Sanal rekonstrüksiyonla kaybettiğimiz değerleri bulmak mümkün

Prof. Dr. Ahmet Denker, Dünyanın Yedi Harikası arasında yer alan Artemis Tapınağı ile ilgili 10 yılı aşkın süredir sürdürdüğü araştırmalarının sonucunu “Klasik Çağın Kaybolan Harikası Artemis Tapınağı Tarihçesi, Mimarisi ve Dijital Rekonstrüksiyonu” çalışmasıyla kamuoyuna sunuyor. Denker, “Fiziksel bir yeniden inşanın kültür varlığı olarak değer görmesi pek olası değil. Kaybettiğimiz bir değeri yeniden fiziksel olarak karşımızda görmemizin kültürel genlerimizde yeri yok; onların hayaletini görmemizin değeri var. Bu da sadece sanal rekonstrüksiyon ile mümkün” diyor.

Latife Beyza Turgut
Arşiv

Gizemi ve erişilmezlikle örtülmüş cazibesiyle tüm insanlığı etkileyen ve meşgul eden nadir tapınaklardan biri Efes’teki Artemis Tapınağı. Klasik Çağ’ın yazarları onu “Dünyanın Yedi Harikası”ndan biri hatta bazıları yedi harikanın en muhteşemi ilan ediyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Denker, yedi kez yıkıma uğramasıyla nihayetinde ardında hiçbir iz bırakmadan bir hayalet gibi ortadan kaybolan Artemis Tapınağı’nı “Klasik Çağın Kaybolan Harikası Artemis Tapınağı Tarihçesi, Mimarisi ve Dijital Rekonstrüksiyonu” çalışmasıyla ele alıyor. Sanal modelleme ve rekonstrüksiyon alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Denker, kitabında dünyanın 7 harikası arasında yer alan Artemis Tapınağı ile ilgili 10 yılı aşkın süredir sürdürdüğü araştırmalarının sonucunu paylaşıyor. Bugün Artemision’u görmek için Efes’e gidenleri, yeşil bir su birikintisi ve tek başına duran bir sütun karşılarken Denker, 3B modelleme çalışması ile Efes’in ebedi sembolü Artemis Tapınağı’nı sanal olarak tüm ihtişamıyla gözler önüne seriyor.

Artemis Tapınağı, Klasik Çağ tapınakları arasında ardından en ufak bir iz bırakmadan kaybolmuş tek tapınak. Hakkındaki bilgilere rağmen yeniden inşasının mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Bunun sebebi nedir?

Fiziksel bir yeniden inşanın kültür varlığı olarak değer görmesi pek olası değil. Kaybettiğimiz bir değeri yeniden fiziksel olarak karşımızda görmemizin kültürel genlerimizde yeri yok; onların hayaletini görmemizin değeri var. Bu da sadece sanal rekonstrüksiyon ile mümkün. Hayal gücüyle yaratılmış birçok örnek var. Bir örnek vermek gerekirse, Artemis Tapınağı ünlü sürrealist ressam Salvador Dali’nin bir resmine bile konu olmuştur. “Bunlar gerçeği ne kadar yansıtıyordu?” Kilit soru budur. Hakkında bilgiler vardı, ama bunların hiçbirisi kendi başına gerçekçi bir rekonstrüksiyonun kapısını açmaya yetmiyordu. Yazılı kaynaklar, nümizmatik veriler, müzelerdeki kalıntılar ve nihayetinde sit alanındaki çalışmaların hepsinin bir araya getirilmesi gerekiyordu. Bu da on seneyi aldı. Tapınağı bulmak için İngiliz John T. Wood tarafından yapılan kazılar da o kadar sürmüştü. Yani sanal rekonstrüksiyonun ortaya çıkarılması ile tapınağın ortaya çıkartılması için geçen süreler hemen hemen aynıdır.

Bir mimari yapının rekonstrüksiyonunu yalnızca yazılardan yola çıkarak yapılması mümkün mü?

Yazılı kaynaklar tabii ki çok önemli, ancak yalnız başlarına yeterli değil. Günümüze kalan yazılı eserlerden Artemis Tapınağı’nın dünyanın Yedi Harikası’ndan biri hatta belki de en görkemlisi olduğunu biliyoruz. Yedi Harika’dan geriye sadece Mısır Piramitleri kalmış. Piramitleri göz önüne getirin, onlardan daha görkemlisi nasıl bir şeydi acaba? Çok uzun yıllar bu sorunun cevabını aramakla geçti.

