Kültür tarihimize yazdığı eserlerle önemli bir iz bırakmış Hafız Ali Rıza Sağman’ın hatıra defterlerinden bir kısmı gün yüzüne çıkarılarak yayımlandı.
Kendi kaleme aldığı hayat hikâyesinde; “Şair değilsem de nâzımlığa yelteniyorum. Muhtelif mecmualarda, diyânet, milliyet, insaniyet ve fâzilet mevzûlu nâçiz eserlerim çıkmıştır.” (s.10) şeklinde bahseden Ali Rıza Sağman (1890-1965) aslında felsefe, kelam, tasavvuf, hukuk ilimleri tahsili yanında musikimizde de güfte ve besteleriyle önemli izler bırakmış bir şahsiyettir. Hayatta iken 15 eseri basılan Sağman, vefatından sonra ancak 1980 yılında basılan Kur’an Meali ile ve 20’nin üzerinde basılmamış çalışmaları ile velud bir yazarımızdır.
ÇOCUKLUK DÖNEMİ, SİNOP VE ÇORUM SÜRGÜNLERİ
Vefatından sonra kızına ve sonrasında torununa intikal eden terekesi içinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen eserleri olduğunu biliyoruz. Zira İz Yayınları etiketiyle çıkan Hayatımın Hikâyesi (Haz. Dücane Cündioğlu, Yusuf Turan Günaydın, İstanbul 2023, 240 s.) adlı eser, bu kayıp defterlerin bir kısmını oluşturuyor. 41 sayfadan ibaret 1 Eylül 1927-16 Teşrin-i Evvel 1927 tarihlerini ihtiva eden Çocukluk Hatıraları ilk defa Dücane Cündioğlu tarafından Dergâh Dergisi’nde (Kasım-Haziran 1998-1999) tefrika edilmişti. İlk defa bu kitap vesilesi ile birlikte yayımlanmış oldu. Kitapta yer alan iki defterden ilki Rumi 10 Temmuz 1331 (23 Temmuz 1915) tarihinde başlamakta ve 22 Teşrinisâni 1332 (5 Aralık 1916) tarihinde tamamlanmakta. Toplam 74 sayfayı içeren bu bölüme defterleri yayına hazırlayan Yusuf Turan Günaydın “Sinop’tan Çorum’a” başlığını vermiş. Çorum’da sürgünde iken başlayan ve gerçekten edebi bir üslup harikası olan metinler ise 63 defter sayfasından oluşmakta ve Günaydın tarafından “Sürgünde Aşk” başlığıyla hatıralar verilmektedir.
Günaydın’ın girişte de belirttiği üzere Sağman için hatırat yazmak vakit geçirmek veya oyalanmak vesilesi değil, hayata nüfuz etme meselesidir. Çünkü ona göre: “Dünyada herkesin bir terceme-i hâl varakası olmalı, herkes hayatı (nın) safahatını günü gününe defter-i hatıratına kaydetmelidir. Eğer hayat denilen cevher-i ulvî çok kıymetli ise bu kıymet şuurî olarak takdir ediliyorsa, safahatını bilmek icap eder. Bu da ancak kayıt ve tespit ile mümkündür.” (s.33)
SARIK MERAKI VE ZORLU HAFIZLIK YILLARI
Yozgat’lı olan babasının mülazım-ı evvellikle Ünye’ye gelmesi ve sonrasında Ünye’de evlenip oraya yerleşmesi ile Ali Rıza Sağman’ın hayat yolculuğu da burada başlamış oluyor. Babasının asker olması çocuklarına da sirayet eder gibi gözükse de Ali Rıza Sağman henüz 6 yaşında iken sarığa karşı bir meyli olduğunu söylüyor. Bunda babasının “seni hafız yapacağım” sözleri, dayısı Hacı Arif Efendi’nin âlim, hafız, sesi güzel bir zat olması, onu taklide meyletmesi, ilk mektep hocası Bevvab Efendi’nin de sarıklı olması etki etmiş. Daha sonraları Ünye’nin Saray camiinde 8 yaşında mukabele okuyan ve babasının övgüsünü kazanan bir insanla karşı karşıyayız.
