Sezai Karakoç’a dair son dikkatler

16 Kasım 2021'de aramızdan ayrılan Türk edebiyatının büyük şairi ve düşünce adamı Sezai Karakoç’u vefat yıl dönümünde hakkında çıkan dört eser üzerinden anıyoruz.

Sezai Karakoç

ERDEM DÖNMEZ

Sezai Karakoç’un “en sevgili”ye kavuşmasının ardından üç yıl geçti. Türk şiirine ve düşüncesine Diriliş umudu aşılayan, yeryüzündeki Müslümanların dertleriyle dertlenip onlara Batı’ya rağmen var olabilme mücadelesi aşılayan büyük şair, ardında bıraktığı onlarca eserle bu gayretlerini sürdürmeye devam etmekte. Düşünce ve estetik yönelimiyle üstlendiği büyük misyonunu hayatı boyunca göz önünde olmadan; mala, mülke, makama tamah etmeden, kırgınlıklarını gizleyerek büyük tartışmalara girmeden devam ettiren Karakoç, örnek bir Müslüman ve karakter abidesi, eşi bulunmaz bir şair ve nesir ustası olmuştur. Vefatından sonra yayımlanan onca eser de adeta amel defterinin kapanmadığını göstermek niyetindedir. Kasım 2023’ten bu yana yayımlanan dört telif eser, Karakoç üzerine düşündükçe halen yeni şeyler söylemenin mümkün olduğunu ispatlar niteliktedir.

SEZAİ KARAKOÇ’A DOĞRU

“Sağ elinin serçe parmağı titrese neden titrediğini tahmin edecek yakınlıktaydım” derecesinde Sezai Karakoç’u tanıyan Ömer Erdem, bu yakınlıkta Karakoç’la ilgili biriktirdiklerini Günler Çözüldükçe’de bir araya getirdi. Hatıra ile deneme arasına konumlanabilecek bu yazılarda Ömer Erdem, yaşayan bir Sezai Karakoç portresi ortaya koyuyor. 17 yaşında şairle tanışan ve kendi ifadesiyle “ilk gençliğinin altı yılını günü gününe, saati saatine, her mevsim, bayramda seyranda” Sezai Karakoç ile geçiren Ömer Erdem, Karakoç’la ilgili duygularını, düşüncelerini ve tanıklıklarını şairane bir dille işliyor; Karakoç’un özelde kendi üzerinde, genelde ise Türk düşüncesi ve şiiri üzerine etkilerini değerlendiriyor. Kitabın amacını ise “açıktan ve açıkça Sezai Karakoç’u Türk şiirinin yaratıcı bağlamı içinde ve modernizmin imkânlarını kullanarak, yüceltme ve hüküm verme amacı taşımadan insan oluşumuzun ve bir hayatın içinden safça geçişimizin içinden görmektir” ifadeleriyle bildiriyor. İlk gençlik arayışları içerisindeyken Sezai Karakoç’la memurluktan istifa edip tüm dikkatini ve emeğini Diriliş ufkuna ve estetiğine hasrettiği günlerde tanışan Ömer Erdem, eserini biyografik ayrıntılara boğmadan, ikili ilişkilerini ve kendi gözlemlerini esas alarak samimi bir anlatımla kurguluyor; onca imkânsızlık içerisinde Sezai Karakoç’un bir davayı nasıl beslediğini gözler önüne seriyor. İslam dünyasının çatışmalarıyla penceresinin önünde aç kalan kuşlara aynı ölçüde hassasiyet gösterebilen büyük şairin ahlak ve karakterini nasıl muhafaza ettiğini çarpıcı örneklerle gösteriyor. Karakoç’un eserlerini çoğunlukla kahvehanelerde yazması, büyük parasal sıkıntılar içerisinde olmasına rağmen “yarına atacak kadar” olduğu takdirde bunu hiçbir zaman dert etmemesi, taşra kökenli olsa da her zaman şehirli kalması, tevazu ve kibirden arınmış karakterinin her türlü konformizmi reddedişi, tüm düşüncesini ve estetik algısını kuşatan Diriliş düşüncesini nasıl hayata geçirdiği Günler Çözüldükçe’de işlenen meselelerden bazıları. Ayrıca Karakoç’un şiirlerine şairane bir duyarlılıkla yaklaşan Ömer Erdem, onun imge dünyasının özgün biçimde çözümlenmesine de imkân sağlıyor.

