Kendisini “Eski Türk edebiyatçısı” olarak tanımlayan, uzun yıllardır hem bu ilme hem de kültür ve edebiyatımıza hizmet etmiş, güç katmış bir isim Emeritus Prof. Dr. Günay Kut. Bu hizmetini Türkiye’nin farklı illerindeki, farklı kurumlardan Amerika’ya Cambridge’e taşımış. Harvard Üniversitesi’nde bugün halen Türkçe olarak yayına devam eden “Türklük Bilgisi Araştırmaları” (Journal of Turkish Studies) dergisinin çıkmasına öncülük eden akademisyenlerimizden. Öncelikle bir hoca ve bir akademisyen olarak kültür ve medeniyetimizi her ortamda anlatmanın, öğretmenin gayreti içerisinde olan Kut, bugün bu gayretlerini merhum eşi Prof. Dr. Turgut Kut ile birlikte büyüttükleri odalar dolusu kütüphanelerini Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na bağışlayarak ayrı bir güzellikle taçlandırıyor. İçerisinde el yazması eserlerin de yer aldığı zengin içerikli kitaplığını bağışlayan Kut, “86 yaşındayım. Kitaplarımız artık Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ev sahipliğinde Rami Kütüphanesi’nde yeni bir kimliğe büründü. Rahmetli eşimin rüyasını gerçekleştirdiğim için çok mutluyum” ifadelerini kullanıyor. Hem yapılan cömert bağış hem de 2024 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde “Bilim Kültür” alanında aldığı ödülle ilgili konuşmak için sevgili Prof. Dr. Günay Kut ile geçtiğimiz günlerde buluşmak üzere sözleştik. Az daha bir araya gelemeyecektik ki kendisi olağan dışı şartlarına rağmen, “Mesleğim için konuşmaktan hoşlanıyorum zaten. Siz de çok cici bir kızsınız. İçime sinmedi, ‘Dedim gelsin o zaman konuşalım’” diyerek bizi kabul etti.
Açılış benim için de sürpriz oldu
“Günay-Turgut Kut İhtisas Kitaplığı” geçtiğimiz 1 Kasım’da Rami Kütüphanesi’nde Günay Kut’a bir doğum günü sürprizi yapılarak edebiyat ve bilim çevrelerinden davetlilerin ve tabii hocanın bugün artık profesörlük derecesine kadar ilerleyen öğrencilerinin eşliğiyle kapılarını açtı. Kut, “Bugünü manevi kızım ve Millet Yazma Eser Kütüphane Müdürü Melek Gençboyacı hazırlamış, bana da sürpriz oldu” diyor. Günay ve Turgut Kut’un kitaplarının bir kısmı daha önce henüz Turgut Kut hayatta iken Millet Yazma Eser Kütüphanesi’nin kuruluşunun 100. yılı münasebetiyle 2016 yılında bağışlanmıştı. Bağış kapsamında 63 el yazması eser ile Müteferrika basımı nadir matbu kitap ve çeşitli belgeler, yerli ve yabancı araştırmacıların istifadesine açılmıştı. Ardından 2023 yılında yine Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ile Kut arasında imzalanan protokolle, Sapanca ve İstanbul’daki evlerinde yer alan kütüphanenin de Rami Kütüphanesi yerleşkesinde Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na tahsisli okuma salonunda hizmete sunulmak üzere bağışlandı. Hizmete açılan kitaplıkta, 9 bin 231 adet kitap ve süreli yayının yanı sıra 1928 öncesi basılmış 3 bin 624 adet nadir matbu eser ve süreli yayın yer alıyor. Toplamda 12 bin 855 adet eserin tamamı detaylı olarak kataloglandırılmış. Hazırlanan katalog, bu değerli kütüphaneyi hem Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı hem de Rami Kütüphanesi okuyucularının erişimini temin etmek amacıyla her iki kurumun kullandığı veri tabanlarına aktarılıyor.