Yazılı kaynaklar olmasa bilemezdik

Artemis Tapınağı’nın ihtişamından bahseden en eski yazar Herodot. Yazılı kaynakların bir diğer önemi de şu: Onlar olmasaydı ve de günümüze kalmasaydı böyle bir tapınağın var olduğunu hiçbir zaman bilemeyecektik. Efes’e gitmiş olan okurlarınız ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Artemis Tapınağı’nın yerinde yeşil bir su birikintisi ve aslında gerçek olmayan bir takım kolon parçalarının suni olarak bir araya getirilmesiyle dikilmiş bir yapay sütundan başka bir şey yoktur. “Bir dünya harikası böyle ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolmuş olamazdı, belki de tapınak gerçekte hiç olmamıştı” diye bir şüphe yayılmaya başlamıştı. Aranmasından vazgeçilmişti. Bugün biliyoruz ki Küçük Menderes’in alüvyonları tapınaktan kalan ne varsa üstünü kapatmış, izlerini tümüyle silmişti. Bulunmuş olması bir mucizedir. Bir rekonstrüksiyon çalışmasındaki en önemli kaynak sit alanının kendisidir. Ancak Artemis Tapınağı’nın sit alanında neredeyse hiçbir şey kalmamış olması bu rekonstrüksiyon işinin neden çok zor ve daha önce bu detay ve güvenilirlikte yapılamamış olmasının en önde gelen nedenidir.

Sizin tapınağın rekonstrüksiyonu için yararlan-dığınız farklı ne gibi kaynaklar oldu?

Tapınağın yeniden aranmaya başlanmasını bir Roma sikkesine borçluyuz. Bugün sikkelerin özellikle de Roma sikkelerinin rekonstrüksiyonlardaki önemi kabul edilmiştir. Çünkü madeni olduklarından, zamanın tahribatına karşı direnebilmekte, tarihe şahitlik edebilmektedirler. Romalıların sikkelerinin bir yüzüne şehirlerindeki anıtsal yapıları işleme adetleri olduğunu biliyoruz. Birgün yüzünde Artemis Tapınağı’nın ön yüzünün işlenmiş olduğu bir sikkenin bulunmasıyla olayların seyri değişmiş oldu. Ben de bu çalışmamda bu ve daha sonra bulunan sikkelerden çok yararlandım. Onlar olmasaydı, özellikle ön cephesinin rekonstrüksiyonunu yapamazdık. Olmazsa olmaz bir diğer kaynak da Britanya Müzesi’dir. Tapınaktan geriye kalmış önemli parçalardan neredeyse tamamına yakını Britanya Müzesi’nde. Bunlardan sadece bir tanesi sergi alanında geriye kalanı ise depolarda. Bu nedenle, Britanya Müzesi’nin depolarında araştırma yapmadan gerçekçi bir rekonstrüksiyon yapılması mümkün değil. Ben bu depolarda üç yazımı geçirdim. Bu safhada bana araştırma iznini veren Britanya Müzesi’ne, bu çalışmalar için maddi desteği sağlayan British Council’a ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu’na teşekkür etmeliyim. İzinlerden bahsetmişken, Efes kazılarına başkanlık eden ve tapınağın sit alanındaki çalışmalarım için gerekli izni aldığım, yakınlarda kaybettiğimiz Sabine Laedsttar’in de aziz hatırasını anmak isterim. Bazı eserler de Viyana’daki Efes Müzesi’nde, Vatikan Müzesi’nde, New York Metropolition Müzesi’nde ve de Oxford’daki Ashmolean Müzesi’nde. Dediğim gibi gerçeğin izini sürerken bütün bu müzelere gitmem ve bu eserleri bizzat görmem gerekti.

Gerçek dünyada koruyamıyorsak sanal dünyada saklayalım

Dijital modelleme, sanal rekonstrüksiyon ve animasyon alanlarında uzman bir isim olarak, bu alanların kültürel ve tarihsel mirasın yaşatılmasındaki ve erişilebilirliğindeki rolü sizce nedir?

Yurtdışında sanal rekonstrüksiyon çalışmaları son yıllarda çok yaygınlaştı; başlangıçta bunlara kuşkuyla bakan arkeoloji disiplini, bu alanı bir yeni disiplin olarak kabul etti. Kovid 19’dan sonra müzeler sanal koleksiyonlara ağırlık verdi. Bunun en bilinen örneklerinin birini Palmira’da yaşadık. Palmira, on yıl önce, Suriye savaşının çok acı bir sonucu olarak tümüyle yerle bir edilince, UNESCO bütün dünyaya bu kültür hazinesinin hafızalardan silinmemesi için çağrı yaptı. Palmira’nın anıtsal yapılarının sanal rekonstrüksiyonlarının, yani hayalet kopyalarının, yapılması çağrısında bulundu. Bu çağrıya cevap olarak biz de kolları sıvadık. Benim bu çalışmaların sunulduğu konferanstaki sunumum en iyi sunum ödülünü aldı. Bu çalışmamız bir İtalyan bir de Finli arkeolog ile birlikte yazdığımız kitapla dünyaya duyuruldu. Bu kitap daha sonra Türkçeye çevrilerek yayımlandı.Palmira’nın 2015’te Suriye iç savaşında tamamen yıkılması, dünya kültürel ve tarihsel mirasının modern çağda bile ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bunları gerçek dünyada koruyamıyorsak bari sanal dünyada saklayalım yaklaşımı o hazin olaydan sonra destek ve ivme kazandı. Ayrıca 2019’daki pandeminin getirdiği kapanma da turizm sektöründe bir paradigma değişikliği getirdi. Sanal ziyaretlerin önemi kavrandı. Bilgisayar grafiği ve metaverse teknolojilerindeki gelişmeler, sanal ziyaret yanı sıra, zamanda sanal yolculuk yapma gibi eskiden sadece romanlarda yer alan düşleri gerçekleştirebilmemize olanak sağladı.

