Gecesini gündüzüne katarak çalışan bir hizmet delisi. Kur'an-ı anlayabilmek için sabahlara kadar kitap okuyan bir Hak aşığı. Geleni boş çevirmeyen, kendi lokmasını paylaşan bir öğrenci dostu. Anadolu'yu karış karış gezerek konferanslar veren bir “Uzun Mesafe Koşucusu”. Hemen hemen her sivil toplum kuruluşunda çalışmış, siyasi ve entelektüel çevrenin çok iyi tanıdığı Kemal Kelleci'den bahsediyorum. Kimdir derseniz, resmi bir sıfatı yok ama o yukarıdakilerin hepsi ve daha fazlası. Kelleci ile 75 yıllık mücadelesini konuştuk.
SAĞ CENAH BENDEN SORULURDU
1934 Isparta Yalvaç Dedeçam doğumlu olan Kelleci'nin okul hayatı çok zorluklarla geçmiş. Belki kendisine gelip, “okumak istiyorum ama maddi durumum yeterli değil” diyen kimseyi geri çevirmeyip burs bulması bu dönemde yaşadıklarından. İlkokulu bitirince Ankara'da yaşayan babasının yanına okumak için gelmiş. Sanat enstitüsüne başlamış. Kahvelerde mum ışığında ders çalışmış. 5 kilometre yürüyerek okula gidip gelmiş. Askerliğini öğretmen olarak Rize'de yapan Kelleci burada İslam'ı sevdirmek için konferanslar vermeye başlamış. Ankara dönüşünde ise siyasi ve sosyal çevrelere dalmış. “Aydınlar Kulübü diye bir hareket kurduk Recep Doksat'la. Metin Tepe'ye yardım ettim, Akıncılara yardım ettim, Büyük Doğu'yu kurduk. Türk Ocağı Gençlik Kolları'nı ben kurdum, yönetiyordum. Milli Nizam'ın işlerine koştum. Yurt işlettim. Burs buldum. Konferansları seminerleri panelleri ben organize ediyordum. Ali Fuat Başgil ve Menderes'in çalışmalarına katıldım. Bütün bunların ayak işlerine ben koştum. Sağ kesimde ne kadar dernek, örgüt varsa, özel işlerini, genel işlerini ben yapıyordum.” Böylece sağ kesimde bilinen bir isimdir artık Kelleci. Gece sabahlara kadar dernek çalışmalarında, sohbetlerde, konferanslardadır.
SIRTINDA Fİ ZILAL TAŞIDI
Ancak Kelleci'nin koşuşturmacası sadece siyasi hareket bazında değildir. O Kur'an'ın ve İslam'ın anlaşılabilmesi için de çok çalışır. Anadolu'ya sırtında ciltlerce Fi Zılal tefsiri taşır. “Ankara'ya geldiğimde kitap yok. Sadece '32 Farz', bir de Sami Arslan'ın 'Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı' var. Kaynak aradık. O zaman Elmalılı'yı anlayabilecek pek kimse yoktu. Mehmet Vehbi Efendi'nin tefsiri de ağır. İsmail Hakkı Şengüler ve Bekir Karlığa Seyyid Kutub'un Fi Zılal'ini tercüme ettiler. Bana yüzde elli indirimli verdiler. Adım adım Anadolu'yu dolaşıp dağıtımını yapmaya başladım.” Fi Zılal Kelleci'yi çarpar. Oturup gözleri kızarıncaya kadar okur, okur, okur. İslam'ın anlaşılabilmesi için Necip Fazıl'ın konferanslar vermesi gerektiğini düşünüp, konferanslar düzenlerler. Üstad'la bu dönemde tanışır. Sezai Karakoç'u ise Saatçi Musa'nın dükkanında dinlerken keşfeder. Kitaplarını elinden düşürmez olur.
YOLLARDA 30 YIL
Kelleci, hayır çalışmalarının yanı sıra Kur'an'la ilgili olarak verdiği konferansları ile biliniyor. 1975'te Ankara Palas'ta ilk konferansını verir. Bundan sonra 30 yıl boyunca İstanbul'u mahalle mahalle, Anadolu'yu karış karış gezerek konferanslar verir. “Otuz sene Anadolu'da Kur'an anlaşılsın diye konferanslar verdim. Kur'anın anlaşılması lazım. Ankara Palas'ta konuşmaya başladım Ankara ikiye ayrıldı. 'Kemal Kelleci ayak işlerine bakar, konferanstan ne anlar' dediler. Meal okutalım dedim kıyamet koptu. Direndik. Onlar direndi biz direndik.” Yıllar yılı bu çalışmalarına kimseden beş kuruş almadan devam ettirir Kelleci. Sonra yayınevinden temin ettiği Sezai Karakoç kitaplarını ve parasını kendi verdiği kitapları dağıtmaya başlar.
ANNE BU ADAM KİM?