Koleksiyonun temelini Turgut Bey’in dedesi attı
“Ben Eski Türk edebiyatçısıyım. 11. yüzyıl ile 18. yüzyıl arasındaki süreç -bu sürecin bir kısmı yeni Türk edebiyatına da dahildir ama Eski Türk edebiyatı da biraz devam etmiştir- ve eserler benim konumu oluşturuyor. Dolayısıyla benim kitaplarımın çoğunluğu benim alanımla ile ilgili. Ama eşimin kitapları arasında her alandan kitap var” diyen Kut, eşi merhum Turgut Kut’un dedesiyle başlayan kitap aşkını şöyle anlatıyor: “Eşimin dededen gelen bir merakı, bir alışkanlığı vardı. Dedesi çok önemli bir kişi. Devlet matbaasında o zamanki ismiyle Matbaa-ı Amire’de başveznedar olarak çalışıyor. Bu nedenle, basılan her kitaptan kendisine hediye ediliyor.” Böylece tarih, coğrafya, sanat, sosyal bilimler, din, edebiyat, tıp, teknoloji, bilim, felsefe, psikoloji, dil ve dilbilim gibi çok çeşitli konu alanlarından kitapların yer aldığı bu koleksiyonun temeli Turgut Bey’in dedesi vesilesiyle atılmış. “Eşimi biraz da dedesi büyütüyor” diyen Kut, dedesinin torunu Turgut Kut’u elinden tutup İstanbul’u gezdirdiğini söylüyor. Bu gezilerin eşinde bir İstanbul aşkına sebep olduğunu ifade eden Kut, “Eşim uzun yıllar, ‘Ben Fatih’ten çıkmam’ derdi. Fatih’te Vatan Caddesi’nde oturuyorduk. Ama mecburen çıktık, kitaplar yüzünden taşındık. Çünkü artık kitaplar eve sığmıyordu. Komşular da başlarına bir şey gelmesinden korkuyorlardı, ‘Kitaplar başımıza çökerse ne olacak?’ diye soruyorlardı” diyor. Bilhassa içerdiği nadir nitelikli kitap ve süreli yayınlar ile ülkemizin en değerli şahsi kütüphanelerinden biri olan kitaplık aynı zamanda, dünyanın önemli şehirlerinde faaliyet gösteren kıymetli matbaalarda basılıp ülkemizde ancak sayılı kitap koleksiyonerinin erişebilmiş olduğu yabancı dilde yayınları da içeriyor. Bununla beraber 60’ı aşkın süreli yayın başlığına ait toplam bin 799 sayıyı içeren geniş bir nadir matbu süreli yayını da barındırıyor.
Günde 4-5 saat çalışmaya devam
1988’den 2002 yılına kadar Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı görevini yürüten Kut, emekli oluncaya kadar aynı bölümde çalışmalarına devam etmiş. Usulen emekli olsa da halen ilk günkü heyecan ve aşkla çalışmalarına devam ediyor. “Elimin altında epey işim var. Önümde yine Boğaziçi’nde bir konuşma var. Çocuklar akademik çalışmaları için yine eve geliyorlar ya da uzaktan konuşuyoruz, birlikte çalışıyoruz” diyen Kut, “Çalışmak bitmez. Ben devam ediyorum. Edebiyat devam ediyor. Etkilerini bugün de görüyoruz. Eski Türk edebiyatı zordur ama meraklıları da vardı. Çok da öğrenci yetiştirdim. Belki bugün çocuklara biraz zor geliyordur” diye de ekliyor. Bağışlanan kitaplarla birlikte kütüphanelerinden yaklaşık 7 bin civari kitap ise halen Kut ile birlikte evinde. Bunun nedeni bağış protokolünde kitapların bir kısmının derhal, kalanının ise hâlihazırda ilmi çalışmaları devam etmesi dolayısıyla bağışçının vefatını müteakip alınmasına karar verilmesi. Kut, “Net olarak rakamı bilmiyorum. Bu benim tahminim; çünkü bir koca oda kitap doluydu. Bir de aşağıdaki odada kitaplar vardı… Sanıyorum yedi bin küsür kitap halen evimde, benimle…” diyor ve halen günde 4-5 saatlik bir zamanı çalışmalarına ayırdığını ifade ediyor. “Çok değil, en azından dört-beş saat kadar çalışıyorum. Çünkü bitirmek istediğim bir kitap var. ‘O kitaba ne zaman başladınız?’ derseniz. Şimdi güleceksiniz… 1965 yılında başladım” diye anlatan Kut, üç kez basıma giden ancak içine sinmediği için üzerine çalışmaya devam ettiği “Şem‘u Pervâne” çalışmasını şöyle anlatıyor: “Şem’u Pervâne, 16. yüzyılın en önemli eserlerinden biridir diyebiliriz. Doçentlik için başlamıştım. Tam o sırada da Amerika’ya davet aldığım için Amerika’ya gittim. Orada Chicago Üniversitesi’nde yaklaşık sekiz yıl çalıştım. Yine kendi konumla ilgili olarak öğreticilik yaptım. Aynı zamanda Türkçe de öğrettim tabii. Çünkü bizde muhakkak Türkçe-Osmanlıca lazım. Tabii Farsça-Arapça da gerekli. Dolayısıyla orada başka şeylerle, başka kitaplarla uğraştım. Hatta döndükten sonra farklı bir eserle doçent oldum. Böylece zaman geçti ve ben de hala bitiremedim. Aynı eseri başka kişiler de çalıştı. Ama benimki çok daha başka bir sistemle. Çünkü çok tasavvufi bir eser. Üç kez basım aşamasına geldi. Her seferinde bir şey daha eklemek istedim. Önce Türkçe anlamını yazdım. Dil Kurumu öyle istemişti. Ancak bitince baktım ki, bunu okuyan şerh olmadan anlayamayacak. Tercüme olsa bile şerh lazım. Çünkü eser tasavvufi, ilahi bir aşkı anlatılıyor. Şimdi, evet bitirmeye yaklaştım. Umut ediyorum ki bu dünyadan gitmeden bitireceğim…”
Takdir görmekten mutluyuz
Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2024 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde “Bilim Kültür” alanında ödüle layık görülmekten büyük memnuniyet duyduğunu söyleyen Kut, ödülü yaşamı boyunca aynı alanda çalışmalarını birlikte sürdürdükleri sevgili ablası Prof. Dr. Gönül Tekin ile almaktan da ayrıca mutlu olduğunu anlatıyor. Kut, “Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülleri benim için çok büyük bir sürpriz oldu. Şaşırdım, böyle bir şey beklemiyorum. Üstelik iki kardeş, ikimize de geldi. Hem Gönül Hanım’a hem bana... Yaptığımız işten, yaptığımız eserlerden dolayı takdir edilmekten mutluyuz. Takdir edilmek çok güzel bir şeydir. İnşallah layığızdır. Bu konu için mutluluk duyduğumdan başka ne söyleyebilirim ki” açıklamasını yapıyor.
