Senaryoların arkasındaki adam “Orhan Kemal”

“Senaryo yazarlığım var. Reçete üzerine. Yani bir konu veriyorlar. Sonra ticari unsurlar dedikleri hususiyetlerin gramajını da tayin ediyorlar. Artık o ne derece benim senaryom oluyor bilmem.” diyor Orhan Kemal bir röportajında. Doğumunun 110. yılında Orhan Kemal’i “Senaryo Tekniği ve Senaryolar (Murtaza, Yörük Ali Efe)” kitabıyla anıyoruz.

Arşiv.

Rabia Bulut

“Gurbet Kuşları”, “Murtaza”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “72. Koğuş” isimleri size hem kitap olarak hem de film olarak tanıdık geliyor muhakkak. Adı geçen eserlerin yazarı Orhan Kemal’in doğumunun 110. yılındayız. Biz de bu sebeple köşemizde Orhan Kemal’in sinemayla olan ilişkisini ele alalım dedik. Öykülerine, romanlarına dair çokça yazı bulunuyor. Biz ise onun senarist yönü üzerinde duracağız. Köşenin içeriğine uygun hareket etmeyi ihmal etmiyoruz diyebiliriz. Orhan Kemal’in “Senaryo Tekniği ve Senaryolar (Murtaza, Yörük Ali Efe)” kitabı bu noktada bize kaynaklık edecek. Konuğumuz olacak.

Orhan Kemal, “Senaryo Tekniği ve Senaryolar (Murtaza, Yörük Ali Efe)” kitabında senaryo yazımına dair düşüncelerini bizlerle paylaşıyor. “Bir senaryo, senaryo hâline gelinceye kadar şu yollardan geçer: süje, sinopsis, eşel , treatment ve senaryo” diyor. O yolları başlıklar halinde açıklıyor. Örneklemeyi Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi” filminin senaryo aşamaları üzerinden yapıyor. Teknik anlamda bilgilendirme yaparken aynı zamanda senaryonun sinemamızda neden önemli olduğunu, nelerin gözden kaçtığını da belirtiyor. Sinemaya toplumsal anlamda bir görevde yüklüyor. O görevi aslında senariste, yönetmene, yapımcıya yüklüyor. Bu bakış açısı anlaşılmıyor daha doğrusu manasız bulunuyor. Çünkü sinemanın ticari matematiği ön planda tutuluyor. Hikayelerinde, romanlarında önce çıkan toplumsal gerçekçilik akımı senaryolarında da kendini gösteriyor.

SENARYONUN AŞAMALARI

Senaryonun geçtiği yollardan ilk adım olan süje; senaryonun konusunun beş altı sayfayı geçmeyecek şekilde yazılmasıdır. İlk adımda senaryoya giden konunun ana hatları çizilir. Süjenin önemini; “İyi bir senarist, süjesini gözle görülür bir şekilde açar, yayar, serer. Çünkü o, her şeyi sinema için düşünür.” sözleriyle belirtiyor. Aynı zamanda bir yazar olarak ürettiklerinin yanında senarist kimliğinin olması onu bir çatışmaya sokar mı bilinmez. Ama senaristin sinemayla olan ilişkisinin çizgilerini; “Senarist, çoğu zaman sinemaya has, sinemanın sinesinden çıkmış bir insandır. Değerli bir romancı, usta bir hikâyeci ya da büyük bir şair olmak, senaristlik için yetmeyebilir. Senaryo, roman ve hikâyeden nasıl ki ayrıdır, senarist de romancı ve hikâyeciden ayrı olacaktır.” diyerek çiziyor. Süjenin ne olduğunun örneklemesini Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi” üzerinden yapıyor. Sonrasında Erksan’ın titiz çalıştığını belirterek sinopsis, eşel, treatment kısımlarını atlıyor. Senaryo, film süjesinin geçirdiği en son aşamadır. Senaryo bölümlere, bölümlerde sahnelere, sahneler de planlara ayrılır. “Plan, senaryonun en küçük parçasıdır. Bir senaryo, yüzlerce plandan meydana gelir. Sinema, fotoğrafla ifade sanatı olduğuna göre, planlar, boyuna değişen sinematografik hareketlerin sınırılarını tayin eder.” diyerek planın önemini belirtiyor. Teorik olarak söylediklerini pratikte “Gecelerin Ötesi” filmi üzerinden anlatmaya devam ediyor. Kitap bu noktada senaryo ile ilgilenenlere temel bir kaynak oluşturuyor. Ama Orhan Kemal iyi senaryo yazmanın yolunun teknik bilmekten ziyade konu olduğunu ve sinemamızda gözden kaçan noktayı; “Zor olan, “konu”dur sevgili okuyucularım. Herkes kültürü nispetinde duyar. Yaratıcı sanatçıysa, herkesten ayrı olarak, istediğini, istediği biçimde duyuran kişidir. Senaryoda zor olan başkalarına sinema yoluyla istediklerini duyurabilmektir. Buysa kültürden, kaba kültürden ayrı, onun üstünde yetenek ister. Konunun alınışı, konuluşu, yani sinemanın fotoğraf, ses ve söz imkânları içinde insanlara, insanları yakından ilgilendirecek bir şeyler söylemektir. Buysa, senaryocunun -deyimimim mazur görülsün- filozoflaşabilmesine bağlıdır. Evet filozoflaşabilmesine… Bana öyle geliyor ki, filmciliğimizde eksik olan budur: Filozoflaşabilmek!” diyerek belirtiyor.

