önetmen ve yapımcı M. Kerem Kurtuluş’un “Toprağa Dönüş” belgeseli, hayatını Rize’de yeniden kuran ve tarımla uğraşan Tevfik Kurtuluş’un hikayesini ekrana taşıyor. Ailesiyle birlikte 2 yaşında New York’a yerleşen Tevfik Kurtuluş, 35 yaşında dede ocağına dönerek babasının doğduğu eve yerleşip Rize’de yeni bir hayat kuruyor. Amerika’da maceralı bir gençlik geçiren Kurtuluş, oyunculuk, DJ’lik ve şirket sahipliği gibi farklı alanlarda faaliyet gösterdikten sonra huzuru, köklerine ve doğaya dönmekte buluyor. Belgeselde, Kurtuluş’un Amerika’daki yoğun ve yapay yaşamının aksine Rize’de doğayla iç içe, sade bir yaşam bulma arayışı işleniyor. “Toprağa Dönüş”, sadece fiziksel bir yolculuğu değil, aynı zamanda ruhsal bir dönüşüm sürecini de izleyiciyle paylaşıyor. 19 yıldır Rize’de yaşayan Kurtuluş, şimdilerde çay ile kivi üreterek hayatını devam ettiriyor. Kurtuluş, akıcı İngilizcesi sayesinde boş vakitlerinde turistlere rehberlik de yapıyor. Kerem Kurtuluş’un yönetmenliğinde haziran ayında 4 gün, eylül ayında ise 3 gün olmak üzere toplamda 7 günde Rize’de çekilen “Toprağa Dönüş” belgeseli, önce ulusal ve uluslararası film festivallerinde gösterime girecek. Festival sürecinin ardından televizyon izleyicisiyle buluşması planlanan belgeseli Yeni Şafak Pazar olarak belgeselin yönetmeni ile yapımcısı Kerem Kurtuluş ve Tevfik Kurtuluş ilekonuştuk.
Köklerimle yeniden bağ kurabileceğim bir yer arayışındaydım
Tevfik Kurtuluş, uzun yıllar Amerika’da yaşadıktan sonra, hayatında bir değişiklik yapma isteği iyice güçlenmeye başlamış. Amerika, dışarıdan çok cazip bir ülke gibi görünse de orada yaşayanlar için her şeyin göründüğü gibi olmadığını söylüyor. Kurtuluş, “Sıkı yönetmelikler, insanları sıkı bir kalıba sokan kurallar ve yaşamın içindeki yoğun stres bir süre sonra bana fazla gelmeye başladı. Orada kurduğum hayat güzeldi ama bu hayatın parlak yüzeyinin altında eksik bir şeyler olduğunu hissettim. İçten içe, daha doğal ve dingin bir yaşam arıyordum. Köklerime, doğduğum topraklara dönmeye karar verdiğimde, gerçekten huzur bulabileceğim yerin Rize olduğunu biliyordum. Bu dönüş, sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda ruhumun özüne, doğaya ve aileme dönme arayışıydı. Amerika’da yaşarken modern hayatın temposu içinde bazen köklerimizden, manevi değerlerimizden uzaklaştığımı fark ettim. Toprağa dönmemde manevi duyguların beni teşvik etmesi, inancımı ve değerlerimi yeniden keşfetmemde büyük bir rol oynadı. Amerika’da her şeyin içinde ama bir o kadar da dışındaydım. Maneviyatı daha çok hissettiğim, köklerimle yeniden bağ kurabileceğim bir yer arayışındaydım ve bu süreç sonunda dede ocağıma Rize’ye dönmeye karar verdim” diyerek Rize’ye dönmeye nasıl karar verdiğini anlatıyor.
Amerika’da her şey çok yapaydı
“İlk defa Rize’ye geldiğimde içime işleyen o temiz hava, doğanın güzelliği beni derinden etkiledi” diyen Kurtuluş, “Toprakla çalışmak, çay toplamak, köyde sade ve doğal bir hayat yaşamak tarif edilemez bir huzur verdi. Amerika’da her şey daha yapay ve kurallarla sınırlıyken, burada tamamen doğanın bir parçası gibi hissettim. Toprakla çalışmak, beni toprakla bağlayan en saf ve temiz çalışma deneyimi oldu diyebilirim. Bu topraklarda kendimi çok daha canlı ve özgür hissettim. Amerika’da yaşarken o büyük binaların, yoğun şehirlerin içinde her şey çok yapaydı. Orada sürekli bir yarış içindeydim, fakat bu hayat zamanla beni yormaya başladı. Rize’ye geldiğimde o temiz havayı soluyarak, köyün saf suyu ve rüzgarıyla kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim. Doğa ve temiz hava, insanın enerjisini yeniliyor, zihnini dinlendiriyor. Amerika’da hep eksikliğini hissettiğim bu doğa, burada beni her gün yeniliyor ve mutlu ediyor” ifadelerini kullanıyor.
