Menüde çekirge var

Muhammed Gümüş
Alucra Oğlak Kebabı

Savaş edebiyatımızın en çarpıcı örneği, amansız mücadelenin kahramanlık nüvesi bir tablo. Sözünü ettiğimiz şey kurmaca değil, masal hiç değil. Gerçeğin, hem de acı bir gerçeğin hikayesi. Naci Kaşif Kıcıman’ın müdafaayı unutulmaktan kurtaran kitabı “Medine Müdafaası” herkesin okumasını tavsiye ettiğim değerli bir çalışma. Kütüphane raflarında da unutulmasın. Çöl kaplanı olarak tarihe geçen kahramanımızı Fahreddin Paşa’nın Medine müdafaasında askerlerine hayatta kalmaları için çekirge yemelerini tavsiyesi, kitabın bana göre en dikkat çeken tarafı.

Bu mücadelede şartlar öylesine zor ki. Bir yanda çölde hayatta kalma çabası, bir yanda susuzluk var. Askerlerimiz bir taarruz neticesinde asileri püskürtmüş, ancak ele geçirdikleri kuyudan su almak için gerekli araçları olmadığı için kuşaklarını birbirine bağlamak suretiyle kuyuya inip ancak mataralarını doldurabilmişler. Çölün sıcağı ve sineği ise ayrı bir zorluk konusu. Çölün suyunun hamam suyu kadar kaynamış olduğu ve kara sineklerin de can yakıcı bir bela kesildiği kaydediliyor: Geceleri sivrisineklerin tazyiki altında müthiş bir ayaz soğuğu hüküm sürüyor, gündüzle gece birbirine zıt iki muhalif tesir altında zabıtan ve efradın sıhhî durumlarını sarsıyordu. Hararetin derecesi çadır içinde kırksekiz elliye çıkıyor ve güneş altında kalan bir yumurta, pekala yenecek bir hale geliyordu. Bunlar da yetmiyormuş gibi, Ağustosun ondördüncü günü, şiddetli bir yağmuru müteakip cevizle yumurta büyüklüğünde müthiş bir dolu yağmaz mı? Fesübhanallah!

Kitabın 180. sayfasında “Et yerine çekirge yiyen Medine müdafileri” başlığını taşıyan 2,5 sayfalık bölüm “Hicaz seferi kuvvetler kumandanı Fahreddin” imzasıyla son buluyor. Burada Fahreddin Paşa çölde zor şartlarda verdikleri mücadelede askerlerine çekirge yemelerini tavsiye ediyor. Faydaları ve helal olması izah ediliyor ve tarifi veriliyor. Paşanın 7 Haziran tarihli günlük emrindeki tebliği ilginç ifadelerle dolu.

Önce çekirge ile serçe mukayese ediliyor: Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok... O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitki ile besleniyor... Serçe gibi huysuz, serçe gibi asabi... Yediği şeyleri itina ile seçiyor. Hem de tiryaki ve keyif sahibi. Tütün ve limondan pek keyif alıyor. Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika Araplarının başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlık ve zindeliklerini, sebükbarlıklarını yedikleri çekirgelere borçludurlar. Çekirgeyi deve ve hecinler de büyük bir zevkle yiyorlar... Biz maatteessüf bunları çukurlara gömerek, üzerlerine kireç dökerek ziyan ediyoruz.

Çekirgenin dizlerinin bağı çözülenlere, bünyesi hassas olanlara, romatizmaya iksir gibi olduğu belirtiliyor. Doktorların tetkiki ve tahlili neticesinde de çekirgeden sitayişle bahsettikleri, şifa ve besleyici özelliklerini saymakla bitiremedikleri ifade ediliyor. Ekinleri birçok kuş ve hayvan gibi tahrip ettikleri halde neden çekirgeye düşman olduğumuz soruluyor. Fiyat olarak karides ve ıstakozdan farkı olmadığı belirtiliyor. İşin dini yönü de ihmal edilmiyor, çekirge yemenin sünnet-i seniyye olduğu dile getiriliyor. “İki ölü ve iki kanlı bize helal oldu” hadisi dayanak olarak gösteriliyor. İki ölü, çekirge ve balık; iki kanlı ise karaciğer ve dalaktır.

Çekirge yemeğinin dört ayrı tarifi veriliyor:

1- Toplanan çekirgeler çiroz gibi güneşe serilir, iki üç gün kadar kurutulur. Ayakları ve başı koparılır. Mütebaki beden kısmı bir parça yağ ile kavrulur ve kavurma gibi yenir.

2- Sıcak su ile haşlanır, baş ve ayakları temizlenir. Hemen pişmek üzere bulunan pirinç ve bulgur pilavına karıştırılır.

3- Haşlanmış çekirgeler tabağa konulup üzerine zeytinyağı ve limon gezdirilir.

4- Çekirgenin kavrulan kısmı, havan içinde toz haline getirilir ve et tozu konservesi şeklinde kutularda, dağarcıklarda saklanır.