Amerika’da ilk defa ilmi bir Türkçe dergisi yayınladık
Sekiz yıl boyunca Amerika’da da akademisyenlik yaptıklarını anlatan Kut, “Ablam Prof. Dr. Gönül Tekin, bizden çok daha önce Amerika’ya gitmişti. Yine meslektaşlarımızdan çok önemli bir isimle, Şinasi Tekin ile evlendi. Onlar Amerika’da Massachusetts’te oturuyorlardı. Biz de Chicago’ya yerleşmiştik. İki bölge arasında trenle epey bir gidiyordunuz. Uçaktan korktuğumuz için hiç binmeye çalışmadık” diyor. Tekin ve eşi Harvard Üniversitesi’nde hoca olarak çalışıyormuş ve burada Eski Türk dilleri profesörü Şinasi Tekin’in öncülüğünde “Türklük Bilgisi Araştırmaları” dergisini çıkarmışlar. Kut, “Amerika’da ilk defa ilmi bir Türkçe dergisi yayınladık. Tabii yabancılar da Türkolog oluyor biliyorsunuz. Onlar da İngilizce yazabiliyorlar ama biz Türkçe yazıyoruz. Amerika’nın da ilk defa böyle bir yayın yapılmıştı. Bugün halen devam ediyor. Senede bir kez Amerika’da çıkıyor ama yayını yine biz hazırlıyoruz. Bu ilmi bir mecmua. Üniversiteler ilgi gösteriyor. Amerika’dan dünyada isteyen bütün üniversite kütüphanelerine gönderiliyor. Ben orada devamlı olarak bir hakem olarak görev alıyorum. Sadece doktora öğrencilerinin makalelerini değil, aynı zamanda Fahir İz, Ali Nihad Tarlan, Orhan Şaik Gökyay ve Annemarie Schimmel gibi saygın hocalarımıza armağan yayınlar da hazırlıyoruz. Bu yayında Gönül Tekin ve benimle çalışan birkaç genç var. Hepsi çok özel, bu işi bilen çocuklar” açıklamasını yapıyor.
Yaptığımız iş bizi yaşatıyor
“Ablam Prof. Dr. Gönül Tekin ve ben aynı zamanda Yüksek Öğretmen Okulu mezunlarıyız” diyen Kut, daha sonra öğretmenlik yapmadıklarını ve akademide ilerlemeyi tercih ettiklerini ifade ediyor: “Hem öğretmendim hem akademisyendim. Ama öğretmenlik yapmadım. Akademisyen olarak yaptım. Gerek Gönül Hanım’da olsun gerek ben de olsun bir aşkımız oldu bizim. Aşk olmadan meşk olmaz. Aşk ile meşk beraber gider biliyorsunuz. Ben 87 yaşına girdim. Gönül Hanım da 88 oldu. Dolayısıyla belki de yaptığımız iş yaşatıyor bizi. Hiç fark etmiyoruz ama…” Gönül Tekin ve Günay Kut, bugün hala Sapanca’daki evlerinin kapılarını öğrencilerine açıyor, onlarla bire bir ilgilenip yol gösteriyorlar. Kut, “Sakarya’da üç ev yan yana bir arazi aldık. Bahçede kedilerimiz de var. Orada çalışıyoruz, mutluyuz. Bu işi anlayan gençler, bu işin peşinde koşuyor. Biz de yardımcı oluyor. Mesela bir doktora konusu var, işin içinden çıkamıyor. Geliyor, beraber çalışıyoruz. Benim metodum öyle. Ben de hocalarımla hep böyle çalıştım. Gelirler, giderler bazen bizimle kalırlar” diye anlatıyor.