Mustafa Kutlu’nun adını ilk duyduğumda ortaokula gidiyordum. Benim yaşlarımda bir kız çocuğu üniversite öğrencisi genç bir kıza elindeki kitabı uzatıp şöyle demişti: “Abim bu kitabı okuman için sana gönderdi.” Genç kız önce şaşırdı, kitabı eline aldı. Muhtemelen o da ilk kez o an öğrendi yazarın adını. Kitabın ortalarında birbirine bantla yapıştırılmış iki yaprağı fark etti sonra. Dikkatlice bantları söktü ve iki yaprağın arasına sıkıştırılmış bir sevda mektubu düştü eline. O genç kızı bilmem ama ben kitabı ve o yazarın ismini hiç unutmadım.
Sonraki yıllardan hatırladığım bir de şu sahne var: Ailece pikniğe gideceğiz ve ben son anda kitaplığa koşup “canım sıkılırsa okurum” diye aceleyle çantama Mustafa Kutlu’nun Bu Böyledir adlı kitabını atıyorum. Sonra bir ağacın altında kitabı okumaya başlıyorum. Hikaye beni içine öyle çekiyor ki o piknik yerinde bir asır kalıyorum sanki. Eve dönerken beynim o ağacın altında bir yılan gibi deri attı diye düşünüyorum.
Önce ismini duyup sonra kitaplarını okuduğum Kutlu ile yolum İstanbul’da bir kez daha kesişiyor. İLESAM’da maç izlediğini, gol atılınca heyecanla yerinden kalkıp bağırdığını o yaşlarda biraz şaşırarak bir köşeden seyrediyorum mesela. Oysa bunda şaşıracak bir durum yok. Yeni Şafak gazetesinde bir dönem spor yazıları yazdığını, çocukluğundan bu yana futbola ve kitaplara meraklı olduğunu herkes bilir. Bir okurun bir yazarla ilk kez yüz yüze karşılaşma şaşkınlığı diyelim.
Mustafa Kutlu’nun Selam Olsun adlı deneme kitabını okurken nedense zihnimde parçalı bulutlu bu anılar oluştu. 2000’li yıllarda Erzurum’da Nail Amcanın (Orhan) pastanesinde karşılaşmamız, kitaplarını okurken altını çizdiğim satırlar, birkaç kez telefonla yapılmış görüşmeler, Dergah Yayınları’na ziyaretim, odasındaki çiçekler, masası ve imzaladığı kitaplar aslında bu parçalı bulutlu anıları hızlıca güneşli bir havaya dönüştürebilir. Ama ben zihnimdeki Mustafa Kutlu’yu değil de dolu dolu yaşanmışlıklardan yola çıkarak kaleme aldığı Selam Olsun kitabındaki Mustafa Kutlu’ya odaklanmayı yeğlerim.
KALANLARA VE GİDENLERE DAİR
Kitap, Yunus Emre’nin ”Biz dünyadan gider olduk/ Kalanlara selam olsun/Bizim için hayır dua/ Kılanlara selam olsun” diye başlayıp devam eden şiirinden ilhamla alıyor ismini. Tıpkı Yunus Emre’nin şiirinde bahsettiği gibi kalanlara selam eden dostları da var orada.Gidenin ardından mı yazmak zor, kalan için mi? diye Mustafa Kutlu’ya sorsalar. Büyük bir ihtimalle bu soruya şöyle cevap verecektir: “Yakın dostları anlatmak çok zor.” Nihayetinde birkaç yazısında bunu kendisi de dile getiriyor ve hala hakkında yazamadığı isimlerle ilgili bu mazeretini bu çerçevede açıklıyor. Bu isimlerden birisi de Orhan Okay mesela.
Yazdığı portrelerin arkasında şöyle bir Mustafa Kutlu yüzü beliriyor: Erzincan’da bir arzuhalcinin oğlu olarak dünyaya geliyor. Bütün gün top peşinde koşan, arkadaşlarıyla kahvelere takılan bir çocuk ama aynı zamanda kitap okumaya da bir o kadar meraklı. Yoksul ve çalışkan çocuklar o dönem askeri lisesi imtihanlarına giriyor. Mesela arkadaşı Muammer Ekti namı Dayı sınavı kazanıyor. Kutlu’nun babası ise askeri liseye göndermiyor. Bunun sebebini Kutlu “Tek oğul oluşumdan olabilir” diye yorumluyor yazısında. Zaten Kutlu’nun da hayali liseyi bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmek. Çünkü kitaplar kadar sevdiği başka bir uğraşı daha var: Resim yapmak. Erzincan, Kutlu için bir şehir olmaktan öte çocukluk günlerini sarıp sarmalayan ana yurdu. Erzincan yıllarındaki samimi arkadaşlarından birisi geçtiğimiz yıllarda kanser hastalığına yenik düşen akademisyen Nurettin Albayrak. “Biz dört kişiydik” diye anlatıyor o günleri: “Orhan Aktepe ki ulemadır. Bize Elmalılı Tefsiri’ni okuttu. Nurettin Albayrak ki adam gibi adamdır. Bizi erken terk etti. Ne zaman ‘küstürdün barışamam’ türküsünü duysam, ağlarım. Rahmetli hem çalar hem söylerdi. Dayı, bir de ben.”