DİRİLİŞ UFKUNDA BİR ŞAİR

Türkiye Diyanet Vakfı, biyografi serisinin ikinci kitabı olarak yayımlanan Diriliş Ufkunda Bir Şair, Sezai Karakoç, İsmail Alper Kumsar tarafından kaleme alındı. Sezai Karakoç’u tanımayanların, onun dünyasına adım atmak isteyenlerin iyi bir başlangıç olarak okuyabilecekleri çalışma, şairin hayatını kronolojik seyirde ele alıyor; düşünce dünyasını besleyen kaynakları ortaya koyuyor. Karakoç’un hayatındaki önemli kırılmalara göre bölümlere ayrılan kitapta Diriliş düşüncesi ve estetiği de ihmal edilmemiş. Şiirlerindeki biyografik izleri de dikkate alan Kumsar, Karakoç’u şiirden ayırmayarak çalışmasını estetik düzleme yerleştiriyor. Düzyazının tekdüzeliğinden sıyrılarak şiir zevkine yükselen çalışmada ortaya konan birtakım tespitler de Karakoç’un düşünce ve ufkuna vâkıf olan okurun altını çizdiği, istifade ettiği satırlar oluyor. Örneğin Necip Fazıl ile Sezai Karakoç arasında yapılan karşılaştırma, Büyük Doğu ile Diriliş geleneğinin benzerlik ve farklılıklarını ortaya koyuyor: “Necip Fazıl şehirlidir, Sezai Karakoç taşra kökenlidir. Necip Fazıl’ın çoğunlukla lüks -hatta kimilerine göre müsrif- yaşamına karşılık Sezai Bey sade bir hayat sürmüştür. Necip Fazıl alkışlanmayı, sansasyonu, ilgi odağı olmayı önemserken Sezai Bey debdebeden, gösterişten, kalabalıklardan uzaktır. Necip Fazıl ‘polemik’i çok sevmekte ve müthiş belagati ile hasımlarını dize getirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamakta iken Sezai Bey tüm hayatında basın üzerinden bir kez polemiğe girmiştir. Bu polemik Sezai Bey’in de müthiş polemikçi olduğunu gösterse de devamı gelmemiştir” (s. 43). Sezai Karakoç, hatıralarında birtakım kırgınlıklarını dile getirse de Kumsar, şairin bu çatışmadan uzak tavrını dikkate aldığından olsa gerek, çalışmasında bu türden gerilimli durumları gündeme getirmiyor. Bu çerçevede eser, Sezai Karakoç’un hayatından yola çıkarak düşünce ve estetiğinin köşe taşlarını okuyucunun dikkatine sunuyor.

DİRİLİŞ’E ŞAHİTLİK

Elli yıl boyunca Sezai Karakoç ve Diriliş’i tanımak ve anlamakla meşgul olan, son yirmi yılda ise onunla daha yakın ilişki kurarak bu düşüncenin temsilcilerinden biri olan Temel Hazıroğlu, uzun yıllar süren yakınlığını ve gayretlerini Sezai Karakoç ve Diriliş’e Şahitliğim adlı çalışmasında gün yüzüne çıkarıyor. Diriliş fikrini benimseyip onu ileriye taşımak maksadıyla “Yüceliş” kavramını geliştiren, bunu müstakil bir eserde işleyen ve bu girişiminde merhum Karakoç’tan “Yüceliş, Diriliş’e dahildir” ifadesiyle destek de alan Hazıroğlu, son çalışmasında kendi birikiminden ve tanıklıklarından yola çıkarak Diriliş düşüncesinin özünü rafine bir biçimde ortaya koymayı hedefliyor. “Yeni ve başka dünya mümkündür” düşüncesiyle hareket eden Temel Hazıroğlu, “insanın yeniden doğuşu ve geleceğe taşınması noktasında ‘umudu yeniden kuşanmak’ ve ‘yeni bir umut dili’ oluşturmak” amacıyla kaleme aldığı çalışmasında Diriliş’in insanlık için en esaslı çıkış yolu olduğunu vurguluyor. Bu fikir sistemini Sezai Karakoç’un hayatıyla ne ölçüde özdeşleştiğini de dikkatinden uzak tutmuyor. Bu bağlamda çalışmasında Karakoç’un hayatını yıkılışlar ve yükselişler ekseninde ele alan yazar, Diriliş fikrinin hangi şartlarda doğduğunu, kapsamının genişliğini, temel dinamiklerini ve çağcıl değişkenlerini genel çerçevede değerlendirdikten sonra Diriliş idealinin tarihi, sosyolojik, siyasi, ekonomik ve sanatsal boyutlarını detaylıca tartışıyor. Ayrıca Diriliş’in medeniyetle, yenilenme bilinciyle, zamanla, milletle, umutla ilişkisi de dikkate alarak sistematik bir bütünlük ortaya koymaya çalışıyor.