Hayat hikayesinin “Toprağa Dönüş” ismiyle belgesel olmasıyla ilgili de Kurtuluş, “Toprağa Dönüş belgeseli, izleyiciye modern yaşamın dışında farklı bir hayatın da mümkün olduğunu anlatmayı amaçlıyor. Tevfik’in Amerika’dan köyüne dönüşü, sadece fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda bir özüne dönüş hikayesi. İzleyicinin, bu belgesel aracılığıyla kendi hayatını sorgulamasını, belki kendi köklerine, değerlerine dönmeyi düşünmesini istiyoruz. Belgeselde doğayla iç içe bir yaşamın insanı nasıl daha huzurlu, daha mutlu ve daha bütün hale getirdiğini anlatıyoruz. Doğanın, ailenin ve sadeliğin iç huzuru bulmadaki önemini izleyicilerle paylaşmak, belgeselimizin en temel amacı” diyor.
Geçmişine ve doğasına dönüşü anlatıyoruz
Belgeselin yönetmeni ve yapımcısı Kerem Kurtuluş “Toprağa Dönüş belgeseli aslında isminden de anlayacağınız gibi gerçekten bir toprağa dönüş hikayesi. Tevfik Kurtuluş’un Amerika’dan dede ocağına Rize’deki köy evine dönüş hikayesini anlatıyor. Ben yaklaşık 7 senedir bu hikaye etrafında düşünüp duruyorum. Bütün çocukluğunu Amerika’da geçirmiş bir Amerikalı olarak büyümüş. Oyunculuk ve DJ’lik yapmış, şirket açmış ve 35 yaşında o hayattan vazgeçip Rize’ye gelmiş. Çok ilgimi çekmişti bu hikaye. 1 yıllık festival sürecinden sonra umarım bir TV veya Dijital platform aracılığı ile izleyiciyle buluşacak Toprağa Dönüş.” “Toprağa Dönüş belgeseli, günümüzün şehir yaşamı ve modern hayata olan bağlılığımızı sorgulayan bir hikayeyi anlatıyor” diyen Kurtuluş, “Belgeselde, Tevfik’in Amerika’daki yaşamını geride bırakıp, ailesinin köklerine dönerek Rize’de yeni bir hayat kurmasını işliyoruz. Tevfik’in bu yolculuğu, sadece fiziksel bir yer değiştirme değil, aynı zamanda insanın kendi özüne, geçmişine ve doğasına dönüşünü de simgeliyor. Bu belgeselde anlatmaya çalıştığımız en temel fikir, mutluluğun ve iç huzurun sadece şehir hayatında, kariyerlerde veya modern dünyanın sunduğu yüzeysel başarı ölçütlerinde bulunmadığı. Bazen insanın gerçekten mutlu olabilmesi için kendi özüne dönmesi, doğayla ve ailesiyle yeniden bağ kurması gerekiyor. Tevfik’in hikayesi, bu arayışı ve dönüşü anlatan bir sembol. Şehir yaşamının karmaşasından uzaklaşarak doğaya ve sadeliğe yönelen Tevfik, izleyiciye alternatif bir yaşam biçimi sunuyor. Tarım ile uğraşırken bulduğu huzur ve aile yaşamının verdiği mutluluk, modern dünyanın sunamadığı bir tatmin duygusunu ortaya koyuyor. Belgeselimizle, seyircileri de bu soruları sormaya ve kendi hayatlarını sorgulamaya davet ediyoruz. Mutluluğun gerçekten nerede bulunduğunu, hangi değerlerin bizim için önemli olduğunu ve belki de modern dünyanın baskılarından sıyrılarak özümüze dönmenin ne anlama geldiğini keşfetmeye çalışıyoruz” diyor.