Küçük bir kızdım arkadaşlarım ölüyordu

Bosna Savaşı’nın çetin dönemlerinde küçük bir çocuk olan ve yıllar sonra yaşadıklarını yazdığı kitaplarla okuyucuyla paylaşan Naida Mujkiç “Savaşta yaşadığım şahitlikleri çocuk gözüyle yazarak o dönemi anlattım” diyor.

Yeni Şafak Betül Özdemir

Yakın tarihin unutulmayan acılarından Bosna Savaşı, arkasında yarım kalmış pek çok hikaye bıraktı. Yaşananları kimi ülkesinden uzaklaşarak atlatmaya çalışırken, kimi de acılarını kağıda kaleme döktü. Yazmayı tercih edenlerden biri de Bosnalı şair Naida Mujkiç. Çocukluğunun en güzel yıllarını savaşla yitiren Mujkiç, yaşadıklarının üstesinden şiirle geliyor. Yazmaya 10 yaşında başlayan Mujkiç, şiirlerde her zaman savaşa karşı bir mücadele ve şahitlik olduğunu söylüyor. Kendisini anlatırken şiiri yardımcı olarak kullanan şair, savaşın bilinmeyenlerini ve arkasında bıraktığı yıkıntıları bizlere çocuk gözüyle aktarıyor. Şimdiye kadar Tereddütler ve Moğolların Aşk Şartları kitapları yayınlanan Mujkiç'in şiirleri Almanca, İngilizce ve Korece'ye çevrildi. Yazar, şimdilerde üçüncü kitabı üzerinde çalışıyor ve şiirlerini Türkçe'ye çeviriyor.

ÇOCUKLUĞUM SAVAŞLA PARÇALANDI

Kendisini küçük yaşta şiire yönlendiren pek çok sebep olduğunu söyleyen Mujkiç, kendisini en iyi şiirle ifade ettiğini belirtiyor. Yazdığı kitapların temelinde savaşa karşı bir mücadele ve şiirsel bir şahitlik benimsediğini sözlerine ekleyen Mujkiç, “Bosna Savaşı'nda yaşadığım şahitlikleri birilerine anlatmalı ve açıklamalıydım. İlk kitabımdaki şiirler savaşın çocuk gözüyle yazılmış hali. Dünyayı ve çevremde olup bitenleri bir çocuğun bakış açısıyla yazmaya çalıştım. Çünkü 8 yaşından 11 yaşına kadar savaşın içinde büyüdüm ve çocukluğumun en güzel yılları savaşla parçalandı ve şiir o zaman da yanımdaydı. Küçük bir kızdım ve arkadaşlarım ölüyordu. Babam askerdi ve savaşmak zorundaydı. Bazı arkadaşlarım savaş yüzünden sakat kaldı. Tüm bunlar beni küçük yaşta şiire yönlendiren etkenler oldu” diyor.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2016/06/25/11/08/resized_aa876-bd01ef59img_2313copy.jpg

BÜYÜKBABAM İMAMDI

Büyükannesi ve büyükbabasıyla büyüyen bir çocuk olarak çok şanslı olduğunu belirten Mujkiç, büyükbabası imam olduğu için çocukluğunun cami avlusunda geçtiğini söylüyor ve ekliyor: “Bu kültürle büyüdüğüm için İslam'ın etkisi yazılarımda görülür. Özellikle ikinci kitabımda dünyanın her yerinden Müslümanların hayatlarını kitabıma taşıdım. Ayrıca, İslam'ın ve Osmanlı'dan kalan ortak mirasımızın bizi birbirimize bağladığına inanıyorum."

Mekke'ye gidemeyen İstanbul'a gelir

Naida Mulkiç, "Dünyanın pek çok ülkesini dolaştım ama hiçbir zaman kendimi İstanbul'daki kadar rahat ve sıcak hissetmedim. Viyana'da kaldığım birkaç ayda Avrupalı insanlara benzesem de yabancı gibiydim. Burada bir restoranta gittiğimizde bile yan masamızda oturan insanlar bana memleketimde hissettiriyor. Bizim için Türkiye Mekke gibi. Mekke'ye gidecek yeterli parası olmayan insanlar özellikle Sultanahmet ve diğer camileri ziyaret etmek için Türkiye'ye geliyorlar” ifadelerini kullanıyor.

Kadına her ülke rol dayatıyor

Kitaplarında feminizmin gözünden kadınları yazmaya çalıştığını kaydeden yazar, “Ama bunun yaşam tarzıyla ya da şuan yansıtılan feminizmle alakalı değil. Daha çok kadını tanımlayan farklılıklar hakkında. Günümüzde bize dayatılan feminizm de aslında bizi kendince tanımlamaya çalışıyor. Fransız feminist Simone de Beauvoir kadın olarak doğmadığımızı ve hayat içerisinde kadına dönüştüğümüzü savunsa da ben buna katılmıyorum. Çünkü biz kadınların elinde buna dair bir menü dahi yok. Her toplumun bize biçtiği farklı modeller ve roller var. Fakat bunlar dayatmayı da beraberinde getiriyor” şeklinde konuşuyor.