Necip Fazıl’ın unutulmuş polisiyesi: Meş’um Yakut

Necip Fazıl Kısakürek’in gençlik yıllarında kaleme aldığı ilk ve tek polisiye romanı Meş’um Yakut ilk kez yeni harflerle okurla buluştu. Harf İnkılabı’nın yapıldığı yıl Osmanlıca olarak basılan Meş’um Yakut romanı Mısır’dan İstanbul’a gelen lanetli bir yakut yüzüğün etrafında işlenen cinayetlerle gelişiyor.

Ayşe Olgun
Necip Fazıl Kısakürek

Sultan-üş Şuara (Şairlerin Sultanı) olarak anılan Türk edebiyatının velud kalemlerinden Necip Fazıl Kısakürek şiir, hikaye, hatıra, tiyatro, makale, fıkra, inceleme alanlarında pek çok eserini okurla buluşturmuş bir isim. Dilden dile, elden ele, nesilden nesile eserleri dolaşan Necip Fazıl Kısakürek’in peki bir polisiye romanı kaleme aldığını biliyor musunuz?

Meş’um Yakut Necıp Fazıl Kısakürek Necıp Fazıl Kısakürek Kültür Ve Araştırma Vakfı Eylül 2024 128 Sayfa Kıncı Baskı

İLK VE SON BASKISI AYNI KİTAPTA

Gençlik yıllarında kaleme aldığı tek polisiye romanı “Meş’um Yakut” yaklaşık bir asır sonra yeniden okurla buluştu. Harf İnkılabı'ndan çok kısa süre önce Osmanlıca harflerle basılan roman adeta unutulan bir eser. Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı tarafından tam 96 yıl sonra yeniden okurla buluşturulan bu gençlik romanı Sema Oruç tarafından Latin harflere aktarılmış. Kitabın sonuna ayrıca ilk baskısının da tıpkı basımı eklenmiş.

KALDIRIMLAR İLE AYNI YIL BASILMIŞ

Necip Fazıl’ın polisiye roman yazdığı bilgisini ilk kez Türk polisiyesi üzerine çalışmalarını sürdüren yazar Erol Üyepazarcı’nın bir yazısında okumuş çok da şaşırmıştım. Çünkü Necip Fazıl Kısakürek’in hiç bahsetmediği bu kitap ne onun sağlığında ne de daha sonra yeniden basılmış ne de üstüne pek bir yazı yazılmış. Bu bilgiyi daha sonra Necip Fazıl Kısakürek’in torunu Emrah Kısakürek’a doğrulatmış hatta romanın ilk baskınından bir örneğin ellerinde olduğunu öğrenmiştim. Ancak doğrusu kitabın okurla yeniden buluşması benim için de sürpriz oldu.

1 Kasım 1928 tarihinde gerçekleşen Harf İnkılabı öncesi Osmanlıca harflerle basılan neredeyse son eserlerden biri olan Meş’um Yakut o dönemin ünlü yayınevi olan Kanaat Kitabevi’nden okurla buluşmuş ve Amidi Matbaası’nda basılmış 131 sayfalık bir polisiye roman. Necip Fazıl Kısakürek’in eski harflerle basılan üçüncü romanı. 1925 yılında basılan ilk şiir kitabı Örümcek Ağı büyük ilgi görmüş Kaldırımlar adlı ikinci şiir kitabı ise 1928 yılında okurla buluşmuş. Kitabına isim olan 24 yaşında yazdığı Kaldırımlar şiiri aynı zamanda şairi edebiyat dünyasında haklı bir üne kavuşturmuş ve hatta o yıllarda “Kaldırımların şairi” ismiyle hafızalara kazınmış. İşte onu öne kavuşturan Kaldırımlar şiir kitabıyla aynı yıl bir de Meş’um Yakut adlı polisiye roman yayımlamış. Ancak bu roman yeterince ilgi görmemiş.

