Gazi Üniversitesi’nde doktora yapan ve aynı zamanda okul yöneticiliği görevini üstlenen motosikletli seyyah Şeyma Dağ, sadece eğitimin değil, yolların da azimli bir öncüsü. İleri ve güvenli motosiklet sürüş eğitmeni olan Dağ, 15 Eylül 2024’te İstanbul Beykoz’dan başlayarak İran, Afganistan, Özbekistan, Kazakistan, Rusya ve Gürcistan’ı kapsayan 53 günlük, 10 bin kilometrelik bir Orta Asya yolculuğuna çıktı. Şeyma Dağ’ın bu etkileyici seyahati, Türkiye’den Afganistan’a motosikletle seyahat eden ilk kadın olmasıyla tarihî bir öneme sahip. Yolculuğu boyunca sadece kilometreleri değil, sınırları da aştı; kültürlerin, hikâyelerin ve hayatların tanığı oldu. 2018 yılında motosiklet sürmeye başlayan Dağ, başlarda küçük çaplı seyahatlerle yetinse de zamanla yolların çağrısına kayıtsız kalamadı. Bu çağrının en önemli duraklarından biri Afganistan oldu. Köklü Pers kültürünü tanıma arzusu ve savaş sonrası yeniden ayağa kalkmaya çalışan Afgan halkının yaşam serüvenine tanıklık etme isteği, onu bu zorlu ama bir o kadar da anlamlı maceraya yönlendirdi. İran’ın kuzeyindeki dağ köylerinden, Afganistan’ın tarih kokan Herat ve Belh şehirlerine, Özbekistan’ın tarihî Buhara ve Semerkand’ına kadar, Dağ her durakta yeni hikâyeler keşfetti. Afganistan’da Mevlana’nın doğduğu toprakları ziyaret eden Dağ, savaşın izlerini taşıyan insanların umut dolu bakışlarından ilham aldı. Gürcistan’a vardığında ise arkasında 53 gün boyunca yolların, kültürlerin ve insan hikâyelerinin unutulmaz birikimini bırakmıştı. Dağ’ın yolculuğu, sadece bir seyahatten ibaret değil; aynı zamanda kadınların engelleri aşarak hayallerine nasıl ulaşabileceğinin de bir göstergesi. Yeni Şafak Pazar olarak Dağ ile konuştuk.
Yakın ya da uzak seyahatler beni çok heyecanlandırıyor
Yedi yıl önce iki tekerleğe adım atan Şeyma Dağ, bugün 50 bin kilometreye ulaşan deneyimiyle, yolların kendisi için bir tutkudan çok daha fazlası olduğunu söylüyor. Dağ, “İstanbul içinde başlayan seyahatlerim zamanla çevre illere yayıldı” diye anlatıyor. Dağ, “Sonrasında fark ettim ki motosikletle çok daha uzun süreli, maceralı yolculuklar yapmak hayatımın merkezine doğru ilerliyordu. Geri kalanını cesaretim halletti” ifadelerini kullanıyor. Her şey İstanbul sokaklarında kısa sürüşlerle başlamış Dağ için. Başlangıçta şehrin kalabalık sokaklarında gezinirken hissettiği özgürlüğün, zamanla çok daha büyük bir hayalin kıvılcımını yaktığını fark etmiş. Bugün, kısa ya da uzun fark etmeksizin her yolculuğun kendisine ayrı bir heyecan verdiğini söylüyor. Dağ, “Yakın ya da uzak seyahatler, hepsi beni çok heyecanlandırıyor” diyor.
Otomobiller, çoğu insan için güvenli ve konforlu bir seyahat aracı olabilir. Ancak Dağ için bir otomobil, dört duvar arasında sınırlı bir dünyayı temsil ediyor. Dağ, “Motosikletle yolculuk, insanın kendine kanat çırpması gibi bir şey. Beni kendime en çok yaklaştıran şey. Dünyanın tüm doğal güzelliklerine şahit olduğum, havayı ciğerlerime nüfuz ettiren bir şey. Otomobil, bir dikdörtgen kutunun içinde seyahat etmek demek. Güvenli, konforlu ama ruhsuz. Motosiklet ise girdiği her ortama ruh katan bir araç” diyerek motosikletin ona sunduğu özgürlük duygusunu dile getiriyor. Dağ, “Motosikletle yola çıktığınızda dünyanın neresine giderseniz gidin imrenilerek karşılanıyorsunuz. İnsanlar sizinle sohbet etmek için bir araya geliyor, selam veriyor, ikramlarda bulunuyor. Bunu bir otomobille yaşamak pek mümkün değil” diyor.