Bütün bu koşuşturmaca arasında Kelleci evin bütün derdini ve doğan 5 çocuğunun yetişmesini eşine havale eder. Askere giderken akrabaları evlendirmeye muvaffak olurlar Kelleci'yi. “Benim 5 tane çocuk var. Bütün işi yengene verdim. Cumartesi, Pazar, bayram seyran hiçbir zaman evde kalmadım. Hafta içleri de gece gelir gece giderdim. Benim için Ankara'da şöyle bir espri yapılır. 'Kemal Kelleci bir gün eve çocuklar yatmadan gelmiş. Çocuklar, 'Anne bu adam kim?' diye sormuşlar.' Eve gece çok geç saatlerde giderdim ya da sabahlardık. Yengen önce 'Ne zaman geleceksin?' diye sorardı. Sonra o da alıştı. Şimdi yengene desem 'Gel seni götüreyim' gelmez. Daha elinden tutup bir yere götürmedim ki. Sağolsun problem yaratmadı. Çocukları eğitti, baktı. Çocuklar da benim ne yaptığımı bilmezlerdi. Sonradan Bülent Arınç Bey Hilton'da bir toplantıda benden bahsederken öğrendiler ne yaptığımı.”
UZUN MESAFE KOŞUCUSU
Kelleci hikayesini şöyle özetliyor: “Ben kendimi öncü olarak görüyorum. Öncü uzun mesafe koşucusu demek, Kur'an'da da geçiyor. Benim ne yapacağım belli olmaz. 'Kemal Kelleci'den bir kurtulsak' derler benim için. Milletvekiliymiş bakanmış profesörmüş dokunulmazlığı varmış hiç bakmam. Patavatsızlık yaparsa ağzını kapatırım. 15- 20 seneden beri Erbakan'ın, Tayyip Erdoğan Bey'in teşkilatları elimden geçti. 30 sene konferans verdim. Ankara'da iyi bir fakültede okuyup da beni tanımayan yoktur. Yedi senedir de her gün Meclise gidip insanlarla tanışıyorum. Türkiye'de Kuran anlaşılmadı, hala bakir. Eğer anlaşılsaydı kimse karıncayı incitmezdi, kimseye kötülük yapmaz, herkese muhabbet gösterirdi. Bu nedenle yeniden Anadolu'da konferanslara çıkacağım. Bölge bölge ayarladım.”
Onun bulduğu bursla okuyup vekil oldular
Bu arada Devlet Demiryolları'na giren Kelleci 35 yıl boyunca orada çalışır. Bu kendisine memur statüsü kazandırmış ve kefilliğinin de önünü açmıştır. Artık Ankara'da ne kadar öğrenci varsa burslarına kefil olarak Kelleci'yi gösterir. “Ankara'da benden başka memur yoktu o zaman. Birinci kefil bendim. Daha sonra bakanlık, milletvekilliği yapan kim varsa neredeyse hepsine kefil oldum. Hanımın haberi yok. Adres olarak demiryollarını gösteriyordum. Çok icra geldi benim maaşa.” Bunun dışında öğrencilere burs bulma görevi de Kelleci'nindir. “Fethi Gemuhluoğlu vardı. Fethi Abi'ye Necip Fazıl 'Saka' derdi. Ankara'nın bursunu Petrol Vakfı'ndan Fethi Abiyle ben alırdım. Odalar Birliği'nden, Erbakan'dan, Kredi Yurtlar Müdürlüğü'nden… Ankara'da bütün Anadolu'dan gelen Siyasal, Hukuk, Ortadoğu, Hacettepe'de okuyanlara burs bulurdum. İlahiyat da himayemdeydi. Çok fakir çocuklar vardı. Bütün bunları beraber yürütüyordum.” Bu arada başına ilginç şeyler de gelir Kelleci'nin. Diyanet Vakfı'ndan kızlara burs aldığını fark edip takip eden biri, burs alan kızları teker teker çağırıp 'Kelleci sizden ne kadar komisyon alıyor?' diye sorar. Kelleci hayretle 'başıma bu da geldi' diye anlatıyor olanları.
Hatice Babacan'a 'erkek sensin' dedim
Kelleci “Ben kız tarafıyım” diyor kendi için. Kız tarafı olmasına neden olan olayı ise şöyle anlatıyor: “1968'de bana bir telefon ettiler gittim. Bir Prof. Hatice Babacan'ın eşarbını çıkarmış atmış. Kız ağlıyordu. Oradaki İmam Hatip mezunu asistanlar falan var. Korkularından hiçbir şey söyleyememişler. 'Kızım seni tebrik ederim. Burada erkek sensin' dedim. O gün bugündür ben kız tarafıyım. Adım kız tarafı kaldı. Şimdi kızlarımız eniştelerin paralarını yiyorlar, çalışmıyorlar. Kızdım bunlara. Ama sonra bir baktım enişte gitmiş kızlar kalmış ortada. Yine kız tarafıyım.”