Ramazan Bingöl
Çocuklarımızı büyük emeklerle okutuyor, iyi eğitim almaları için çabalıyoruz. Her anne baba gibi başarılı olmalarını da istiyoruz. Fakat sabah onları pratik olsun diye bir kuru tost, bir kâse mısır gevreği veya ekmeğin üzerine sürülmüş çikolata kreması ile okula gönderiyoruz. Kimileri beslenmesiz okula gidiyor; kantinde karşılaştığı yiyecekler tostlar, endüstriyel malzemelerle hazırlanan donmuş çıtır tavuk, köfte hamburgerler, sandviçin içine konulmuş sosisler, bisküviler, krakerler… Çocuk eve geliyor, “Başka bir şey yemiyor, yeter ki yesin” diye önlerine her gün hazır ızgara köfte veya tavuk, yanına bir makarna, pilav veya patates kızartması koyuyoruz. Sonra da o çocuktan verim bekliyoruz. Mümkün değil!
Ata yadigarı tarhana zihin açar
Evlatlarımızın eğitim hayatlarının başarılı olmasını istiyorsak onların öncelikle sağlıklı beslenmelerine dikkat etmek zorundayız. Bu noktada annelere çok önemli iş düşüyor. Anneler çocuklarına mevsimine uygun yemekler hazırlanmalı, sağlıklı beslenme alışkanlığını onlara küçük yaştan itibaren kazandırmalıdır. Çocuklarımızı sabah okula gönderirken mısır gevreği, tost, sandviç yedirmek yerine mutlaka tarhana, sebze, paça veya mevsimine uygun diğer envaı çeşit çorbalarımızdan içirmeliyiz. Alışkanlığı yoksa istemeyebilir, bizler anne babalar olarak bu konuda çocuklarımızı teşvik etmeliyiz. Sabah kemik suyuyla iyi bir tarhanadan yapılan bir kâse çorbayı içen çocuk, eve gelene kadar gün boyu tüm vitaminini almış olur. İyi beslenen çocuk derslerinde de başarılı olur.
Her şey mevsiminde lezzetli ve şifalıdır
Yine eve gelince her gün önüne konulan köfte pilav yerine mevsimine uygun malzemelerle yapılan bir yemeği yiyen çocuğun zihni parlak olur, vücudu şifa bulur. Nitekim her şey mevsiminde şifalı ve lezzetlidir. Sağlıklı bir yaşam sürmek, yediklerimizden lezzet almak istiyorsak her şeyi vaktinde ve kararında tüketmeye özen göstermeliyiz. “Peki ete, köfteye, tavuğa, yumurtaya ne oldu?” dediğinizi duyar gibiyim. Onlar zaten her koşulda çocuklarımıza yedirmeye gayret ettiğimiz besinler. Hatırlatmak istediğim, ihmal edilenler…
“Çocuğum yemiyor!” bir mazerettir
Biliyorum, şimdi kimi okuyucularım “çocuğum yemiyor” serzenişlerinde bulunuyor. Özellikle bazı hanımlar çok kızıyor bu konuda bana. Çocuğum yemiyor mazeretine katılmadım hiçbir zaman. Birilerinin bu gerçeği söylemesi gerekiyor; yapmıyorsun ki, alıştırmamışsın ki, direnmemişsin ki yesin... Sonra da gençler fast food yiyor, pizza yiyor, efendim şunu yemiyor bunu yemiyor diye söyleniyoruz. Peki bunda bizim hiç mi kabahatimiz yok?
Türk Mutfağı Mercimek Çorbasından İbaret Değil
Türk mutfağında 300’den fazla geleneksel, mevsimsel çorba çeşidimiz var. Buna rağmen nereye gidersek gidelim karşılaştığımız, evlerimizden eksik etmediğimiz mercimek, tavuk suyu, ezogelin... Yeni yetişen nesillerimiz mutfağımızı sadece bu üç-beş çorbadan ibaret sanıyor. Mercimek çorbasının değerine, lezzetine bir lafım yok. Bizim kültürümüze ait bir anane. Başımız üzerine, eyvallah... Ama öylesine zengin çorba çeşitlerimiz içinde sadece birkaç çeşide takılıp kalarak mutfağımıza büyük haksızlık ediyoruz. Değerlerimizi tanıtmak, yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak toplumumuzdaki her bireyin önemli bir vazifesi.
Çorba kaşığının düşman eline geçmesi
Osmanlı döneminde bütün temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan ordu için beslenmenin direği sayılan çorbalar, simgesel bir nitelik kazanmıştır. Savaş sırasında, çorbanın kaynadığı kazanın düşman eline geçmesi, bir yeniçeri ortası için büyük şeref kaybı sayılırdı. Yeniçeri ortalarının üst subaylarına “çorbacı” denirdi.
Saray mutfağından tarifler
15 ve 16’ncı yüzyıllarda sarayda yapılan kırktan fazla çorba çeşidinin kaydı bulunur. 18 ve 19’uncu yüzyıllarda ise çorba çeşitleri altın çağını yaşar. Tutmaç, oğmaç, maşiye, mukliye, ciğer, badem, bakla, çerkes, düğün, ferringiye, tavuk suyu, mantı, buğday ve ayran çorbaları her dönem rağbet görmüştür. Bunların dışında irmik, kulak, bozca, erişte, çorbaları en çok bilinen çorbalar arasındadır.
Çorba Aşı deneyin
Faydaları: Vücudu, beyni, kalbi, ciğeri, sinirleri ve böbreği güçlendirir. Midedeki zararlı safrayı ve yelleri atar. Mide pekliğini, vücutta meydana gelen tutuklukları giderir, yüzü güzelleştirir, kalpten zehirli yiyeceklerin zehirlerini atar. Her mizaçtan insana uygundur.
Tarifi: Kuyruk ufak ufak doğranır, eritilir, kıkırdağı giderilir ve üzerine adete uygun şekilde doğranmış et bırakılır. Et kızarıncaya kadar kavrulur. Biraz tuz, gerektiği kadar su ve yarım avuç kabuğu çıkmış nohut, biraz dövülmüş tarçın, bir tutam kuru dereotu eklenir. Kaynatılır, kaynadıkça köpüğü alınır. Köpüğü tamamen alındıktan ve et piştikten sonra üzerine biraz dövülmüş kuru kişniş, zencefil ve biber konur. Eğer ihtiyaç duyurulursa az miktarda sıcak su katılır, biraz kaynatılır. Bundan sonra dereotu yemekten çıkarılır. Gerektiği kadar pirinç alınır. İki üç kere yıkandıktan sonra çömleğe bırakılır. Pirinç pişinceye kadar kaynatılır. Ateş söndürülür. Üzerine biraz dövülmüş kimyon ve tarçın ekilir, çevresi silinir, biraz bekletilir, ancak yemeğin bağlanmasına ve katılaşmasına izin verilmez. Çeşitli baharatlarla köfteler yapılıp yemeğin üzerine dizilerek de yenilebilir.