‘Türkiye’nin Birikimi’ iddiasıyla yayımlanmaya başladığı ilk günden bu yana basın dünyasında kendine özgü ve seviyeli bir yer edinmeyi başaran, çizgisinde ve iddiasında ısrarcı olan Yeni Şafak gazetesinin 25. kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.
Yeni Şafak’ın yayın hayatına başlaması, hem dünyada hem de Türkiye’de sarsıntıların ve altüst oluşların yaşandığı bir döneme denk gelmektedir. Soğuk savaşın ertesinde dünyaya hâkim olan umutlu iyimserliğin Rwanda ve Bosna katliamlarıyla yok olduğu, iki kutuplu düzenin yerini bir belirsizliğe bıraktığı 1990’ların başları, aynı zamanda Türkiye’de de büyük bir dönüşümün yaşandığı yıllardı.
1980’lerin ikinci yarısından itibaren yükselişe geçen ve toplumun o güne kadar yok sayılan bir kesimini temsilen güçlenen bir siyasî itiraz dalgası, Refah Partisi, özellikle de başını Recep Tayyip Erdoğan’ın çektiği genç siyasetçiler aracılığıyla toplumda daha çok karşılık görmekteydi. Elbette daha görünür ve etkili olan sadece bir siyasal hareket değildi. Esas itibariyle bu siyasi hareket, toplumun, entelektüellerin ve gençliğin birçok katmanında ortaya çıkan dönüştürücü enerjinin tezahürüydü.
Bu zihnî ve siyasî dönüşüm, benzerine daha önce de birkaç kez rastlandığı üzere buyurgan ve gayrimeşru bir biçimde durduruldu ve toplum, bir baskı ortamına hapsedilmek istendi. 28 Şubat postmodern darbesi olarak adlandırılan, söz söylemenin zorlaştığı, kabul görmeyen fikirlerin sansüre uğradığı bu süreç, 2002 yılında gerçekleşen ve AK Parti’nin tek başına iktidarıyla neticelenen seçimler sonrasında kısmen, AK Parti’nin demokratikleşme yönündeki hamleleri arttıkça tamamen ortadan kalkmış oldu.
AK Parti, 18 yılı bulan siyasî hayatı boyunca birçok badireyle ve engelle karşılaştı. Fakat bu engelleme, hatta yok etme çabalarının en yoğun dönemi, 2013’ten itibaren yaşandı. Gezi olaylarıyla patlak veren, 17-25 Aralık komplosuyla hızlanan Türkiye’yi siyasî ve ekonomik türbülansa sokma projesinin zirvesi, 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Gayri millî niteliği zamanla ifşa olan FETÖ’nün giriştiği bu darbe girişiminin Türkiye’yi yok etmeye ayarlı niteliği, şüphesiz ki zaman içinde daha da iyi anlaşılacaktır.
Yeni Şafak, Türkiye’nin üzerine ciltler dolusu eser yazılabilecek bu zorlu 25 yılında sürdürdü yayın hayatını. 28 Şubat’ın en karanlık ve bunaltıcı dönemlerinde Yeni Şafak’ı, kalemleri kırılan muhalif yazarlar için özgür ve kısıtsız bir platform; darbecilerin ve darbeye payanda olan bazı siyasîlerin yılmaz muhalifi olarak gördük. O zor günlerde, kimsenin söylemeye cesaret edemediği sözleri, sessizce fısıldanan doğruları bedelini ödemeyi göze alarak açıkça ve cesaretle dile getiren Yeni Şafak ve onun yayın kadrosu oldu.
2002’den itibaren Türkiye’nin tecrübe ettiği büyük dönüşüm ve hamle sürecinde Yeni Şafak, tavrını her zaman demokrasiden, sivil siyasetten, yerli ve millî politikalardan yana koydu. Bu çizgi ve tavır kat’îliği Gezi olayları ve 17-25 Aralık komplosuyla başlayan süreçte de devam etti. Nihayet 15 Temmuz’da Yeni Şafak, bütün gücüyle ve imkânlarıyla demokrasiden yana saf tuttu.
Görüldüğü üzere Yeni Şafak’ın 25 yılı, Türkiye’nin zorlu yıllarına tanıklık etmekle, yol ayrımlarında doğru yönü seçmek ve göstermekle, tavrını ortaya koyarken zihnî müktesebâtı üslûbuna dayanak kılmakla, millet adına hareket etmekle geçti. Bu yüzden Yeni Şafak’ın 25 yıllık yayın hayatı, bir fikri savunmanın ve toplum adına hareket etmenin tarihidir.
Yeni Şafak’ın bugünkü seçkin konumuna ulaşmasında katkısı olan herkesi kutluyor, başta Albayrak ailesi olmak üzere gazete yönetimine ve çalışanlarına daha nice başarılarla dolu yıllar diliyorum.