Türkiye’de geçen yılın kültür harcamalarına dair veriler açıklandı. Buna göre, bir önceki yıla kıyasla yüzde 31,8 yükselerek 79 milyar 530 milyon 334 bin liralık kültür harcaması yapılmış.
KÜLTÜR HARCAMASI ‘İZLEME’ ÜZERİNE
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre hane halklarının harcama kalemleri ‘izleme’ eksenli... Kültür harcamalarının kapsamında televizyon ve ekipmanı masrafları, kablolu/özel TV yayın hizmetleri ve veri işlem ekipmanları pastada en büyük paya sahip. Yani anlaşılan o ki geleneksel medyaa olan televizyon hala baskın. Sonrasında ise dijital mecralar geliyor.
TURİZM BUNUN NERESİNDE?
İstihdam içerisinde kültür sektörlerinin yerinin genişlemesi de önemli bir manzara. Turizm çeşitlenmesi ve döviz kur farkından doğan avantajlar sebebiyle daha çok turistin gelmesi de manzarayı etkiledi. Zira ülkemizde kültür ile turizm ayrı tutulamıyor. Bakanlığı bile birlikte. Haliyle mevcut verilerin turizmden beslendiğini söylemek de gerekir.
Elbette bunun istihdamdaki karşılığı da incelenmeye değer. Kültürel istihdamın yüzde 89,3’ünü kültürel meslek alanlarında, yüzde 10,6’sını ise kültürel olmayan meslek alanlarında çalışanlar oluşturdu. El sanatları çalışanları, mimar, planlamacı ve tasarımcılar ağırlıklı iken yaratıcı sanatçılar ve sahne sanatçıları ise azınlıkta kalıyor.
KÜLTÜR ‘MAL’ MI?
Elbette yatırımcıların ciroları da arttı. Ve bu ciroların yüzde 13,3’ü sinema ve televizyon eserleri ile alakalı. Bunların çoğunluğu televizyon dizilerinin ihracatı elbette. Ayrıca gişe filmlerinin hasılatları da pastanın içinde. Bağımsız sinema ise uzaklarda bir yerde ‘harcama pastası’nda küçük yere sahip.
İşte bam teli burası... Kültürel üretimin ‘mal’ ve ‘harcama’ başlıkları altında değerlendirilmesi kültürel üretimin önündeki en büyük engellerden. Tabii ki modern zamanın ve liberal serbest piyasa ekonomisinin gerçekleri göz ardı edilemez. Fekat sanatsal üretimin piyasa şartlarından ve ekonomik dengelerden korunarak, tam bir muhafaza ile artırılması gerekiyor.
TEK ÇARE ‘HİMAYE’
‘Himaye’, sanat tarihi boyunca yegane yöntem oldu denebilir. Sanatkarlar mutlaka ama mutlaka yönetici ya da ‘elit’ zümre tarafından korundu ve kendi adlarına üretim yapmaları istendi. Tabii ki burjuvanın sanatçıyı kullanması söz konusu. Ama nihayetinde sanat üretimi yapan kişinin tek meselesi sanatını üretmek oldu. Batı’da özellikle rönesans hareketinin bereketi de bundandı.
Çağımızda geldiğimiz noktada özellikle ülkemizde sanat üretimi piyasa şartlarına teslim olmakla olmamak arasında gidip geliyor. Başta devlet destekleri olmak üzere özel sektörün sanat üretimi desteklemesi çok önemli. ‘Mal’ ve ‘harcama’ gibi unsurlara teslim edilmeden, özgünlüğü besleyerek sağlanmalı.