ERZİNCAN’DAN ERZURUM’A
Erzincan’dan sonra okumak için Erzurum’a geliyor. “Fen bölümü öğrencisiydim” diyen Kutlu burada Edebiyat Fakültesi’nde okuyor. Erzurum yıllarından iki portre yer alıyor kitabında. Biri Erzurum’un tanınmış simalarından namı diğer halk filozofu boyacı İsmail Usta. Diğeri ise üniversite hocalarından Sıtkı Aras. Erzurum’da “Boyacı İsmail Emi” olarak bilenen İsmail Gürcan aslında bir nakkaştı. Ermeni zulmünden son anda kurtulduğu anlatılırdı. Kutlu, Erzurum’a 2003 yılında geçmiş günlerin izini sürmek için tekrar geldiğinde Sıtkı Aras ile karşılaşmış. İlk gençlik günlerinin geçtiği bu şehri tanıyamadığını ve büyük bir hayal kırıklığıyla sokaklarında yürürken birden karşısına Sıtkı Aras’ın çıktığını anlatıyor okurlarına.
Kutlu’nun Selam Olsun kitabında İstanbul günlerinden de epey tanıdık sima var. Mesela gazetemizin yazarlarından Nusret Özcan’ın vefatından bir yıl sonra kaleme aldığı “Gümüş Sakal Öldü mü” yazısını okurken yeniden hüzünlendim. Üniversiteyi bitirdikten sonra Tunceli’de öğretmenliğe başlayan Kutlu’nun İstanbul’a gelmesine vesile olan dostları ağırlıklı olarak karşımıza çıkıyor. Hareket Dergisi çevresinden tanıyıp derin gönül bağı kurduğu isimlerden Hareket Düşüncesi’nin kurucusu Nurettin Topçu’nun yazları dinlenmek için Erzincan’ın Kemaliye ilçesine gittiğini yine Kutlu’nun yazısından öğreniyorum. Kadim dostu Ezel Erverdi’ye Ya Tahammül Ya Sefer kitabını ithaf etmek istemiş Kutlu. Ancak Erverdi bunu kabul etmemiş. Kutlu, kadim dostunu şöyle tarif ediyor: “Ezel anlatanlardan değil, anlattıranlardandır. Karşısındaki konuşsun diye kendisi de arada bir konuşur. Dert dinler, gözyaşı siler, yaraya merhem olmaya çalışır. Başkası onun yarasına merhem olmaya kalksa aniden kapanır, istemez bunu. Trajik bir yalnızlığı olduğuna inanıyorum.”
DOSTLAR ARASINDAN
Hareket Düşüncesi’nin çevresinden yine D. Mehmet Doğan’ı, Ebubekir Erdem’i, 30 yıl Dergah Yayınları’nda aynı odayı paylaştığı İsmail Kara’yı, Mustafa Kara’yı, erken yaşta vefat eden Seyfettin Manisalıgil’i Kutlu’nun kaleminden okuyoruz. Değerli dostu Cahit Çollak’ın ardından ise tıpkı Orhan Okay gibi bir türlü yazamadığını dile getiriyor. Kitapta bahsettiği diğer isimler ise şöyle: Mustafa Ruhi Şirin, Beşir Ayvazoğlu ve Orhan Şaik Gökyay. Bu arada Gökyay’ın “Destursuz Bağa Girenler” kitabına sunuş yazısı da Kutlu’nun kaleminden çıktığını hatırlatalım.
Selam Olsun dostlukları anlatan bir yaşanmışlık kitabı. Hareket Dergisi’nin ve yayınlarının Divanyolu’nda Ersoy Pasajı’ndaki tek odalık bürosunda toplanan bir avuç idealist genci anlatırken şöyle diyor Kutlu:”20-25 yaşlarındaydık. Gösteriş ve nümayişten uzak, ‘Yarınki Türkiye’yi inşa etmek için çalışan sulh cephesinin maden işçileri olacaktık. Hepimiz samimi, hepimiz acemi idik.”