ÖĞLUNUN HAZIRLADIĞI KİTAP

“Murtaza” ve “Yörük Ali Efe” filmlerinin senaryolarıyla kitap devam ediyor. Orhan Kemal’in ismi sansür kurulundan geçmediği için yazdığı senaryonun çoğunda ismi bulunmuyor. Ondan ötürü de Kemal’in yazdığı senaryoların sayısı bilinmiyor. Notları arasından yeni senaryolarda çıkıyor. Onlardan bazıları oğlu Işık Öğütçü’nün imzasıyla “Orhan Kemal Bilinmeyen Senaryolar” adıyla Everest Yayınları’ndan yayınlandığını ekleyelim.

ORHAN KEMAL’İN SENARYOLARI

Yazar, senarist Orhan Kemal ile ilgili okumalar yaparken kütüphanemden Lütfi Akad’ın “Işıkla Karanlık Arasında”yı aldım. Bir bakınayım dedim. Karşıma; “O yıllarda gazetelerde dizi olarak yayınlanan ‘foto-roman’ giderek moda olma eğilimini gösteriyorken Haluk Akgün’ün aklına, bunu gazeteden bağımsız olarak gerçekleştirmek ve birkaçını bir arada kitap olarak basmak geliyor. Teksas, Tommiks çizgi romanları gibi. ‘Şimdi de fotoroman mı gelecek başıma?’ diye huysuzlaşıyorum ama başta işsizlik var. Orhan Kemal’le göz göze geliyoruz gülerek. Hiç kuşkum yok, o da anımsıyor geçmiş bir kış gününde üç senaryo sattığımızı. Hemen orada ‘pay akçelerimizi’ alıp ayrılıyoruz.” satırları çıktı. Sonrasında Nadir Kitap’tan yeni aldığım Memduh Ün’ün “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” kitabına baktım. Orhan Kemal’in senaryolarını en çok çeken yönetmenlerden biri olduğu için o kitaba bakmak şarttı. Ün, Orhan Kemal ile ilgili düşüncesini; “Orhan Kemal’le Üç Tekerlekli Bisiklet hakkında hiç konuşmamıştık. Dosttuk, zaman zaman yazıhaneme gelir, çok darda kaldığı bazı günlerde utanarak borç para isterdi. Ama aldığını düzenli öderdi. Aramızda sıcak bir iletişim vardı. Ne kadar üzücü ki bu kadar büyük bir edebiyatçının bu duruma düşmesi. Orhan Kemal yetmişlerin ortasında erken denebilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı.” diyerek anlatıyor.

Orhan Kemal hem yazar hem de senarist olarak bir derya. Kendisinin bilmeden imzası olan birçok filmi izlediğini fark ettim. Eserlerini okumak noktasında o kadar iyi bir okuyucu olmasam da sinema anlamında ondan beslendiğimi fark etmek güzel oldu. Her daim üreten, yoklukta kazanç kapısı olarak da bunu yapsa dahi sanatının özlerinden taviz vermeyenlere selam olsun.

HAYAT
Bir dava adamının portresi