Babasının askerliği dolayısıyla Giresun’a, oradan Keşap ilçesine geçilir. Bu dönem boyunca hafızlığı bir türlü ikmal edememenin sıkıntısını yaşar. Hatta hafızlığını bir zaman annesine dinletmek zorunda kalır. Anne de Kur’an’ı zor okuyan bir kadındır. Sonrasında Keşap’ta Ömercikoğlu diye anılan bir köy mektebi hocası hafızlığını tamamlatır. Giresun’da Kapı Camii’nde hafızlığı dinlenir, Çınarlar Camii’nde ise duası yapılır. Sağman çocukluk hatıralarının ilerleyen sayfalarında bölgenin Karagöl yaylasından, Güzeller obasından, Kırklartepesi diye anılan tepeden, Sağrak gölünden bahsederken, bölgenin de fotoğrafını edebi bir dille çeker ve aktarır.
27 AY SİNOP, 4 YIL ÇORUM
Yaklaşık 10 yıllık bir kesinti sonrası devam eden hatıratın ikinci kısmında ittihatçılara muhalefetinden dolayı 27 ay Sinop’ta, 4 yıl Çorum’da sürgün hayatından kesitler aktarır. Hatıratın başlangıcından anlıyoruz ki 26’lık bir süre geride kalmış. Zira “26 aylık ikamette 26 bin kere” duydukları umumi tahliye var havadisi hep boş çıkmış, sürgünün kalan kısmını Çorum’da çekilmesi kararı verilmiş. 10 Ağustos 1915 saat 2’ye 20 kala yağmurla beraber yola düşülüyor. Kabalı, Tangal, Boyabat, Yandak Köyü, Durağan nahiyesi, Vezirköprü, Havza, Merzifon ve sonrasında Çorum’a varılmıştır. Sağman, Sinop’la ilgili hatıratta çok detay vermezken Çorum’a dair sularının tatlı ve hafif olmasını, havasının rutubetsiz oluşunu, üzümün, etin, balın, yağın bol oluşunu dile getirirken pek çok olumsuzluğu da sıralar. Rüzgâr varsa yollarda yürümek, oturmak imkânsızdır. Çünkü kesif toz yığınları hücum eder. Serin ve muntazam oturulacak bir kahve, kıraathane yoktur. Temizlik konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu zikreder. Çorumla Sinop’u kıyas eden Sağman şu tespitte bulunur: “Garib-dost kimseler… Sinop ahalisi gibi menfilerle görüşmekten korkmuyorlar. Sinop ahalisi gibi menfilere nefret nazarıyla bakmıyorlar. Siyasi menfiliğin şerefinin Sinop’ta mevhumiyetine hüküm vermişken burada pek de mensi olmadığını gördük.” (s.131)
SÜRGÜNDE FİLM GİBİ BİR AŞK
Hatıratın en can alıcı bölümünü ise sürgünde yaşadığı büyük aşk oluşturuyor. Yazar Günaydın’ın da belirttiği üzere platonik aşk yaşayan Sağman’ın, aşkına karşılık bulduğu hanımın evli olduğunu ancak süreç boyunca hiç yüzünü göremediğini, sadece aracılarla konuşup, yazıştığını hatıratın satır aralarında görüyoruz. Sağman’ın aşkını ifade sadedinde söylediği sözler birer edebiyat şaheseri olarak okutulacak türden. Şu satırlar bunun sadece küçük bir parçası: “Sen bir muallim-i zi-fünun, bir ferzane-i dildâne sıfatiyle beni pîşgâh-ı talîmine alıp –hâh-ı nâ-hâh- demir gibi leblebiyi çiğnemekten daha zor olan pür fünûn bu ders-i aşkı kıs olup gassâl yedindeki meyyit gibi senin dest-i tasarrufuna teslim-i nefs etmiştim.” (s.168)
Yaşanan aşkın bir aşk-ı hakiki olduğu zikredilebilir. Sağman da bunu “aşk-ı hakiki ruhun ruha ilhamiyle vâki olandır” demiştir. Çorum’da sürgünde iken evlenen Sağman’ın evlendiği eşinin adının Şerife Huriye Hanım olduğu zikrediliyor. Ancak hatıratta geçen isim ise Z harfiyle kısaltılarak verilmiştir. Sağman’ın günlüklerinin diğer parçalarının da bulunması bu önemli hatıratın tamamlanmasına vesile olacaktır.