Merjem aslında bir sembol

Genç yönetmen Hatice Kübra Ergen, Srebrenitsa Soykırımı’nı genç bir kızın gözünden anlattığı “Merjem” kısa filmiyle Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nden ödül aldı. Ergen, “Merjem aslında bir sembol. Savaşı yaşamış her birey Merjem karakterinin içinde yaşıyor” diyor.

Latife Beyza Turgut
Hatice Kübra Ergen.

23. Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Festivalde ödül alan isimler arasında ilk kısa filmi henüz tamamlamış çiçeği burnunda genç yönetmen Hatice Kübra Ergen de vardı. Ergen, İstanbul Sinema Evi’nin de ortak yapımcısı olduğu, Srebrenitsa Soykırımı’nı genç bir kızın gözünden anlatan “Merjem” kısa filmi ile festivalde Altın Elma Ödülü’ne layık görüldü. Ancak film ödül almasına rağmen Almanya’nın vize vermemesi sebebiyle birçok Türk sinemacı gibi genç yönetmen Ergen de festivale katılamadı. Böyle büyük ve prestijli bir festivalden geri dönüş almanın kendisi ve filmi adına bir gurur kaynağı olmasının yanında festivale gidememesinin de büyük bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyen Ergen, “Almanya’ya gitmek ve ilk filmim ile ilk ödülümü alacağım bu törene katılmayı çok isterdim. Gitmek için çabaladık ama Türkiye’ye karşı uygulanan vize boykotu bizi buruk bıraktı. Davetiyemiz, uçak biletleri ve konaklama gibi her detayın ayarlandığı bir festivalde Almanya’nın bize zorluk çıkarması hayal kırıklığı oldu” diyor.

Marş Mira yürüyüşlerinden ilhamla

İzleyiciye yalnızca yedi dakika yansıyan Merjem filminin hikâyesi aslında 2019 yılına uzanıyor. 1995 yılında gerçekleşen Srebrenitsa Soykırımı’nın 24. yılında İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı tarafından düzenlenen “Marş Mira” yürüyüşlerine katılan Ergen, Nezuk Köyü’nden Potocari Anıt Mezarlığı’na uzanan üç günlük yürüyüşte gördüğü manzara ve içine girdiği atmosferin filmin ilk tohumunu yüreğine düşürdüğünü söylüyor. “Soykırım kurbanlarının anısına binlerce Boşnak ve yabancının katılımıyla düzenlenen bu barış yürüyüşü sırasında tanıştığım Srebrenitsa anneleri ve acıları beni öyle derin etkiledi ki tekrar tekrar gitmek icin can atar hale gelmiştim” diyen Ergen, kendine “Srebrenitsa Katliamı’nı unutturmayacağım. Buraya tekrar geleceğim ve onların yaşadığı acıyı insanlara hatırlatacağım” sözü vermiş. Bu sözden üç yıl sonra Bosna için bilet alarak kendine verdiği sözü tutma imkânı yakalamış. Senaryoyu sınıf arkadaşı Zeynep Zahide Arkan ile birlikte yazmışlar. Bosna’ya vardıklarında Almanya’da yaşayan ve Bosnalı arkadaşları Hafsa Makiç’in de Bosna’ya geldiğini öğrenmişler ve ondan filmlerinde oynamasını rica etmişler. Zor şartlar altında, dondurucu soğukta Potocari Mezarlığı’nda çekim yaparken Srebrenitsa katliamını yaşamış Azir Amca da onlara eşlik etmiş ve manevi desteğini hiç esirgememiş.

“Biz bu filmi çekmek için iki kişi olarak yola çıktık. Elimizde biraz para, ses sistemi bozulmuş bir kamera ve amatör bir gimbal vardı” diyen Ergen, “Filmi çekerken çok ümitsizdim. Hayalimden çok uzak bir şey ortaya çıktığını düşünüyordum. Bizim için kısıtlı imkânlarda yapılan ve sadece Srebrenitsa Katliamı’nı hafızalarda tekrar hatırlatmak çabalayan bir çalışma olacaktı. Ama Türkiye’ye döndükten ve kurgusunu yaptıktan sonra Abdülhamid Güler Hoca’nın tavsiyeleri ile filmimiz yeni bir boyut kazandı” sözleriyle filmini izleyici ile buluşturmanın mutluluğunu paylaşıyor.

Acıları anlatmaya devam etmeliyiz

Sanıyorum izleyiciye gerçek anlamda ulaşmayı başaran her film izleyicinin zihnine bir cümle hatıra bırakır. Filmi izledikten sonra benim hafızamda kalan cümle “Tarih hep bu acılardan bahseder ama her seferinde bizden, gülümsemelerimizden, sevgimizden ve güzelliğimizden bahsetmeyi unutur” oldu. Bu anlamda “Merjem aslında bir semboldü” diyen Ergen ise Srebrenitsa’da yaşanan acılardan önceki mutlu hayatın sonlanışını şu sözlerle anlatıyor: “Bir gecede insanlar komşularına ihanet edip, onları katletmeden önce orada da mutlu bir yaşam vardı. Şimdiyse Bosna’da evinden koparılan çocuklar, ailesi katledilen anneler var. Evet, her şeye rağmen bir yaşam kurmuşlar ama eksikler. Yürekleri paramparça bir şekilde hayatlarına devam ediyorlar. Merjem gibi.”

“Merjem’in duyguları onlar için yazılmış ve hatırlatılmış bir hikâyeye yoldaşlık ediyor” diyen Ergen, Bosna’da her yıl 11 Temmuz’da Potocari Mezarlığı’nda acıların yeniden hatırlandığını söylüyor ve ekliyor: “Bu insanların acısı hâlâ taze. Bu nedenle biz tarihte yaşananları anlatmaktan usanmamalıyız. Amatör veya profesyonel… Herkes, nasıl gücü yetiyorsa öyle anlatmaya devam etmeli. Merjem, sadece Srebrenitsa’yı anlatmıyor. Savaşı yaşamış her birey Merjem karakterinin içinde yaşıyor.”

Sinemada babasının izinde

“Sinemaya olan merakım babamın yıllar önce kurmuş olduğu Der Prodüksiyon şirketinde başladı. Babam vefat ettikten sonra prodüksiyon şirketi kapanmıştı ama benim içimdeki arzu ve heves hep bâki kaldı” diyen Hatice Kübra Ergen, Arapça ve İslami İlimler eğitiminin ardından babasının izinden giderek sinema üzerine eğitim almaya karar vermiş. Eskişehir Üniversitesi Kameramanlık ve Fotoğrafçılık Bölümü’nde okurken aynı zamanda da çeşitli hocalardan ders alarak kendini pratik anlamda da geliştirmeye başlamış. Onu ilk filmi için cesaretlendirenler ise sinema hocaları Abdülhamid Güler ve Yeşim Tonbaz olmuş. Merjem filmini çok zor şartlar altında sınıf arkadaşı Zeynep Zahide Arkan ile beraber çektiklerini söyleyen Ergen, “Filmimizi gerçekten samimi ve saf niyetle çekmeye gayret ettik. Hatta festival sürecine koymayı bile düşünmedim ama Arkan ve sinema hocamız Abdülhamid Güler sayesinde festival yolculuğuna başladı” diyor.

HAYAT
İsrail işgaline bir de buradan bak