Kulis değil sanat yaptım

Ağız armonikası virtüözü Ahmet Faik Şener daha bilinen adıyla Balarısı Ahmet, Türkiye müzik tarihinde ilklere imza attı. İlk kez konçertolar çaldı. Müzikli fanteziler adıyla gazinolarda bir ekol başlattı. Bugün 93 yaşında olan Balarısı Ahmet, “Ben mesleğimin kulisini yapmadım. Sadece sanatımı icra ettim. Öyle şeylere tenezzül ve tevessül etmedim” diyor.

Yeni Şafak Harun Karabuç
Ahmet Faik Şener, sorularımızı yanıtladı.

Balarısı Ahmet lakabıyla tanınan ve ağız armonikası virtüözü olan Ahmet Faik Şener, bugün 93 yaşında. Balarısı Ahmet, piyanoda Şerif Yüzbaşıoğlu flütte Şefik Uyguner ile beraber kurduğu Balarıları topluluğuyla bir yandan şarkı söylerken diğer yandan akordeon ve ritim aletleri çaldı. Türkiye müzik tarihinde ilklere imza attı. Ağız armonikasıyla yıllarca radyoda saz eserleri çaldı.

Klasik müzikten halk müziğine hemen her tür eseri yorumladı. Ağız armonikası için yazılmış Malcolm Arnold ve Marcello’nun obua konçertoları gibi pek çok besteyi seslendirdi. İstanbul Devlet Senfoni, Cumhurbaşkanlığı Orkestrası ve İzmir Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde ilk kez konçertolar çaldı.

Sahnelere getirdiği ‘müzikal fantezi’ türüyle bir ekol başlattı. Bu kadar başarıya rağmen kişiliğini sanatının bir adım gerisinde kalmasını ise “Ben mesleğimin kulisini yapmadım. Sadece sanatımı icra ettim. Burnum havadadır. Ben öyle şeylere tenezzül ve tevessül etmem” sözleriyle açıklıyor. İKSV tarafından düzenlenen 25. İstanbul Caz Festivali’nde Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görülen Balarısı Ahmet Faik Şener ile bir araya geldik.

Ağız armonikasına nasıl başladınız?

Babam Gemlik’te hakimdi. Ben de ilkokula gidiyordum. Beşinci sınıfta bir ağabey armonika çalıyordu. Hemen heveslendim, Flora marka bir ağız armonikası aldım. Bizimkilere ‘Bakın, okuldaki ağabeyimiz şu parçayı şöyle çalıyor’ derken, o parçayı az çok çalmıştım. Çaldığım ilk şarkı dönemin popüler şarkılarından ‘İpek Siyah Mantolu’ idi.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/21/resized_29776-c517308720.jpg

Kuralları yıktık

Balarısı nereden geliyor?

Ben Hukuk öğrencisi iken yurtta kalıyordum. Devre kaybettim. Bunu izzet-i nefis meselesi yaptım. Babam maşının yarısını bana gönderiyordu. Talebe yurdunda kalıyordum parayla. Babamın gönderdiği parayı ona geri gönderip Fatih Medresesi’ne gittim. Orada fakir talebeler kalırdı. Kızılay aş ocağı sabah yemek eriyor ekmek vermiyor, kafam attı. Arkadaşları Saraçhane Parkı’nda topladım ve bir orkestra kurmaya ikna ettim. Sabahattin isminde bir arkadaş laf arasında balarıları dedi. İsim böyle kaldı. Orkestrayla para kazanmaya başlayınca ekmek meselesini çözdüm.

Radyoya nasıl başladınız?

Piraye adında bir konservatuvar hocası vardı. Piraye Hanım beni aldı radyoda Cevdet Çağla’ya götürdü. Rahmetli oranın müzik şefiydi o zamanlar. Cevdet Çağla bizi bir şeye benzetemedi. “Batı sazlarıyla Türk müziği çalınamaz” kuralını hatırlattı. “Ama madem buraya kadar gelmişsizniz bir dinleyelim bakalım” dedi. Bizi dinledikten sonra “Ben kurul kararı dinlemiyorum, Çarşamba başlıyorsunuz” dedi. Başlayış o başlayış.

Peki ya gazinolar?

Engin Bozok’u yanıma alıp müzikli fanteziler yapmaya başladım. İlk kez 1953’te Kervansaray’da sahneye çıktık ikili olarak. 1956’ya dek sahne alık orada. Sonra Boğaz, Tepebaşı, Maksim, Kazablanka, Küçükçiftlik, Güneypark gazinoları.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/22/resized_0f756-5fdba13c17.jpg

Adımızı Cemal Reşit Bey koydu

Gazinoya ilk çıktığınızda kaç yaşındaydınız?

20’li yaşlardaydık. Üniversitedeydim. Sonra baktım ki ben ne hakim ne de savcı olabilirim.

Hiç avukatlık yaptınız mı?

Hayır. Okulu üçüncü sınıfta bırkatım. Çünkü babam aileden hukukçu olduğu için beni de hukukçu yapmak istiyordu. Baktım olacak gibi değil. Benim aklım fikrim sanatta. İşte o orkestrayı kurunca hayata atılmış oldum.

Kaç yıl sahnelerdeydiniz?

Çok uzun seneler. 1952’den beri. Gazinolar kapanmadan ben sahneleri bıraktım. Gecede on konsere gidiyorduk ertesi gün uyumadan kadınlar matinesine çıkıyorduk. 1984 filan Cumhubaşkanlığı, İzmir, İstanbul, Ankara’da konserler verdim. Bunlar tarihte yok. Ama bunu lanse edecek satış yok bende.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/25/resized_36602-3372f4d921.jpg

Müzikli fantezileri nasıl buldunuz?

