Mücadelenin sonu sükûnet

Son dört yılda edindiği acı deneyimlerini yalınlaştırıp, dinginleştirerek yaşama sevinciyle birlikte tuvale aktaran ressam Ursula Soltermann Katipoğlu, son sergisi ile Galeri Diani’de. “Maviden Kırmızı Dalgaya” sergisini konuştuğumuz Katipoğlu, “İçimdeki enerjiyi harcamak için resim yapmayı seçtim. Bu resimlerde çok büyük bir mücadele ve mücadelenin sonunda sessizlik ve sükûnet var” diyor.

Latife Beyza Turgut
​Mücadelenin sonu sükûnet.

Yıllardır kıymetli sanatçılara ve sergilere ev sahipliği yapan Galeri Diani, yeni sanat sezonuna değerli bir isimle, İsviçre doğumlu ressam Ursula Soltermann Katipoğlu ile “Merhaba” diyor. Brig’de açtığı ilk kişisel sergisi “Galeri Jodok”un ardından 1980 yılında ressam meslektaşı Yusuf Katipoğlu ile evlenerek Türkiye’ye yerleşen ressam, 42 senedir Kuzguncuk’taki ev-atölyesinde sanatını üretmeye devam ediyor.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/10/09/03/45/resized_eb1c2-f162648e11.jpg

2018’de birlikte açtıkları son serginin ardından eşini kaybeden ve devamında 2019 yılında pandemi ve yıkıcı etkileri ile yüzleşen ressam, bu döneme ait çalışmalarını “Maviden Kırmızı Dalgaya” isimli sergisinde topluyor. Sergide sanatçı son dört yılda edindiği deneyimlerini yalınlaştırıp, son zamanlarda tüm dünya ve ülkemizde insan kaynaklı yaşanan faciaların etkilerini dinginleştirerek, yaşama sevinciyle birleştiriyor. Bu sevincin göstergesi olarak ana renklere dönme isteği ile tuvalin karşısına oturan ressam Ursula Soltermann Katipoğlu ile “Maviden Kırmızı Dalgaya” isimli sergisini konuştuk.

KIRMIZI BANT UMUDUN SİMGESİ OLDU

Sergide yer alan en eski tarihli resimler Katipoğlu’nun eşi ressam Yusuf Katipoğlu’nu kaybetmesinin ardından 2019’da yapılmış. “Matem I” ve “Matem II” isimli iki tabloyu Katipoğlu şöyle anlatıyor: “Tuvale baktım ve zar zor bu iki resmi yapabildim. İlk resimde eşimin sevdiği tekneleri anlattım. Onun hayatımdan gidişi gibi bu tekneler de bir gidiş hâlinde, yavaş yavaş gözden kayboluyor. İkinci resim ise direnmek için, devam etmek için “kırmızı”ya tutunuşu anlatıyor.” Bu resimlerin ardından yine uzun bir süre ara verdiğini söyleyen Katipoğlu, 2019 yılı başında kendisine hediye edilen bir kırmızı şalın onu renkleriyle cezbettiğini ve yeniden tuvale çağırdığını anlatıyor.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/10/09/03/47/resized_78404-14e8fb9c13.jpg

Sergide yer alan iki büyük eş tablonun ilk fırça darbesi ise tüm dünyanın pandemi ile tanıştığı zamanlarda atılmış. Katipoğlu bu resimlerle ilgili, “Evlere kapandığımızda iki büyük tuvalim vardı, ikisine birden çalışmaya başladım. İçimdeki enerjiyi, eforu harcamak için resim yapmayı seçtim. Bu resimlerde çok büyük bir mücadele ve mücadelenin sonunda sessizlik ve sükûnet var” diyor. Katipoğlu, bu sergide İstanbul’da ve Türkiye’de yaşadığı otuz yılı aşan zaman diliminden ve özellikle son dört yılda eşi değerli ressam Yusuf Katipoğlu’nu kaybedip pandemiyi yaşadıktan sonra, içindekileri akıtarak yaşama bağlanmasının, umut etmesinin göstergesi olarak, yumuşak bir dalga formunda karşımıza çıkan kırmızı bantı yoğunlukla kullanıyor. Sanatçı umudun göstergesi olarak kullandığı ‘Kırmızı Bant’ı adeta umut simgesine dönüştürüyor.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/10/09/03/46/resized_245ef-718145ef12.jpg

