Masamı süsleyen kitaplar

Hayriye Ünal has şiiriyle annesinin şahsında tüm Anadolu kadınlarını dile getirir. “Artçıl Sızı” Mehmet Solak şiirinin, kadim şiir kanonumuz içindeki yerini belirginleştiren bir kitap niteliğine sahip. Ömer Erinç’in şiir yolculuğunun dönüşüm serüvenine tanık oluyoruz. Leyla Arsal’ın şiiri günümüz şiiri içinde farklı bir yerde durur.

Arşiv

Arif Ay

Güzün bin bir renkli yaprakları şu günlerde parkları, bahçeleri, yolları nasıl süslüyorsa, yeni çıkan şiir kitapları da tıpkı bu güz yaprakları gibi masamı süslüyor. Elim birinden ötekine sayfaları çevirirken hayli yoğun üzüntülerle boğuştuğum bu günlerimde, okuduğum şiirler içimi ferahlatırken, acılar yumağı hâline gelen dünyamızın felâha kavuşacağı umudu da daha bir canlanıyor içimde. Kuşkusuz, şiir yazılıyorsa umut da var demektir.

Gönlüm her biri üzerinde tek tek durmayı istese de koşullar nedeniyle bu yazıda sekiz kitaptan dördüne değineceğim. Diğer dört kitabı bir sonraki yazıya bırakıyorum. İşte masamı süsleyen sekiz güzel kitap: Enes Talha Tüfekçi / Yalın Ayak Ve Yalvarırcasına (Ebabil Yayınları, Mart 2024), İbrahim Tenekeci / Sesin Üzgün Geliyor (Muhit Kitap, Temmuz 2024), Nurullah Genç / Tahta Bavul Şiirleri (Muhit Kitap, Temmuz 2024), Şakir Kurtulmuş / Bahçelerde Yapayalnız (Çıra Edebiyat, Eylül 2024), Leyla Arsal / Işığın Ta Kendisi (Ebabil Yayınları, Temmuz 2024), Ömer Erinç / Sevdanın Hükmü Baki Defteri –Toplu Şiirler 1980-2006 (Hece Yayınları, Eylül 2024), Mehmet Solak / Artçıl Sızı (Hece Yayınları, Eylül 2024), Hayriye Ünal / Annem Bir Kraliçe (Orlando Art Yayınları, Eylül 2024).

HAYRİYE ÜNAL’IN ŞİİRİNDE ZİRVE

Sondan başlamak istiyorum. Hayriye Ünal’ın bu kitabı, onun şiir çizgisinde bir zirve diyebilirim. Annem Bir Kraliçe, dilin, duygunun ve söyleyişin damıtıldığı, incelikler şairi Nedim’in deyişiyle haddeden ya da imbikten geçirildiği tek bir şiirdir. Hayriye Ünal, annesini anlattığı bu has şiiriyle annesinin şahsında tüm Anadolu kadınlarını dile getirir. Şiiri okurken, öncelikle, rahmetli annemi anımsadım hep. O da Hayriye Ünal’ın annesi gibi tengerekle (bizde Niğde çevresinde buna kirmen ya da kirman denir) yün eğirirdi ayrıca bu eğirme işini çıkrıkla da yapardı.

Tüm kadınlara adadığı bu harika şiiri şu sözlerle bitirir Hayriye Ünal: “Annemin tengereği ve annemin tokmağından yarattığım aşağıdaki simgeyi, ataerkil sistemin dört koldan saldırısına rağmen hayatta kalmayı başarırken bir yandan dokunarak dünyayı güzelleştiren kadınlara adıyorum.”

Hayriye’nin bu kitabı hep yanımda olacak, annemi özledikçe okumak için. Şiirden bir tadımlık:

“Saklı Saliha denirmiş ona / kilim tezgâhı arkasından / Öyle az çıkarmış ki görmemişler ışıkta / Motifler iplikler kök boyalar arasında / tak tak vururken kirkiti / Kurar mıydı bir istikbal hayali / bugününden parlak, simli”

Sevdanın Hükmü Baki Defteri - Ömer Erinç

“HERKES AŞIK OLAMAZ “

Mehmet Solak, şiirleri yanında, şiir üzerine yazdığı yazılarla da dikkat çeken bir şair. “Artçıl Sızı” Mehmet Solak şiirinin, kadim şiir kanonumuz içindeki yerini belirginleştiren bir kitap niteliğine sahip. Kitabın ilk şiiri “Aşk olsun” bir bakıma kanonu özetler mahiyettedir:

“herkes âşık olamaz demiştin / arzulu ölemez çünkü herkes / kimi mıh gibi tutar aklında adını / kimi kurşun gibi saklar göğsünde / bense mıhlanmışım aşka kaderimden / yani ellerimden ve yüreğimden / yani tam ortasından alnımın” dizeleriyle başlar.

Kitabın “Öncül Seslere” bölümünde Sezai Karakoç’tan Burak S. Çelik’e yirmi iki şaire ve yazara ithaf edilmiş şiirler yer alır. Şiirlerin arasına ithaf edilen şairin şiirlerinden dizeler alıntılanır. Bir bakıma modern bir nazire örneği ortaya koyar Mehmet Solak.

