Taşradan dünyanın sonuna

Edebiyatımızın usta kalemlerinden Ayfer Tunç’un son romanı Kuru Kız okurla buluştu. Can Yayınları’ndan çıkan kitap, kahramanları, üslubu ve finaliyle Ayfer Tunç külliyatında farklı bir yerde duruyor. Yazarın “En umutlu kitabım” olarak tanımladığı Kuru Kız, kadın meselesinden yola çıkarak öteki olmanın hikayesini anlatıyor.

Arzu Şahin
Arşiv.

Romanlarıyla ve yazma eylemi üzerine yaptığı çalışmalarla Türk edebiyatında özel bir yeri olan Ayfer Tunç, Kuru Kız ile okur karşısında. Taşradan dünyanın sonuna uzanan bir yolculuğun anti kahramanı olan Kuru Kız, öteki olarak hayatla baş etmenin yolunu zor da olsa arayıp buluyor.

Roman ismini bilmediğimiz insanların yaşadığı, ismini bilmediğimiz bir taşra kentinde geçiyor. Tüm karakterler sahip oldukları sıfatlarla tanımlanıyor. Kuru Kız da bu anlatımdan nasibini alıyor. Erken yaşta annesini, bu kaybın birkaç yıl ardından babasını ve son olarak da kardeşini kaybeden kahramanımız, aileden kalma müstakil bir evde babasından kalan maaşla hayatını idame ettiriyor. Fiziksel olarak çevresindekilere göre epey uzun olan ve güzel sayılmayan Kuru Kız, ailesiyle ilgili büyük kayıplar yaşarken hayata tutunmanın yolunu da kendince keşfediyor. “Aptal olmak üzücüydü ama aptal görünmek özgürlüktü” cümlesini kendisine düstur edinen Kuru Kız, silikleştirdiği benliğini “aptala yatarak” ayakta tutuyor. Komşularının kıt akıllı ve evde kalmış bir kız kurusu olarak gördükleri kahramanımız, yıllar boyunca içine kaçan sesiyle çok akıllı cümlelerin etrafında dolaşıyor.

“DİJİTAL ÇAĞIN İÇİNDE ORTA ÇAĞ”

Ayfer Tunç’un kendine zeki karakteri Kuru Kız hayatı üzerine düşüne düşüne yol alırken yaşadığı kayıplarla bir yandan yalnızlaşıp bir yandan yüklerinden arınıyor ve adını koyamadığı bir umuda sığınıyor.

“Evlenmeyi düşünmüyordu. Evlenip kardeşini yalnız bırakmayı aklından bile geçirmiyordu. Zaten bir talibi de yoktu. Umutları vardı, evlenmekle ilişkisi olmayan, ne olduğunu tam söyleyemediği, dünyaya ilişkin, dünyayı görmeye, dünyanın tadını tatmaya ilişkin umutlar. Bir temeli yoktu bu umutların, inançtı sadece, bir gün gerçekleşeceğine inanıyordu.”

Kuru Kız’ın inanç halini alan umutlarına internetle tanıştığı gün sihirli bir değnek değiyor. Hayatını internetten önce ve sonra diye ikiye ayıran kahramanımız, bilgi kırıntılarından inşa ettiği sarayın temelini dünyaya açıldığı o gün atıyor. Yazarın “Dijital çağın içinde Orta Çağ” olarak tanımladığı taşra, bu gelişmeyle birlikte barındırdığı tüm yozluklarla Kuru Kız’dan uzaklaşıyor. YouTube sayesinde dünyanın farklı coğrafyalarına giden, dil öğrenen, bir kelimenin peşine takılıp zihnindeki soruların cevabını hızlıca bulan Kuru Kız, bir gün kendisini avlamak isteyen tüm taşralılara nanik yaparak bavulunu hazırlıyor ve dünyanın sonuna doğru yola çıkıyor.

HAYATSIZ HAYATTAN DÜNYANIN SONUNA KAÇIŞ

“Ushuaia, Arjantin’in Tierra Del Fiego–Ateş Toprakları eyaletinin başkentidir. Dünyanın sonundaki şehirdir. Ushuaia’nın güneyinde sadece askerî üslerde insan varlığı bulunur. Antarktika’ya yakınlığı nedeniyle iklimi bir hayli serttir. 2013 sayımına göre nüfusu 60 bin olan Ushuaia’da bugün 70 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Son yıllarda turizmin gözde yerlerinden biri haline gelen şehirde, Dünyanın Sonu Müzesi, Dünyanın Sonu Deniz Feneri, Dünyanın Sonu Postanesi ve Dünyanın Sonu adını taşıyan pek çok otel, motel, restoran, kafe gibi çeşitli işletmeler bulunur. Antarktika yolculuklarının çıkış noktasıdır. Ushuaia’da isteyenlerin pasaportlarına “Fin Del Mundo – Dünyanın Sonu” damgası vurulur. Kimi turistler buna beş peso kimileri de on beş dolar ödediklerini söylerler. İkisi de doğrudur, damganın gerçek fiyatı belirsizdir.

Dünya bir şaka olmalıdır ayrıca.”

Kırk yaşından sonra “hayatsız hayatını” “içinin güldüğü hayatla” değiştirmek isteyen Kuru Kız, internet sayesinde keşfettiği yeni dünyasına adım atıyor. Roman boyunca Kuru Kızın derdiyle dertlenen okura bu umutlu son iyi geliyor.

TAŞRANIN KODLARI

Ayfer Tunç, kitap boyunca kullandığı yalın ve -bilinçli bir tercihle- biraz da kuru olan bir dille, oluşturduğu kahramana uygun bir atmosfer oluşturuyor. Betonlaşma, kadın meselesi, toplumdaki yozlaşma ve iki yüzlülük, toplumsal roller üzerine epey şey söyleyen romanın temel meselesini ise toplumda ötekine bakışın hastalıklı yanları oluşturuyor. Kuru Kız, sosyal çevresine tuttuğu aynada, taşralı komşular ve akrabaların küçük hesaplarla çevrili hayatını, tek başına yaşayan bekar bir kadını kolay av olarak gören erkekleri ve evlenerek kimliklerini var eden kadınların dünyalarına pencere açıyor.

Roman, ele aldığı tüm başlıkları katmanlı bir kurguda eritse de bazı noktalarda karikatürize görüntüler oluşturmaktan kurtulamıyor. Son dönem edebi eserlerde sıkça karşımıza çıkan ve betonlaşmanın mimarı olan müteahhitin siyaset-din bağlantılı resmi, bir zamanlar neredeyse her kitaba ve filme özellikle yerleştirilen “yobaz hoca” tiplemesini anımsatıyor.

HULKİ AKTUNÇ’A SELAM

Kitabın en sürprizli yanlarından birini ise Hulki Aktunç oluşturuyor. Ayfer Tunç, Argo Sözlük’ün yazarı olan Aktunç’un kitaplarına ve çalışmalarına yaptığı atıflarla adeta okura yeni bir pencere açıyor. Hulki Aktunç’un “Gidenler Dönmeyenler” kitabının ismi ise baştan sona Kuru Kız’ın alt metninde nefes alıp veriyor.

Kuru Kız’ın bir anlamda cehennemin dibinden dünyanın sonuna, baskılanan hayatından umuda doğru yaptığı yolculuk okura başka bir hayatın mümkün olduğunu hatırlatıyor.