Rasim Öztekin fenalaşmadan 20 dakika önce Birol Güven'e bu mesajı atmıştı: Bir şiirle veda etmiş

Kalp krizi geçiren duayen oyuncu Rasim Öztekin 62 yaşında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Usta oyuncunun vefatı tüm Türkiye'yi derinden etkilerken, ünlü isimlerden mesaj yağdı. Yönetmen Birol Güven sosyal medya hesabından Rasim Öztekin'in kalp krizi geçirmeden 20 dakika önce kendisine gönderdiği mesajı paylaştı.

Rasim Öztekin

Usta oyuncu Rasim Öztekin, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Öztekin'in vefat haberini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Twitter hesabından, "Dizi, tiyatro ve sinema oyuncusu Rasim Öztekin, geçirdiği kalp rahatsızlığından sonra, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanemizde yapılan bütün müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Televizyon olan her evde aileden biriydi. Başımız sağ olsun." ifadelerine yer verdi. Öztekin'in vefat haberini alan Başkan Recep Tayyip Erdoğan, birçok siyasetçi ve yüz binlerce vatandaş taziye mesajları yayınladı.

HAYAT
Rasim Öztekin hayatını kaybetti

BİROL GÜVEN'E ŞİİR GÖNDERMİŞTİ

Rasim Öztekin'in kalp krizi geçirmeden 20 dakika önce yapımcı ve senaryo yazarı Birol Güven'e şiir yazdığı ortaya çıktı. Güven mesajında, "Rasim Öztekin kalp krizi geçirmeden 20 dakika önce bana aşağıdaki mesajı ve şiiri göndermişti. Mekanın cennet olsun" dedi.

HAYAT
Sanat camiasından Rasim Öztekin'e saygı duruşu

HAYAT
Usta oyuncu Rasim Öztekin hayatını kaybetti

İBRAHİM SADRİ'YE AİT OLAN ŞİİR

Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar

rüyalarımıza melekler uğrardı.

Kapımızdan yoğurtçu

bahçemizden ishakkuşu

kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.

Kışın bir sobamız olurdu

sobanın yanında kedimiz

kedinin önünde yün yumağı

bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

Yerli malı kullanan

yurdun üç tarafı denizlerle çevrili

kuruüzüm incir fındık

tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren

kuru üzüm ve inciri satan

karşılığında

çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan

bir toprağın fertleri...

Biraz yoksul biraz mütevekkil

biraz mahcup biraz kırılgan

biraz naif ama hep umutlu...

Özlerdik.

Memleketteki halamızı

ince doğranmış bir dilim pastırmayı

yurttan sesler korosunu

akşam komşuluklarını

radyo tiyatrolarını

sabah ezanını

kalaycıyı bozacıyı

münir nureddin şarkılarını

orhan boran yarışmalarını

kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını

bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını

okul önü koz helvalarını

akşam oturmalarını

ve hayatı...

Top oynardık

ip atlar kedi kovalar

taşlarla birbirimizin başını yarar

mahalle savaşları çıkarır

gece olunca da tutar babalarımızın elinden

yazlık sinemalara gider

Sadri Alışık Vahi Öz

Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder

Olimpos gazozları içer

güler eğlenir bağırır çağırır

dönerken yıldızları sayardık.

Biz sıkı çocuklardık.

Hepimizin birer yıldızı vardı

onlara isim takardık

onlar da bize isim takardı

pus ve dumandan önce bu şehrin

geceleri gökırpan ve isimleri takılan yıldızları

vardı.

Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik

biz kimseden yana değildik.

Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri

olmazdı

Bir değirmendeydik

öğütülen

öğütülürken türküler söyleyen

buğday başaklarına benziyorduk.

Ben

çorbalardan tarhanayı

yemeklerden kurufasulyayı

sigaralardan Harmanı

belki bunun için çok sevdim.

Yollar bozuk musluklar bozuk

ziller bozuk paralar bozuk

ama adamlar sağlam idi.

Bu şehrin yıldızları vardı.

Saçlarına kurdelalar takan

çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına

leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan

gözleri önünde

yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde

küçük çocukları vardı bu şehrin

bu şehrin yıldızları vardı.

Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.

Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.

Taksimden Fatihe troleybüs kalkar

Şişhanede mutlak raydan çıkardı.

Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

Muammer Karacan’nın adına bir tiyatro binası yoktu

bizzat kendisi vardı.

Başımız ağrırdı komşumuz vardı

gönlümüz daralırdı komşumuz vardı

Çorbamızı umutlarımızı

memleket kadar kalbimiz paylaştığımız komşularımız

vardı.

Geceleri bekçimiz

gündüzleri sütçümüz

bizim kadar zayıf da olsa

nohuta ve makarnaya alışmış da olsa

Sarman adında bir kedimiz

ceplerimizde kırık misketlerimiz

çamur bulaşığı ellerimiz

ve gülümseyen bir yüzümüz

kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz

biraraya gelerek çektirebileceğimiz

bir aile fotoğrafımız vardı.

Bir sabah bütün iyi şeylerin

Ayvansaray iskelesinden

hayal ülkesine doğru demir alan

bir şirket-i hayriyye vapuru gibi

aramızdan ayrıldığını gördük

Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı

gazeteler.

Süheyla hanımın Raci beyin

Melahat mehveş ablanın

Niko’nun Ercüment efendinin çekildiğini ise

yazmadılar nedense.

Ama yok ama yoklar.

Ne Harman sigarası kaldı geriye

ne Olimpus gazozu

ne Sadri Alışık.

Kalan bir tortuydu belki.

Belki kırık bir rüya denizi

belki suya düşürdüğümüz suretimizin

cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey.

Herşey Maltepe sigarasının

hep arandığında

her bakkalda bulunabilmesi ile

büyüsünü kaybetmişdi belki de .

belki de biz bir rüya mı görmüştük?

Hadi hepsi yalandı.

Hadi hepsi hayaldi.

Hadi hepsini ben uydurmuştum.

Ama rüyalarımızın melekleri

ve soframızın daim konukları kuşlar?

Ya onlar?

Onları siz de görmediniz mi?

Sizin de sofranıza konup

rüyalarınıza uğramadılar mı?

Onlar da mı yalandı?