Kutuplaştıran batı şehrine karşı eksen şehirler

Şehirlerin medeniyetten ayrı olamayacağı tarih içinde her dönemde kendini ispat etmiştir. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Medeniyet ve Şehirler” adlı eserinde Batı merkezli anlayışın karşısına cevap niteliğinde bir yapıyla çıkıyor.

Yeni Şafak

-İSKENDER GÜMÜŞ

Günümüz dünyasına hâkim olan ve kapitalizm ve sömürgecilik etrafında şekillenen Batı kültürü ve medeniyeti onbeşinci yüzyıldan itibaren Reform ve Rönesans hareketleri temelinde Avrupa merkezci bir tarih anlayışını doğurmuştur. Modernizm ve modernleşme olgusuyla ilişkili olarak ilerlemeci bir tarih anlayışı olan Avrupa merkezcilik, özellikle kendisi dışında kalan dünyayı ötekileştiren ve değersizleştiren bir paradigmaya sahiptir. Bu durumun Doğu toplumları özelinde metodolojik bir yansıması olarak da oryantalist düşünce uzunca bir süredir ve halen anaakım kategorik ayrımın başını çekiyor.

Avrupa merkezci tarih anlayışı, Batı medeniyetinin kendine has çeşitli özellikleri nedeniyle belirli aşamalardan geçerek modern dünyanın oluşumunda temel rolü oynadığına ilişkin bir varsayımı ortaya koyuyor. Bu varsayımdan yola çıkılarak da tüm dünya tarihi bu çerçeveden yorumlanmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, bu tarzda bir yaklaşıma göre Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılan bir dünya söz konusu. Başta Batı Avrupa olmak üzere sınırlı bir coğrafya Batı kategorisinde yer alırken, geriye kalan tüm coğrafya Doğu kategorisine yerleştirilmekte. Batı merkezli bir tarihin yorumlanmasında da ilericilik, akılcılık, demokrasi, hümanizm, özgürlük, bilimsellik gibi bir dizi olumlu olarak ifade edilebilecek özellik Batı ile özdeşleştirilirken, gelenekçilik, barbarlık, dogmatizm ve despotizm gibi bazı olumsuz özellikler de Doğu'ya atfediliyor.

MEDENİYETİN DOKUDUĞU YAPI

Avrupa merkezci tarih anlayışının önemli temsilcilerinden ve şehir sosyolojisinin kurucularından kabul edilen Max Weber'in “The City” isimli eserinde ortaya koyduğu Batı (Occidental) ve Doğu (Oriental) şehirleri şeklinde yaptığı kutuplaştırıcı tasnif ve ayrıma karşı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz ay yayınlanan Medeniyetler ve Şehirler kitabında, lineer olarak zamanla gelişip kemale ulaşmış kategorik tek bir şehir anlayışından bahsetmek yerine, birçok şehirden ve her bir medeniyetin kendi içinde dokunduğu ayrı bir şehir yapısından bahsetmenin mümkün olduğunu göstermeye çalışıyor.

Davutoğlu'nun Medeniyetler ve Şehirler kitabı üç bölümden oluşuyor. Kitabın birinci bölümünde Davutoğlu, daha önce gidip gördüğü, bizzat tecrübe ederek hissettiği şehirlerin kendisindeki izlerini anlatıyor. Şehirlerle İlk Tanışmam: Mekânın İzleri başlığını taşıyan bu bölümde, İstanbul, Konya, Mekke, Medine, Kudüs, Londra, New York, Roma, Delhi, Katmandu, Pekin, Kahire, Amman, Kuala Lumpur, Şam, Bağdat, Şiraz, İsfahan, Horasan, Maveraünnehir, Venedik, Timbuktu pek çok şehre yaptığı gezileri mercek altına alıyor.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2016/07/12/11/07/resized_537e3-eed8a2fcdavutoglukapak.jpg

Davutoğlu, kitabın ikinci bölümünde, Weber'in kavramsallaştırmaları çerçevesinde dünya şehir tarihi yazımının kritik bir değerlendirmesini yapıyor ve Osmanlı şehir tarihi yazımı üzerindeki etkilerini ele alıyor. Bu bölüm, ağırlıklı olarak Weber eleştirilerinden oluşuyor. Davutoğlu, Weber'in şehir sosyolojisi ve tarihi üzerine yazdığı eserlerinde açık bir şekilde görünen ve Avrupa merkezci bakış açısından kaynaklanan sınıflandırmalarına üç açıdan itiraz getiriyor. Bunlar; özne-nesne problematiği, zaman idraki problemi ve mukayeseli yöntem sorunları.