RENKLERE ŞARKI SÖYLETİYORUM

“Renk benim için her şeydir” diyen Katipoğlu, sanatsal dilinin tuvale aktarımında her zaman için öncelikle renklerle düşünüp, sonrasında renklerin uyum ahenk ve zıtlığını, açık koyu dengelerini kurup formlarını ona göre yerleştirdiğini belirtiyor. “Aslında resimlerimde bütün renkler var. Ben tüm renkleri bir arada kullanarak onlara ahenkle şarkı söyletiyorum. Hangi iki rengi yan yana koyarsanız, size farklı duygular hissettirebilir. Heyecan verir veya sakinleştirir” diyor. Paletindeki renkleri ana renklere yaklaştırıp zaman ve mekan öğelerini birbiri içinde eriterek izleyiciye aktarıyor. Resimlerin bazılarında ise Yusuf Katipoğlu’nun çok sevdiği tekneler yer alıyor. Katipoğlu, bunları bir anlamda eşini anmak ve anlatmak için kullanmış. Eserlerinin çoğunun soyut ve somut arasında ince bir çizgide dururken daha çok soyut olarak adlandırabileceğini söylüyor.

Umudun, yaşama bağlanmanın, güzelliklere dönüşün sergisi diyebileceğimiz “Maviden Kırmızı Dalgaya” sergisi, 22 Ekim tarihine kadar Galeri Diani’de ziyaret edilebilir.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/10/09/03/43/resized_f4798-d99e9e8ckutununresmi.jpg

BU RESİM BENİM TÜRKİYEM

Katipoğlu, gezdiği yerlerin, özellikle Anadolu şehirlerinin onu son dönem resimleri için beslediğini söylüyor. Serginin en hacimli ve en son dahil olan üyesi için, “Aslında bu resim benim Türkiyem” diyor. İstanbul’dan yola çıkıp gezdiği Anadolu’yu, gördüğü ovaları, tepeleri, dağları hatta şifalı suları bu resmin içine yerleştirmiş. Resmin ortasında, yine bir seyahatinde rastladığı yeraltı kaynağından oluşan minik bir kaplıca yer alıyor. Katipoğlu, bu havuzu büyülü bir gençlik havuzu gibi betimliyor: “Düşünün, akşamüstü ve hava hafif karanlık. Düzlüğün ortasında kayaların arasında, minik bir kaynaktan su çıkıyor ve etrafında minik bir havuz oluşturuyor. Etrafında kayalardan başka hiçbir şey yok. İçinde üç kadın oturmuş. Biri yaşlı ve suratsız, ikincisi orta yaşlarda ve kendi hâlindeydi. Üçüncüsü ve en genç olan benimle konuştu ve beni de suya davet etti. Ben de girdim. Çok acayip ve güzel bir andı.”

Katipoğlu’na hiç İsviçre’ye geri dönmeyi düşünüp düşünmediğini soruyorum. “İsviçre’de 30 sene yaşadım ama Türkiye’de 42 sene. Neresi, hangisi ağır basıyor sizce?” diyerek sorumu bana geri yöneltiyor. Katipoğlu, Türkiye’deki dağların, ovaların, tektonik oluşumların, Göbeklitepe, Çatalhöyük gibi Mezopotamya’da yer alan eski yerleşim yerlerinin ve hâlâ toprak altında kalan medeniyetlerin ve tabii ki İstanbul’da yaşamanın sanatının üzerinde derin izler bıraktığını söylüyor ve ekliyor: “Ben de Türkiye’nin bana verdiği renkleri, yaşam sevincini ve doğasının zenginliğini soyutlaştırarak yapıtlarıma aktardım.”

GÜNDEM
Kültür Yolu Sur’a uzandı