Radyodan Semih Argeşo vardı. Cemal Reşit Rey’in eniştesi. Cemal Reşit Rey, Semih abiye bizim programı dinledikten sonra ‘Ben o fantezistleri çok sevdim’ demiş. Biz o güne kadar ne yaptığımızı çok da bilmiyorduk. Janrımızı bilmiyorduk yani. Dolayısıyla yaptığımız işin adı müzikli fanteziler şeklinde konmuş oldu.

Komedyenlik de mi yapıyordunuz?

Müzikli espriler yapıyorduk. 1956’da Engin’le yolları ayırıp Özdemir’le çalışmaya başladık. 1966’ya dek sürdü. Türkiye’de bir numaraydık biz komedyenlikte. Bazı müzikleri gündelik esprilere dahil ediyorduk.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/22/resized_ab413-d29548c019.jpg

Fors majördük

Yaptığınız esprili şarkılardan bir örnek verebilir misiniz?

Malaguena’yı Türkçeye uydurma çevirmiştim. Çok tutan bir espriydi. Trakyalı Hüsmen Ağayla Yusuf tarlada birbirlerine bunu söylüyorlar hem de iş buyuruyorlar. Tebe üsmen aga/ şu ahıra bir baksana ya/ hart hart bir sesler geliyera/ sarı malak dağarcık gibi paralıya/ te malakye te uzakta otliyera/ ne dağarcıkları paralaması bea/ kaynanaaaaa ka alnını kaşıyera.

O dönemler çok ilgi görür müydünüz?

Sizi samimiyetle temin ederim ki fors majördük. Yani bir numaraydık. Herkes bizi takdir ederdi. Armonika yanında eğlence kültürünün de merkezindeydik. Bugün yok öyle komedyenler. Ben çok özür dileyerek söylüyorum çok büyük bir dejenerasyon yaşadık. Hem müzik alanında hem de eğlence müziğinde müthiş bir dejenerasyon var. İddia olarak söylemiyorum kanatimi söylüyorum. Şimdi ortada bir şey yok. O zaman bir kalite, bir seviye vardı.

Armonikayı Türk müziğine nasıl uyarladınız?

O yaradılış. Ben teneke kaval çalıyordum çok küçükken. Annem ağlayarak gelir kavalı elimden alırdı. İki gözü iki çeşme, o kadar dokunaklı çalıyordum. Defalarca annem yedi buçuk kuruşa aldığım teneke kavalı alıp götürmüştür. Bende müzik kabiliyeti çok var.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/23/resized_5e243-85c7197416.jpg

Armonika aşkım büyüktü

Müzikal eğitiminiz yok bildiğim kadarıyla.

Okulda okumadım ama dünyanın en kıymetli hocasından Raşit El Abed’den solfej ve armoni dersleri aldım. Bir yıl sonra da onu kaybettim. Müziği tam manasıyla öğrenemedim belki ama müziğin ne olduğunu çok iyi öğrendim. Dünya çapında bir adamdı.

Kaç plak kaydettiniz?

Çok plak kaydetmedim. Yalnızca birkaç tane var.

Bu kadar başarılar yapmışken nasıl oldu da siz armonikanın gizli virtüözü oldunuz?

Herkesin mesleğinin kulisini yapması vardır. Bende yoktur. Burnum havadadır, kimseden bir şey beklemem. Ben öyle şeylere tenezzül ve tevessül etmedim. Bir kaybım odur. Bir de lisan öğrenmemem. Besteci Hanesyan’ın benim adıma yazdığı bir konser fantezisini İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde kaydettik ve Avusturya’da plak olarak yayınlandı. Amerika’da 45’lik plaklarım basıldı.

Armonikanın devam etmemesi sizi üzmüyor mu?

Dünyada iki zor enstrüman var. Biri korno, biri de ağız armonikası. Herkes yarıda bırakıyor. O yüzden üzülmüyorum. Benim içimde büyük bir aşk vardı. Saatlerce çalışıyordum. Bunu devam ettirecek kimse yok maalesef.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/23/resized_761df-9c7956c4img_20180607_113153.jpg

Selahattin Pınar’ın evinde kaydettik

’Kahkaha’ plağı nasıl kaydedildi?

Zeki müren çok zekiydi, bizim süksemizi kullanmak isterdi. Kendisi sahneye çıkmadan önce diğer solistlerle arasına biz girerdik. Biz havayı dağıttıktan sonra kendisi çıkardı. Bu şarkı Zeki Müren’le gazino çalışmalarımız sırasında ortaya çıkan bir espriydi. Zeki Müren’le yanlarına birkaç saz alarak Kadıköy’de, Selahattin Pınar’ın evine gittik ve Kahkaha’yı orada kaydettik. Bu kayıt daha sonra Kalan Müzik’ten çıkan albümde var.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/08/04/03/36/resized_05449-f73e049718.jpg

Sahneyi bırakmasını bileceksin

Sahneleri neden bıraktınız?

Demir tavında dövülür. Ben çok erken bıraktım ama yanlış yapmadım. Bazı sanatçılar var, ses kalmamış hala okumaya çalışıyor. Kendi ismine ihanet etme, küçük düşme. Bırakmasını bil. Müşerref Akay diye bir hanım var. Ses yok, yanına birilerini alıyor onlara söyletiyor. Kendisi konuşur gibi yapıyor. Yıllarca elli sene sahne almışsın, artık gülünç olma. Müzeyyen Senar da öyle yaptı. Her hecede bir nefes alıyordu. Nefesin yok işte, şarkı söyleyemezsin. Bu ne hırstır anlamıyorum ki! Bence çok yanlış bir şey. O güzelim isimlerine ihanet ediyorlar.