Ayhan Demir
Selanik’te, denizin kenarında, kordon boyunca yürümek insanı dinginleştirir. Oradan yukarı doğru yönelirseniz, surlara ulaşırsınız. Surların rengi, yapısı ve şekli İstanbul’da; Yedikule’den Edirnekapı’ya doğru yürüyormuş hissi uyandırır.
Selanik’te, Edirnekapı yoktur ama Yedikule vardır. Yunancada da Yedikule anlamına gelen “Heptapyrgion (Eptapyrgio)” ifadelerine aldırış etmeyin. Çünkü Yunanlıların birçoğu da doğrudan Yedikule der.
23 Ocak 1919’da Fransa’ya gönderilen bu kartpostalda, kale etrafında yapılaşmanın, daha ziyade sur içi ve alçak kesimlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Günümüzde, bu bölgede, neredeyse hiçbir boş yer yoktur.
Selanik’in en yüksek yerinde bulunan ve bir kartal yuvasını andıran Yedikule’ye, yürüyerek çıkmak biraz zahmetlidir. Ancak kaleye ulaştığınızda, tüm yorgunluğunuzu alıp götüren, panoramik şehir manzarası ile baş başa kalırsınız. Oradan bütün Selanik’i tepeden seyredebilirsiniz. Körfez ayaklarınızın altında; Ege masmavi bir halıdır.
Kulekahve’deki o yüzlerce yıllık çınarın altında, kim bİiir kimler oturmuşlardır. Yedikule’nin ortasında, surların arasında. Gölgesi Kulekahve Meydanı’nın her yanını sarmış.
Selanik Türklerinin o dönemde yaşadığı mahalleleri kuşatan Yedikule, şehrin en büyük tabyası ve Osmanlı garnizon komutanlığı karargâhı olarak hizmet verdi.
Burası, genellikle, Bizans müstahkem mevkii olarak bilinmektedir. Ancak gerçek zannedilen gibi değildir. Yedikule bölgesindeki yapıların büyük bölümü, 1430-31 yıllarındaki, son Osmanlı fethini takip eden birkaç yıl içerisinde yapılmaya başlamıştır. Kalenin muhteşem giriş kapısının üzerinde yer alan kitabe ve tuğra, buranın, bir Osmanlı eseri olduğunun açıkça göstergesidir.
Yedikule’nin giriş kısmının ve kulelerin satıhları, çeşitli Bizans mermer levhalarıyla süslenmiştir. Bu levhaların büyük bir kısmı figürlüdür. Bununla birlikte, iç mekânın bir kısmı depo olarak kullanılmaktadır.
Her ne kadar ismi Yedikule olsa da kalenin aslında on kulesi vardır. Ancak bunlardan üçü, diğerlerinden farklı olarak, basit kuleler olarak sınıflandırılan ayrı kaleler olarak kabul edilir. Muhtemelen, tam da bu sebeple Yedikule olarak isimlendirilmektedir.
Şehrin kuzeydoğu köşesinde yer alan Yedikule Kalesi, 1970’li yıllardan günümüze kadar devam eden, kapsamlı bir yenilemeye tabi tutulmuştur. Bu ilginin, iki ana sebebi bulunmaktadır. Birincisi, bir Osmanlı eserinin sehven restorasyonu diyebileceğimiz bir durumun iki örneğinden birisidir. İkincisi, 1936’daki faşist diktatörlük, Nazi işgali ve onu takip eden iç savaş yılları ve 1967’de başlayan yedi yıl süren askeri cunta dönemlerinde, bir hapishane olarak kullanılmıştır. Öyle kötü ün salmıştır ki, Yunan rebetika şarkılarında buradan atıflar bulunmaktadır.
Uzun sözün kısası; Yedikule Kalesi, geçip giden çağların büyüsünü muhafaza ediyor, canlı tutuyor. Bize, eski çağlardan bugüne, hiç eskimeyenleri gösteriyor. Aziz hatıralar: Sevinçler ve hüzünler. Ancak bu durum, onu inşa edenlerin ve eski sakinlerinin artık orada olmadığı hakikatinden soyutlanamıyor.