“aşka yüzüm var demiştim / arada bir yerde hani / bu ara yerde kapkara yerde / mosmor sürgün / hayal içre / adına hazırım / son şiir kitabım / desem de ‘inanma / şair sözü elbette ki yalandır’ / yalan dünya / yalan / hiç / biter mi bu / artçıl sızı”

Diyen Mehmet Solak, şiirin ana temalarının başında gelen acıda ve sızıda buluşturur bizi. Çünkü dünyanın yalan olduğunu bilenler duyar bu sızıyı ancak.

ERİNÇ’İN TOPLU ŞİİRLERİ

Ömer Erinç’in “Sevdanın Hükmü Baki Defteri”, Turna Gözleri Ve Karanfil (1991), Geniş Zaman Süvarileri (1999), Karanfil Yoğuran Irmaklar, Kozasını Çapalayan kelebek adlı ikisi yayımlanmış, diğer ikisi yayımlanmamış dört kitaptan oluşur. Bu şiirler toplamı, Ömer Erinç’in şiir yolculuğunun değişim ve dönüşüm serüvenine tanık eder bizi. Onun şiiri ta baştan -Edebiyat dergisinde yazmaya başladığından- beri öğreti zemininde gelişmiş bir şiirdir. Dolaysıyla pek çok temayı içinde barındırır. Kendi insanımızın acılarından tüm insanlığın acılarına uzanan evrensel bir duyuş taşır Ömer Erinç’in şiiri. Çünkü öğretisel algı ve duyuş evrensel bir bakışı gerektirir. Öğreti dışı her şey olumsuzluğu içerir. Dünyanın bugünkü durumu inancımızın tamamen dışında kirli, karanlık, zalim ve putperest bir anlayış içermektedir. Ömer Erinç’in şiiri, okura bu hâli görme bilinci taşıyan bir şiirdir.

“Yağmur Toplayan Irmaklar” şiirinin son bölümü:

“yüzüne çöl serpilmiş dünyada / sabahtır işaretlenir korku / bir sonsuzluk ki hayal / ölüm galerilerine koşan / cinayetler / uçarı zevklerin çınlaması / arandım batık deniz kıyılarında /

olmazlarımı olur kılan rüya / ateşe batmış günahların vesikası / mutsuz ama kendinden emin / evler dolusu tüketim / kareleri boyunca bir reklam filminin / merhaba iflas / merhaba kardeşim toprak”

LEYLA ARSAL: ŞİİRİN FAKLI SESİ

Leyla Arsal’ın şiiri baştan beri günümüz şiiri içinde farklı bir yerde durur. Onun şiiri felsefe ve psikolojiden beslenen bir şiir. Türkçede “bütüncül”, Almancada “şekil, form” anlamına gelen Gestalt aslında bir psikoloji teorisidir ve “algı ve algısal örgütlenme” olarak bilinir. Bu teoriye göre bütün parçaların toplamından farklı bir anlam içerir. Leyla Arsal bu teoriyi şiirde uygulayan bir şair. O Gelstalt şiiri şöyle tanımlar “Işığın Ta Kendisi” adlı kitabının girişinde:

“Geldiğimiz noktada, şiirimin poetik ve ontolojik boyutu /yönelimi çerçevesinde şu an itibariyle geldiği ve durduğu, içerdiği ve kuşattığı kavramsal ve biçimsel evreni, ne’liği hakkında açıklama yapılması ontik bir zorunluluğu koşutlamaktadır. En başından beri şiirin özünü ve özünü yansıtan özsel bir biçimi öncelediği aşikâr olsa gerek. Özsel biçimden kasıt nedir? Anlamdan yoksun, sâfî görünür olmak kaygısı güden boş/tutarsız/kitsch/özenti/dayatmacı bir dışlaştırma ile görünür aleme zuhur etmiş, poetik ve ontolojik bir arka plan/öz içermeyen bir biçimden ziyade; biçimi özden ayrı düşünmeyerek, adeta özün kendisi olan bir dışlaştırma ile öz biçimine kavuşturan, birbirini koşutlayan ve bütünleyen, bu bütünlükten yepyeni ve her aşamada doygun bir olgunluk seviyesine erişilmiş ikinci bir bütünlük/tamlık kastedilmektedir: İkinci bir doğum yani. Buna gestalt şiir diyorum”

Ağırlıklı olarak ses ve ışık motifinin kullanıldığı şiirlere Abdurrahim Toprak’ın çizimleri eşlik eder. Işığı nurla özdeşleştiren Leyla Arsal bu hususta şunu der:

“Bilindiği üzere bilgi ışıktır (nûr) ve ışık enerjisinin fizik ve metafizik evreni sarmallanarak devindirdiği kozmik bir oluşumla karakterize olur. Işık enerjisi ise, Kadir-i Mutlak tarafından her iki aleme ebed-müddet ve bilâ-bedel ihsan olunmaktadır.”

“Işığın Ta Kendisi” şiirinden bir bölüm:

“ışığın bu büyük geri-dönüşümünü eyleyen / döngüselliğini temâşâ eden varlığın her ben / bilir nereden geldiğini ve ilerleyeceğini neye / takip etmesi zor değildir yörüngesinde zira / varlığı ışığın dönüşümüne özne olan her tine

uçan ulaklar var bak bu şiirde / dönerek buluyorlar evrende onlar birbirlerini / açık ederek birbirlerine kendilerini ve elde edilmemişliklerini.” Alışık olmadığınız bir şiir bahçesinde gezinmek istiyorsanız, okuyun Leyla Arsal’ın “Işığın Ta Kendisi” kitabını.