Savaş zamanlarında bedevilerin biricik yemeğini teşkil eden çekirge tozunu çuvallarla ele geçirdiklerinde kıymetini bilemeyip döküp heder ettiklerini aktarıyor. Bizzat yediği çekirge yemeğinin ne kadar lezzetli olduğunu anlatarak askerlere örnek olmak istiyor: Yenmesi sünnet olan çekirgeye yan gözle bakmak ve ondan tiksinmek, en hafif tabir ile nimet tanımamazlıktır. Dün karargah sofrasında “Çekirge Tavası” vardı. Arkadaşlarımla beraber pek tatlı yedim ve bunu “dil konservesi”nden daha iyi buldum. Hele zeytinyağı ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor.

GÖZÜME TAKILANLAR

Gençler yöresel yemeklerle tanışıyor

Gaziantep’te gençleri yöresel yemeklerle tanıştıran proje hayata geçirildi. “Mutfakta Ata Mirası” adını taşıyan gastronomi atölyesinde gençlerin mutfakta bir araya gelerek farklı kültürleri ve yöresel yemekleri yapmayı öğrenmesi hedefleniyor. 18-25 yaş aralığındaki çoğu üniversite öğrencisi katılımcılar, geleneksel yemek kültürünü öğrenme fırsatı buluyor.

Ayvalık için AB’ye başvuru

Balıkesir’in coğrafi işaret tescilli ürünü Ayvalık zeytinyağı için Avrupa Komisyonuna başvuru yapıldı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği coğrafi işaret danışmanları tarafından gerçekleştirilen denetimin ardından hazırlanan rapor, başvuru dosyasına eklenerek Avrupa Komisyonuna sunuldu. Türk Patent ve Marka Kurumu, zeytinyağı sınıfında ilk tescili Ayvalık’a vermişti.

Atmosferden içme suyu.

Atmosferdeki suyu içme suyuna dönüştüren cihaz geliştirildi. Cihaz, su kıtlığı yaşanan bölgelerde temiz su ihtiyacını karşılayabilecek. ABD’deki Utah Üniversitesinden mühendislerin tasarladığı cihazda kullanılan malzemenin moleküler ölçekte yüzey alanının çok geniş olması nedeniyle az miktarda malzeme ile daha fazla su molekülleri yakalanıyor ve ısıtılarak sıvı hale getiriliyor.

Soğuk yenen kebap

Alucra oğlak kebabı Giresun’un coğrafi işaretli lezzetlerinden. Kendine has yöntemle pişmesiyle ve soğuk olarak yenmesiyle diğer kebaplardan çok farklı. Oda sıcaklığında 2-3 gün bozulmadan kalabildiği için kış yemeği olarak tercih ediliyor. Etin ağızda dağılması, gevrek bir özellikte olması tamamen hazırlık ve pişirme aşamalarına bağlı. Oğlakların hazırlanması: Temmuz ve ekimi kapsayan 4 aylık dönemde sütten kesilmiş ve 1 yaşını geçmemiş 10-15 kilo karkas ağırlığına sahip kara oğlaklar kesilir, iç organları tamamen çıkarılıp temizlenir, +4 derece dolapta dinlendirilir. Ertesi gün çıkarılarak üzeri temiz bezle örtülür. 1 saat dinlenmeye bırakılır. Karkasların karın boşluğu hizasındaki ete bıçakla kesikler açılarak ön ve arka ayakları açılan deliklere yerleştirilir. Kaya tuzu ile terbiye edilir. Tuzda bir gün bekletilen oğlaklar odun ateşinde ısıtılır.

Pişirme aşamaları: Bir gün önceden kızılçam odunlarıyla yakılan fırın sabah erken saatlerde kontrol edilir. 200-250 derece ideal sıcaklığa gelince ıslak bez yardımıyla köz ve kül kalmayacak şekilde temizlenir. Közü dışarıya alınan taş fırında etin taşa yapışmaması için maran adı verilen tahta parçalar en az boşluk bırakılacak şekilde dizilir. Pişmeye hazır hale getirilen oğlak karkasları fırın içine yerleştirilir, kapağı kapatılır ve etrafı hava almayacak şekilde toprakla hazırlanan çamur harç ile sıvanır. Yaklaşık 1 saat sonra fırın kapağı açılarak oğlak karkasları ters yüz edilir ve kapağı tekrar kapatılarak çamurla hava almayacak şekilde sıvanır. 1 saat 45 dakika daha yağsız pişirilir. Fırından çıkarılan oğlak karkasları temiz bezlerin üzerine yerleştirilerek soğumaya bırakılır.

HAYAT
Barış Harekatı'nda TMT'nin rolü büyüktü

HAYAT
Çalışmaları ve keşif defterleriyle M. Vedad Bey

HAYAT
Tarih ve kültürün buluştuğu yer: Mardin