Seyahat boyunca en etkileyici bulduğum ülke Afganistan oldu
Motosikletle ilk uzun seyahatini Ege Bölgesi’ne yapan Dağ, o yolculuğunu unutulmaz bir deneyim olarak hatırlıyor. “Günübirlik diyebileceğimiz bir seyahatti. Yaz sıcağında kavrula kavrula yapmıştım” diyor Dağ ve ekliyor: “Fakat en çok hissettiğim şey, ‘Yolda olmak ne kadar özel bir şey’ dedirtmişti bana. Sonra zaten kendimi alamadım.” “Eylül 2024’te ise hayatımın belki de en önemli dönüm noktalarından biri olan Orta Asya seyahatimi gerçekleştirdim” diyen Dağ, “Bu seyahat boyunca en etkileyici bulduğum ülke Afganistan oldu. 100 yıl öncesinin samimiyetine, insan ahlakına, değerlerine dahil etti beni Afganistan. Ülkemizden Afganistan’a motosikletle seyahat eden ilk kadın olmak beni çok onurlandırıyor. Kendi kendime ‘Aferin kızım sana. Sen çok güzel işler yapıyorsun’ diyorum. Bu arada dünyada bu seyahati gerçekleştiren üçüncü kadınım. Böyle bir seyahatte tek başıma değildim. Kıymetli motosiklet eğitmeni Mustafa Zeki Özşahin hocam ile birlikte yaşadık bu macerayı. Ama Afganistan seyahatinde bizi motive eden şey, büyük dedelerimizin hayatına şahit olmaktı. İnsanların en organik haliyle, tüm değerleriyle, samimiyetiyle, diğerkâmlığıyla bizi karşılayacağını düşünüyorduk. Nitekim de öyle oldu. Henüz tüketim toplumu ve kapitalizm ile tanışmamış bir ülkenin tüm samimiyetini bize aktarışı gerçekten hayatım boyunca unutamayacağım birçok anı biriktirmeme sebep oldu. Savaştan daha yeni çıkmış harap halde olan Afganistan insanının o el değmemiş, hâlâ özünü koruyan, beyanın esas olduğu, misafirin çok kıymetli olduğu samimi yapısıyla bizi en çok etkileyen ülke oldu” sözleriyle anlatıyor.
Savaş korkusuyla geçen gecelerimiz oldu
Motosikletle yaptığı seyahatlerinde birçok zorluk yaşadığını söyleyen Dağ, “Afganistan’da en çok zorlandığımız şey, yol şartları, kumdan dağları motosikletle tırmanmak, nehirlerin içerisinde geçmek, trafik kültürü, dışarıda bir şey yiyip içememek, konaklama ve en önemlisi güvenliği sağlamak çok zorlayıcıydı. Kazakistan bölgesinde ise hava şartları artık eksi derecelere düşmüştü ve motosikletlerimizi o soğukta sürmek çok yorucuydu. İran’da iken İran, İsrail’e füze attı. Tüm Tahran’ın kilitlendiği; halkın hem kutlamalar yaptığı hem de savaş tedirginliği yaşadığı o gece Tahran’daydık. Ve İsrail’in İran’a karşılık vereceğine dair bir sürü haberle birlikte, savaş korkusuyla geçen gecelerimiz oldu” sözleriyle o anları anlatıyor.
“Seyahatteki tüm ülkelerde yerel halk ile içli dışlıydık” diyen Dağ, “Kimi zaman evlerinde misafir ettiler, kimi zaman hostellerde muhabbetler edildi. İran ve Afganistan’da herkes evlerinde misafir etmek için yarışıyordu. Misafir edildiğimiz evlerde öyle sofralar hazırlandı, öyle ihtimam gösterildi ki hâlâ gözlerim doluyor o nezaket karşısında. Tüm bu seyahat, İhtiyaçlar Teorisi ile andığımız Maslow ile Medeniyetler Teorisi ile andığımız İbni Haldun’u oldukça derinlemesine anlamamızı sağladı” diyor.