Mürekkep damlasının defterimde bıraktığı izler

Osmanlı kültür tarihine araştırmaları ve keşifleriyle damga vuran Prof. Dr. İsmail E. Erünsal ile yine kültür tarihi alanında yazı ve röportajlarıyla tanınan gazeteci-yazar Halil Solak’ın yaptığı nehir söyleşi kitabı “Yirmi İki Mürekkep Damlası” Timaş Yayınları’ndan çıktı.

İsmail Erünsal

BEYZA KARAKAYA

Bir sohbet meclisine dahil olmayalı ne kadar uzun zaman geçti sahi? Takvimdeki yapraklar birer birer düşerken ve biz evlerimizde neredeyse çekirdek ailemiz dışında kimseyle görüşemeyip uzakları yakın eylesin diye teknolojinin desteğine sığınırken; anlatılan her şeyin hayretimizi artırdığı hakiki bir sohbet meclisinde bulunmayalı ne kadar uzun zaman oldu diye düşünüyorum. Tam da şimdi, biraz önce bitirdiğim kitabın kapağını kapatıp bir sohbet meclisinden yenice ayrılmış gibi hissettiğim şu anda… Eğer siz de ekranın önünde katıldığınız nihayetsiz devam edecek hissi veren toplantılardan, canlı yayınlardan, zoom konferanslarından, webinarlardan, online eğitimlerden sıkılıp hakiki bir sohbet meclisinde bulunmayı özlediyseniz, Halil Solak’ın akademisyen ve kültür tarihçisi Prof. Dr. İsmail Erünsal ile gerçekleştirdiği “nehir söyleşi” formatındaki “Yirmi İki Mürekkep Damlası” kitabını okumalısınız… Kültür, edebiyat ve kitap tarihi üzerine yazılar yazıp söyleşiler yapan Halil Solak’ın sorularıyla yönlendirdiği kitap yalnızca Osmanlı sosyal ve kültür tarihi üzerine değil bir akademisyenin nasıl olması gerektiğine, ilim adamı duruşunun kaviliğine dair de bilhassa genç akademisyenler ve akademisyen adayları için oldukça kıymetli bir yol haritası niteliğinde. Dilerseniz şimdi kitaptan, önce kalbime, sonra defterime düşen mürekkep izlerine yakından bakalım.

İLİM ADAMI OLMA SANATI

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2021/03/15/05/57/resized_0b653-ffdc424aev84krawgayuwmh.jpg

Önsözde Erünsal Hoca’nın kitaba dair bölümleri değerlendirdiği sayfalarda okuduklarım karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadığımı söylemeliyim: Hoca, kitapta arşiv çalışmalarında tespit ettiği, dikkatini çeken pek çok husustan bahsettiğini, yine sıbyan mektepleri hakkında kitap yazmayı düşündüğünü ancak çalışma takviminde başka hususlar ön plana geçtiği için yazamayacağına inandığından ilgili malzemeyi referans ve dipnotlarla bu konuyu çalışacakların istifadesine sunduğunu anlatıyor. Yolu hasbelkader üniversiteden yahut akademik ortamlardan geçenler hocanın bu cömert paylaşımları konusunda neden bu kadar çok şaşırdığımı anlamışlardır. “Bir gün yayınlarım” umuduyla herkesin çalışmasını kendisine sakladığı, hali hazırda çalıştığı konuları bile söylemekten çekindiği bir ortamdan bahsediyorum.

İsmail Erünsal, “Fakültenin Son İhtişamlı Yılları” bölümünde, lisans mezuniyetinin akabinde İ. Ü. Edebiyat Fakültesi’nde başladığı doktorasını liyakat hususuna ehemmiyet verilmemesi sebebiyle yarım bıraktığını, daha sonra Edinburgh’a gittiğini anlatıyor. Üniversitelerde hali hazırda da devam eden liyakat hususundaki eksikliklerin o yıllarda da var olması, kadro mevzularında o yıllarda da hocanın tabiriyle “birtakım ayak oyunları” olması ve kendisinin bu oyunlardan beri durarak sergilediği kavi duruş bugünün genç akademisyenleri için başlı başına bir emsal niteliğinde… Bununla birlikte bir araştırmanın nasıl yapılacağı, akademisyenliğin bir gelir kapısı değil meslek olması gerektiği ve akademisyenin günün yirmi dört saati çalışması, çalıştığı konuyu zihninde taşıması gerektiği hususlarında “Akademik Hayat Rehberi” bölümünde söylediklerinin akademisyen olmayı düşünen gençlere ders olarak okutulması gerekiyor.

BİR DEVRİN KAYITLARI

İsmail Erünsal’ın sohbetinin satır aralarında, 70’li ve 80’li yılların siyasi ve sosyo-kültürel tarihini yakalamak mümkün. Öğrenci olayları, bir dönemin kültürünün aktığı damar olan Enderun Kitabevi, Sahaflar Çarşısı, Aydınlar Ocağı, Marmara Kıraathanesi, Türk Petrol Vakfı, dönemin ünlü yazarları, fikir adamları… Hepsi bir film şeridi gibi geçiyor satırların arasında. Bu da kitaba ayrı bir lezzet katıyor. “TDV İslam Ansiklopedisi”nin ve İSAM Kütüphanesi’nin kurucuları arasında yer alan Erünsal Hoca bugün, bilhassa sosyal bilimlerin mutfağı niteliğinde olan ve müdavimlerinin bir ritim halinde çalıştıkları kütüphaneyi nasıl kurduklarını ayrıntılarıyla anlatıyor.

Kitaplara, kütüphanelere ve sahaflara, sultanların kitaplarına, Osmanlı tebaasının okuduğu, kadınların terekelerinden çıkan kitaplara dair detaylı ve pek çoğu araştırmacılara yeni çalışma alanları açacak bilgileri kitapta okumak mümkün. Bununla birlikte kadınların yaygın olarak kullandıkları isimler, şeriyye sicillerinden çıkan Osmanlı’nın dini ve sosyal hayatına dair bilgiler, sıbyan mekteplerinin işlevi, hukuk tarihine dair bilinmeyenler de yeni bir kapının eşiğine bırakıyor okuyucuyu.

Kitap boyunca Halil Solak’ın zaman zaman yaşadığı hayreti yaşıyor ve bu hayretle İsmail Erünsal’a yönelttiği “Nasıl yani?” sorusunu siz de sorabiliyorsunuz.

Yirmi İki Mürekkep Damlası, hakiki bir sohbet meclisinde oturup dinlenmek isteyenler için eşsiz bir başucu kitabı...