Bu tür canlandırmaların ören yerlerinde bizi karşılamasını ve yapıyı daha iyi anlayabilmeyi çok isteriz. Hali hazırda böyle bir çalışma var mı?

Günümüzde teknoloji Artemis Tapınağı ve benzer kültürel miras varlıklarımızın ören yerlerinde görünür hale getirilmesine olanak sağlayacak olgunluğa erişti. Bazı pilot uygulama girişimleri var. Ancak akademik alandaki gelişmelerin turizm sektöründe yaygın uygulamaya geçirilmesi farklı paydaşların iş birliğini ve yatırımcıların ikna olmasını gerektiriyor; bu da zaman işi. Artemis Tapınağı’nın hayaletinin bir zamanlar bulunduğu yerde görünür hale geleceği günlerin çok uzakta olmadığını söyleyebilirim.

Prof. Dr. Ahmet Denker

Savaşlar kültürel ve tarihi mirasın en büyük düşmanı

Artemis Tapınağı hem doğal hem de beşeri faktörlerden dolayı 7 kez yıkılarak yeniden inşa edilmiş. Yedinci inşaasından sonra son bir kez daha yıkılarak büyük bir yapmaya uğramış. Tapınağın bu kadar yıkım ve yağma yaşamasının sebebi nedir?

Bunlardan sadece son ikisi mermerden yapılmıştı. Daha öncekiler, ahşap ve zamanın tahribine karşı dayanıklı olmayan yapılardı. Efesliler zaman içinde ahşap yapıların yerine mermer bir tapınak inşa edecek zenginliğe kavuştular, ayrıca diğer şehir devletlerden de maddi destek aktı. Artemis ana tanrıçaydı. Ancak, o boyutlarda mermerden bir yapının yapılabilmesi için İyonya denilen Efes, Milet ve Didim gibi antik şehirleri içine alan bölgede matematik ve mimarlıkta önemli bir sıçrama gerekti. İlk mermer yapı M.Ö. 6. yüzyılda Arkaik dönemde Efes’te yükseldi. Bu tarihte, tümüyle mermerden yapılmış ilk tapınaktır. Heredot’un bahsettiği tapınak da budur. O kadar ünlü oldu ki İyon mimari stili böylece doğdu ve günümüze kadar yaşadı. Bu tapınak M.Ö. dördüncü yüzyılda klasik dönemde yakıldı. Neden yakıldığı konusunda çeşitli rivayetler mevcut. Dünya harikası olan sekizinci tapınak ise Gotların işgali sırasında yıkıldı. Tapınak aynı zamanda, Asya’nın hazinesinin de saklandığı yerdi. Artemis’in gazabından korkulduğu için bu hazineye kimse el uzatmaya cüret edemiyordu. Ancak Gotların böyle bir inancı ve korkusu yoktu. M.S. üçüncü yüzyılda Efes’e geldiler, hazineyi talan ettiler, tapınağı yıktılar ve yaktılar. Savaşlar, istilalar tarih boyunca kültürel ve tarihi mirasın en büyük düşmanı olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Sanal modelleme pandemiden sonra yaygınlaştı

Çalışmanızın bir kısmını misafir profesör olarak Cambridge Üniversitesi’nde hazırladınız. Tanık olduğunuz başka sanal rekonstrüksiyon çalışmaları oldu mu?

Misafir profesör olarak birkaç yazımı da Cambridge Üniversitesi’nde geçirmiştim. Bunun çalışmaların tamamlanması için gerekli nadir kaynaklara ulaşmamda çok büyük yeri oldu. Biliyorsunuz tapınak en nihayetinde İngilizler tarafından bulundu. Tapınağın bulunmasından sonra yazılmış ve sadece İngiliz kütüphanelerinde bulunan çok nadir bazı kaynaklara Cambridge’de ulaşmam mümkün oldu. Kıymetli bir sikkede Cambridge’deki Fitzwilliam Müzesi’ndeydi. En son ABD’de University of South Florida’da bir yıl misafir profesör olarak kalışım sırasında da Amerika’daki kaynaklara ulaşabildim. Böylelikle bilmece on yıllık çaba ve değişik ülkelerdeki araştırmalarım sonucunda çözülmüş oldu. Aslına bakarsanız bugünün modern gezginleri artık sadece gerçek tarihsel kalıntılarla tatmin olmuyor. Onların en görkemli oldukları zamandaki hallerini de görmek ve tecrübe edebilmek de istiyor. Yapay zekâ alanındaki gelişmeler de yepyeni bir boyut ekledi. Avatar sözcüğü artık dilimize yerleşti. Bugün, sanal dünyada, ziyaretçilere tapınağı görmek yanısıra avatarla canlandırdığımız Efeslilerle iletişime geçme olanağını sağlayabilecek düzeye eriştik.