Mustafa Uçurum
Şiirin doğduğu ve varlığını sürdürdüğü bir coğrafyadan bahsedeceksek burasının Anadolu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Sazıyla, sözüyle gönle dokunan özüyle bu coğrafya, şiir hamuruyla yoğrulmuş kadim bir geçmişe sahiptir. Hocalarıyla, aşıkları, dervişleri, pirleriyle, hünkârı ve dedeleriyle Anadolu, şiirimizin de en saf halini yüzyıllardır gönüllere damıtmaya devam etmektedir. Türk şiirinin seyrini doğru takip etmek ve anlamak için Türkistan’dan başlayıp Anadolu’ya kulak vermek gerekir. Bu coğrafyanın göz ardı edildiği hiçbir sanatın temellerinin sağlamlığından bahsedemeyiz. Coğrafya ile tarih bilincinin harmanlanmasında da “milli” dediğimiz ses ve ruh ortaya çıkar.
Bilal Kemikli’nin Kitabevi Yayınları arasından çıkan Şiiri Demleyen Coğrafya kitabı, şiirimizin serencâmını bereketli topraklar üzerinden anlatan bir çalışma. Aynı zamanda bu kitap için; “Anadolu’yu mayalayanlar” el kitabı da diyebiliriz.
Üç bölümden oluşuyor kitap. Şair: Şiiri Demleyen Özne, Sanat: Şiiri Demlemek, Muhit: Şiiri Demleyen Coğrafya.
Genel anlamda Kemikli, şiirle mekân arasındaki bağı anlatıyor yazılarında. Muhitin edebiyata etkisi, şairi besleyen coğrafya gibi geniş anlamlı bir düşüncenin de zeminini oluşturuyor.
MEVLANA’DAN NASREDDİN HOCA’YA
Bilal Kemikli, genelin ötesinde kendi özgün bakışını yansıttığı düşünceleriyle beziyor yazılarını. Mevlana dendiğinde akla ilk gelen Mesnevi’nin ötesinde bizleri Fîhi Mâ Fîh’in dünyasına davet ediyor. Bu kitabı “dostluk” kavramı ekseninde ele alıyor. Örneklerle dostluğun mahiyetini de işlemiş oluyor.
Nasreddin Hoca dendiğinde aklımıza nükteleriyle insanlara ders eren bir söz ustası gelir. Örnek metin ve çalışmalar ışığında karşımıza tam da olması gereken Hoca’yı getiriyor Kemikli.
“Yaşadığı dönemde, düştüğü kuyudan çıkmak isteyen insanlara, akl-ı selimle söylediği sözü ve sohbetiyle çare aramaya çalışmış bir derviştir.” (s.26)
İsmi üzerinde soru işaretleri, tartışmalar olan bir isimdir Nesîmi. Hayata bakışından tutun da tasavvufla olan irtibatına kadar birçok noktada karşımıza Nesîmi’nin aykırı duruşu gelir. Kemikli, Nesîmi’yi öylesine bir tarzda anlatıyor ki kara bulutlar dağılıyor, ferahfeza bir gökyüzü bizi karşılıyor şiirler eşliğinde.
Kitapta sadece geçmiş zamana dair notlar yok. Büyük bir coğrafyanın yüzyıllara sığan sesini bizlere ulaştırıyor Bilal Kemikli. “Üstadın İzi” diyerek Sezai Karakoç’u, “Dert Söyletir Aşk Ağlatır” diyerek Hayrettin Karaman’ın bilinmeyen şairlik yönünü de anlatıyor. Şiirin bir süreç olduğunu ve geçip giden zamanda demlenme vakitleriyle kendi yatağını bulduğuna da şahit oluyoruz.
Sezai Karakoç’un bir diriliş muştusuyla kurduğu şiir evreninin temeline de iniyor Kemikli. Kendi sesinin sahibi olmak gibi bir evren karşılıyor bizi. Toprağıyla yoğrulmak gibi bir durum her haliyle karşılık buluyor kendine Karakoç’un varlığında.
“Sezai Karakoç’un sözü, sohbeti ve sanatı toplumun bütün kesimlerinde olmasa bile büyük çoğunluğu içinde mâkes bulmuştur. Onun sedasının benim zihin ve gönül dünyamda mâkes bulması, taşıdığı mananın köklü bir geleneğe yaslanmasından mülhemdir.” (s.65)
Mehmet Âkif’e Dair
Kitapta Mehmet Âkif’e geniş yer ayrılmış. Onun yerli ve milli duruşu, gelenekle olan bağı ve İstiklal Marşı ruhu birlikte ele alınmış. İstiklâl Marşı’nı doğru anlamak, bugünün Türkiye’sine bakarak okumak Âkif’i de doğru anlamak için bir girizgâh olacaktır.
Bilal Kemikli’nin Şiiri Demleyen Coğrafya kitabı, Orta Asya bozkırlarında doğup, Türkistan’da demlenen ve Anadolu’da bereketlenen şiir serüvenimizi gözler önüne seren şiir tadında bir çalışma olarak “buyrun dem vaktidir” diyerek şiire davet ediyor herkesi.