SEZAİ KARAKOÇ VE GELENEK

Modern Türk şiirinde geleneğin özünü koruyarak onu yeni bir biçimde sunan ve böylece Türk şiirine verimli bir damar açan Sezai Karakoç, Diriliş merkezinde kurduğu ideolojisini bu yolla estetize eder. Eski ile yeni arasında sıkışıp kalan ve konjonktürün etkisiyle yeniye meyleden Türk şiirini geleneksel kodlarla buluşturan Karakoç, klasik mazmunları, peygamber kıssalarını, Kur’an ve sünnetten aldığı ilhamı II. Yeni’nin modern sesiyle buluşturur. Böylece Türk edebiyatının en gelenekli türünü yeniden kendi çizgisine koyarken Diriliş ideolojisini sanatla buluşturarak pekiştirir. Söz konusu çaba, şairin ilk şiirlerinden itibaren varlığını hissettirse de Diriliş ideolojisine yoğunlaştığı yıllarda, bilhassa Hızırla Kırk Saat adlı modern mesnevide asli kimliğine kavuşur.

İbrahim Biricik, Sezai Karakoç Gelenek ve ‘Hızırla Kırk Saat’ Şiiri adlı çalışmasında Karakoç’un geleneksel çizgide modernize ettiği şiir yoluna odaklanıyor Şiirin özellikle gelenekle ilişkisini esas alan Biricik, gelenek ve edebi gelenek kavramlarını sorguladıktan sonra Sezai Karakoç şiirinde geleneğin işlevini genel çerçevede değerlendiriyor. Karakoç’un şiirlerindeki metafizik gerilimi gelenekle ilişkisi üzerinden değerlendiren yazar, şiire bu tarz yaklaşımı Mehmet Akif ve Necip Fazıl çizgisine bağlıyor. Ardından Hızırla Kırk Saat’teki geleneksel doku ile ilgili olarak “Karakoç, hem halk hem divan geleneği bağlamında tasavvufî temin kaynaklarından olan ayet ve hadislerin yanında peygamber ve tasavvuf erbabının menkıbelerinden de yararlanır ve onları şiirinde ulaşmak istediği mutlak hakikatin bilgisine yönelik yapılandırır. Böylelikle geleneğin derinliğinden beslenerek geleneğin imkânlarını çağın şartlarına göre dizayn edip bir üst dil oluşturmaya çalışır” (s. 49) ifadelerine yer veriyor. Hz. Hızır motifinden başlayarak şiirde geçen kavramları, peygamberleri, mucizeleri, mutasavvıfları, ayet ve hadisleri tespit ve tasnif ederek inceleyen Biricik, özellikle gönderme yapılan ayet ve hadisleri dipnotlarda belirterek muhatabına derinlikli bir okuma imkânı sunuyor.

n Ömer Erdem, Günler Çözüldükçe, Everest Yayınları, Ocak 2024, 156 sayfa.

n İsmail Alper Kumsar, Diriliş Ufkunda Bir Şair Sezai Karakoç, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Aralık 2023, 134 sayfa.

n Temel Hazıroğlu, Sezai Karakoç ve Dirilişe Şahitliğim, İz Yayıncılık, 2024, 285 sayfa.

n İbrahim Biricik, Sezai Karakoç Gelenek ve “Hızırla Kırk Saat” Şiiri, Çizgi Kitabevi, Nisan 2024, 128 sayfa.