Ayhan Demir
Kuzey Makedonya topraklarının en uç noktasında yer alan Ohri, tarihi, tabiatı, gölü, sokakları, mabetleri ve mimarisi ile çok özel bir şehirdir.
Anastase G. Zalli editörlüğünde Temmuz 1905’te yayınlanan bu kartpostal, Ohri’den Fransa’ya postalanmıştır. Bu kartpostal, şehrin mimari yapısının büyük ölçüde korunduğunu göstermektedir. Çünkü bu şehir hem Türkler hem de Bulgarlar, Arnavutlar ve Slavlar için kıymetlidir.
Ohri, Bulgarların ‘dini merkezi’ ve tarihi eski başkentidir. Arnavutlar için kendilerinden bir parçadır. Slavlar için de paylaşılması imkânsız olandır.
Biz Türkler içinse, Ohri, yüzlerce yıllık geçmişin mirasıdır. Ruhlarımıza kazınmış öz kültürümüz ve benliğimizdir. Hiçbir Türk, buraya Yeniçerilerden önce ayak basan, Hayati Baba’nın Halveti tekkesini ziyaret etmeden geçemez.
Ohri şehri, Galiçitsa Dağı’na yaslanmıştır. Galiçitsa sıradan bir dağ değildir. Resneli Niyazi’nin oraya tırmandığı 1908’de, Meşrutiyet ilan edilmiştir. Dağın bir yanı Ohri, öbür yanı Resne’dir.
Galiçitsa Dağı, şehrin kuzey ucundaki burunda yükselen Sveti (Aziz) Naum’da sona erer. Sveti Naum, dünya kültürüne Kiril alfabesini kazandıran iki din adamı Kiril ve Methodius’un faaliyetlerine başladığı yerdir.
Ohri, göldür. Gölsüz bir Ohri, düşünülemez. Göl, şehrin kaderini en başından beri belirlemiştir. Ohri incisi, bölgenin en değerli mücevherlerinden birisidir. Ohri alabalığı ise Allah’ın benzersiz sanatkârlığının bir belgesidir.
Ohri, tabiat güzelliklerine ilaveten, mimari şaheserlere de sahiptir. Safranbolu’daki Türk evlerini hatırlatan Ohri evleri, göl kıyısından tepelere doğru tırmanır. Arnavut kaldırımı dar sokakları, kâh birbirine paralel, kâh tepeye doğru yol alır; kâh merdivenlerle birbirlerine bağlanırlar.
Limanın bulunduğu meydanda, sandalyeleri sokağa atılmış kafelerde oturabilirsiniz. Gölün ve dağların, insana huzur veren, dinginliğine dalabilirsiniz.
Göl kıyısında, minaresi kaidesi yıkılmış Göl Camii bulunmaktadır. Az ileride ise mahalleye adını veren tarihi çınar ağacı bulunmaktadır. Bu çınarın altında, Zeynel Abidin Camii ve Pir Muhammed Hayati Baba Tekkesi’ni seyredebilirsiniz.
Arasta içerisindeki Hacı Hamza Mescidi ve Ali Paşa Camii de görülmeye değerdir. Ali Paşa (Çarşı) Hamamı ve Eski Hamam ise günümüzde asli fonksiyonlarından çok uzak maksatlarla kullanılmaktadır.
Aynı yönde yürümeye devam ederseniz, Haydar Paşa (Selvili) Camii, Hacı Turgut Camii, Mehmet Çelebi (Kuloğlu) Camii ve Emin Mahmut Camii sizi karşılar.
Şehir merkezindeki tepenin eteğinde, çok uzun olmayan ama çarşının çoğu yerinden görülebilen, bir saat kulesi bulunmaktadır. Ancak sadece bir yüzünde saat vardır.
Şehrin hemen dışında, Osmanlı mirası, tek gözlü bir taş köprü bulunur. Hacı Mustafa Yolu üzerindeki bu köprü, halk arasında Altın Köprü olarak bilinir.
Tepedeki kale, şehre yakınlığı ve sınırda olması sebebiyle, sık sık saldırıya uğramış ve birkaç kez istila edilmiştir. Kale surlarının kalıntıları ve görkemli burçları, evlerinin yanı başından kendisini göstererek, güzelliğin ziyadesini sunmaktadır.
Hal böyle iken, bize düşen, kendimizi bu muhteşem şehrin kollarına bırakmaktır.