üstlendiler. Balkan fetihlerinde yol açıcı Türk dervişlerinin, bir başka deyişle tasavvufun rolü, özellikle istimâlet politikaları çerçevesi içinde çok vurgulanmıştır. Bu doğru bir tespit olmakla birlikte belirtmek gerekir ki bunun kültürel alandaki boyutu diğer sahalardan çok daha fazladır. Türk edebî geleneğini baştan itibaren etkilemiş bir düşünce olarak tasavvuf, Türk edebiyatı üzerinde de çok etkili oldu. Şiir tasavvufun zengin duygu ve sembolik dünyasından başarıyla yararlanır.

Prof. Dr. Tuba Durmuş: “Tasavvuf, pek çok Rumelili şairin şiirlerinin derinliklerinde değil yüzeyde, açıkça görülebilen bir konumdadır” cümlesi ile şunu kastediyoruz aslında: Bu şiirler aslında mesajlarla yüklü, bir nevi tebliğ şiiridir. Balkan şairlerinin bir bölümü de hiç olmazsa bazı şiirlerinde, musammatlarında, daha çok da bazı beyitlerinde fikri duygu planına yükselterek şiirle mesajı bir araya başarıyla getirmiş mutasavvıf şairlerden. Bu nitelikteki şiirlerde idealizmle lirizmin mutlu bileşimini hissedilir. Bunların en karakteristik örneklerini Hayalî, Hayretî, Usulî, Yenişehirli Avnî gibi şairler verir.

HAYAT
Her belgenin bir yaşanmışlığı var

HAYAT
Yetiştirme yurdundan çıkan altın gibi bir genç

HAYAT
Çalışkanlığım ve gayretim uluslararası kapıları açtı