SERVER BEDİİ İLE AYNI EVDE YAŞIYOR

O yıllarda şiirleriyle edebiyat dünyasında genç yaşta büyük sükse yapan Necip Fazıl Kısakürek’in neden polisiye bir roman yazdığıyla ilgili elimizde net bir bilgi yok ancak bazı tahminler var. Bu tahminlerden ilki 1925 yılında okurla buluşan Server Bedii imzasıyla Peyami Safa’nın kaleme aldığı Cingöz Recai polisiye serisinden etkilenip böyle bir romanı kaleme aldığı. Bir diğer tahmin ise şiirle sükse yapan şairin genç yaşta kalemiyle “çok satanlar” arasında eserler yazarak para kazanma hevesi. O yıllarda Peyami Safa ile Necip Fazıl’ın sıkı dost olduğunu biliyoruz. Hatta Peyami Safa’nın annesiyle birlikte Firuzağa Camii arkasında bir evde oturduğunu Necip Fazıl Kısakürek’in de onlarla birlikte bir süre yaşadığı hatıralarda yer alıyor. Geçimlerini ise yazarak kazanıyorlar. Bir anlamda o günlerde Server Bedii’nin ekmeğini birlikte yiyorlar. Bu yüzden şiirle iyi çıkış yapmış bir şairin aynı evi paylaştığı arkadaşından etkilenip para kazanmak için kalemini kullanması doğal. Ancak kitabın çıktığı dönem Harf İnkılabı’nın yaşanması pek çok eserin okurla buluşmasının önüne çıkan en büyük engellerden birisi. Kitabın o yıllarda ilgi görmemesinin sebeplerinden birisi de okuma oranlarındaki düşüş olduğu tahmin ediliyor.

Gelgelelim romana: Gazanferpaşazade Muhlis Bey’in Çiftehavuzlar’daki köşkünde yaşanan bir cinayetin etrafında roman gelişir. Polisiye roman, Çiftehavuzlar’daki köşkte Muhlis Bey ile fabrikatör arkadaşı Sebati Bey arasında geçen bir sohbetle başlar. İki arkadaş da zengin ailelerin çocuklarıdır ancak Muhlis Bey’in babası iflas etmiş kendisi de Mısırlı Saadet isimli kendinden yaşça büyük dul bir kadınla evlenmiştir. Saadet Hanım’ın Nigar isminde bir de kızı vardır. Muhlis Bey muazzam bir serveti olan Saadet Hanım’la mutlu bir hayat sürer. Saadet Hanım’ın atalarından kalma uğursuz olduğuna inanılan yakut taşlı bir de yüzüğü vardır. Rivayete göre bu yüzük, Mısır Firavunlarından birine aittir. Bu yüzüğe sahip olan kişinin başından felaketin hiç eksik olmadığına inanılmaktadır. Önce Saadet hanım çıkan bir yangında hayatını kaybeder. Ardından Saadet hanımın kızı Nigar hanımın boğazı kesilir. Bu cinayetten sonra da işler sarpa sarar. Mısır’dan gelen uğursuz bir yakut yüzüğün etrafında gelişen olayların yer aldığı roman “kapalı oda tekniği” ile yazılmış. En zor teknikte kurgulanan bir polisiye romanda bazı mantık hatalarının olması normal. Üstelik Necip Fazıl Kısakürek’in ilk romanı. Ancak bu romanı o yıllarda dostu Peyami Safa gibi müstearla değil kendi ismiyle bastırması ilginç.

Bilindiği gibi Edgar Allan Poe’nun 1841 yılında ABD’de yayımlanan Morgue Sokağı Cinayeti, polisiye roman türüne ilgiyi artırmıştır. Türk yazarlar ise dünyada ilk polisiye roman örneklerini kaleme alan yazarlar arasında yer almıştır. Yine 2. Abdülhamit’in polisiyeye olan merakının Türk yazarlarını da polisiye türüne yönlendirdiğini ilk örneklerini Ahmet Mithat Efendi’nin kaleme aldığını ve hatta bu romanlar sayesinde dünyada ve ülkemizde halkın okumaya merak saldığını söyleyebiliriz. Ahmet Mithat Efendi’nin 1883 yılında kaleme aldığı Esrar-ı Cinayet’ten bugüne Peyami Safa, Nazım Hikmet, Halide Edip Adıvar, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Erhan Bener, gibi pek çok yazarımız ya kendi isimleriyle ye de müstearla polisiye yazdı. Pek çok yazar gibi Necip Fazıl da ilk gençlik yıllarında kaleme aldığı Meş’um Yakut’la Türk polisiyesi dünyasında yerini aldı. Bugün Türk polisiyesi denilince akla gelen isimlerin başında ise Ahmet Ümit geliyor. Ümit’in çıkardığı her kitabının çok satması da polisiye türünün hala halka kitap okutmak için en iyi yollardan biri olduğunu gösteriyor.

Darısı diğer edebiyat türlerine!