TARİH VE SOSYOLOJİ BİR ARADA

Weber'e göre Batı şehirleri tarihte özne olarak süreklilik ihtiva eden ve sürekli gelişen canlı birer yapı iken, Doğu şehirleri hareketlilikten uzak ve kapalı yapılar gibi görünür. Davutoğlu'nun bu noktadaki itirazı, Doğu'da köklü bir şehir geleneğinin İskender'in fetihlerinden önce de var olduğu yönünde. Weber, kendisi modern bir olgu olan şehrin, Batı'ya has bir tarihi sürecin ürünü olduğunu ve tarih boyunca en gelişmiş ve ileri toplum modeli olan modern toplumun da merkezinde yer aldığını vurgulayarak, Batı şehrini ve medeniyetini özneleştiriyor. Davutoğlu, insanlığın ve tarihin gelişmesinin Doğu'dan Batı'ya doğru seyrettiğini ve Avrupa'da sona ereceğini vurgulayan böyle bir yaklaşımın Çin tarihini, Osmanlı tarihini ve Japon tarihini görmezden geldiğine ilişkin bir itiraz getiriyor. Öte yandan, Davutoğlu'nun bir itirazı da Weber'in mukayeseli yöntemine ilişkin. Batı şehirlerinin insanlık tarihi içerisindeki özel ve benzersiz konumunu tayin etmek üzere Doğu şehirleriyle yapılan mukayeseler, şehir olgusunun neden Doğu'da ve Asya'da değil de Akdeniz havzasında ve Batı'da ortaya çıktığı sorusuna cevap verme kaygısından kaynaklandığını ileri sürüyor.

Ahmet Davutoğlu, Medeniyet ve Şehirler'in üçüncü bölümünde ise Weber'in “Occidental” ve “Oriental” şehirler şeklinde yapığı kutuplaştırıcı/kategorik ayrıma bir cevap niteliğinde olan yeni bir tasnif ortaya koyuyor. Bu bölümde, Avrupa merkezci tarih anlayışının eleştirilerinden yola çıkarak, şehrin tarihte özne mi yoksa nesne mi olduğunu tartışan Davutoğlu, şehrin aslında tarihte sadece belirlenen ve şekillendirilen / dönüştürülen bir nesne değil, aynı zamanda tarihin akışında etkide bulunan ve şekillendiren / dönüştüren bir özne olduğunu vurguluyor. Bu doğrultuda bir paradigma geliştirme çabasında olan Davutoğlu, tarihi akışın doğrultusunu belirleyici bir eksen rolü oynayan ve bu akışın anlaşılmasında ve anlamlandırılmasında yön gösterici bir pusula işlevi gören bu şehirleri medeniyetlerin eksen şehirleri olarak nitelendiriyor.

Öte yandan, şehrin tarihteki özne konumuyla ilişkili olarak şehir-medeniyet ilişkisi (medeniyet mi önce doğmuştur, yoksa şehir mi? Şehir mi medeniyeti şekillendirmiştir, medeniyet mi şehirleri ortaya çıkarmıştır?) ve bu ilişkinin tarihselliği konusunda tek bir kategorik şehir tasnifinin yetersiz kaldığını, şehirlerin medeniyet tarihi içindeki etkilerinin ve konumlarının farklılıklar ortaya konularak, şehirlerin medeniyetler tarihinde oynadıkları rol açısından “Medeniyetler ve Şehirler” arasındaki ilişkiyi medeniyetlerin eksen şehirleri bağlamında yedi başlık altında inceliyor: “Medeniyete Öncü/Kurucu Şehirler”, “Medeniyet Tarafından Kurulan Şehirler”, “Aktarılan Şehirler”, “Hayalet Şehirler”, “Tasfiye Edilen Şehirler”, “Etkileşim Şehirleri”, “Dönüşen/Dönüştüren Şehirler.”

Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun Medeniyetler ve Şehirler kitabı önemli bir şehir tarihi ve sosyolojisi niteliğinde. Şehir tarihi ve sosyolojisiyle ilgilenenler için kıymetli bir referans olan “Medeniyetler ve Şehirler” aynı zamanda bir şehrengiz olarak da okunabilir. Öte yandan Davutoğlu, bu eseriyle Avrupa merkezci tarih anlayışına karşı duruşu içeren bir akademik duruşu da geliştiriyor. Bunu yaparken de farklı disiplinlerden elde ettiği bilgileri bütüncül bir şekilde inceleyerek Avrupa merkezci tarih anlayışına önemli eleştiriler getiriyor.