Kelam, Tasavvuf ve Hikmet’in Işığında Ruhu anla(t)ma çabası üzerine

İslam âlimi ve mütefekkirlerinden Ahmet Hamdi Akseki’nin kayıp bir eseri daha gün yüzüne çıktı. Ruh ve Bekâ-yı Ruh yahut Felsefe-i Ruh isimli eser üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçmişken İsmail Kara ve Rabia Karakoyun Gündoğdu’nun on yılı aşan titiz ve meşakkatli çalışmaları neticesinde nihayet Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasından çıkarak okurla buluştu.

Kamil Büyüker
Ahmet Hamdi Akseki.

İslam düşüncesinin yakın geçmişinde farklı ilim ve disiplinlerde eserler vererek silinmez bir iz bırakmış isimlerin başında Ahmet Hamdi Akseki gelmektedir.

Sadece yazdıkları ile değil, yazdığı ama yayınlayamadığı eserleri ile de yaşadığı dönemde ses getirmiş son dönem İslam âlimi ve mütefekkirlerinden Ahmet Hamdi Akseki’nin kayıp bir eseri daha gün yüzüne çıktı. Medresetü’l Mütehassisîn’den mezun olurken hazırlanmış İhtisas Tezlerinden olan Ruh ve Bekâ-yı Ruh yahut Felsefe-i Ruh (DİB yay. 2022, 576 s.) isimli eser üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçmişken İsmail Kara ve Rabia Karakoyun Gündoğdu’nun on yılı aşan titiz ve meşakkatli çalışmaları neticesinde nihayet Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasından çıkarak okurla buluştu.

BİRİNCİLİKLE MEZUN OLUR

Eserin mana ve ehemmiyeti noktasında geniş bir yazı kaleme alan İsmail Kara, Akseki’nin Medresetü’l Mütehassisîn’de üç yıllık tahsilini tamamlayarak 1917-1918 ders yılı sonunda Kelâm ve Hikmet şubesi mezunu olarak kaleme aldığı ihtisas (doktora) tezi olan Ruh Hakkında Bir Tedkîk-i İlmî veyahut Felsefe-i Ruh başlığı ile kaleme aldığı çalışmanın Akseki’nin ilk akademik tezi olduğunu dile getiriyor. Hayatta iken yazılmış, yayınlanma yönünde karar alınmış ancak ne oldu ise matbu halini göremediği bu metin, pek çok hususiyetleri içinde barındırıyor. Öncelikle medrese ıslahatı ile başlayan sürecin neticelerinden birisi olan Medresetü’l Mütehassisin yapılanmasının getirdiği en önemli yeniliklerden birisi olarak zikredilen bitirme/ihtisas tezi konusudur ki kitapta ifade edildiği üzere bugüne çok azı ulaşan 120-150 civarı hazırlanan tez tahmin ediliyor. Akseki’nin birincilikle mezun olduğu medreseden yine büyük bir iltifata mazhar olan tezi 1918 yılında juri huzurunda kabule şayan bulunur. 1921 yılında yaptığı ilave ve değişiklerle Ruh ve Bekayı Ruh adıyla tezini yeniden kaleme alır. 1922 yılında Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Hey’eti azasından Veled Çelebi İzbudak, esere yazdığı raporda şunları söyler: “Ruh hakkındaki işbu eser-i celil Arapça eserlere de faik bir surette âlimâne ve muhakkıkânedir. Me’hazları aynen gösterilmek suretiyle kıymetini bir kat daha artırmış, kendisi de mühim me’hazlar makamını ihrâz eylemiştir. Encümence ma’at-takdir kabulünü ve müellif-i fâzlının münasip bir meblağla Vekâlet-i Celilece taltifini niyaz eylerim efendim.” (12 Eylül 138/1922) Kitapta belgeleriyle yer alan bu süreç sonunda Akseki’ye 300 lira mükafat verilmiştir. Devamında ise 2 Mart 1339/1923 tarihinde Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti Tedkîkât ve Te’lifat-ı İslâmiyye Hey’eti Reisi İzmirli İsmail Hakkı Bey ise “Bir tetebbu’-ı İlmî eseri olarak kaleme alınan işbu eser-i mebrûrun şâyân-ı tab’ olduğu tasdik olunur.” onayıyla basılmaya layık bir eser olduğu tasdiklenmiştir. Ancak tespit edilemeyen bir sebepten ötürü Akseki eseri yayınlayamamıştır. Eserin ilk kaleme alınışı ve 1921 tarihli ve ilave çıkarmalarla yeniden hazırlanışı üzerine değerlendirme yapan Rabia Karakoyun Gündoğdu, neşre esas olarak en son ve en geniş bu nüshayı esas aldıklarını belirtiyor ve bu nüshanın ise Akseki’nin değil müstensihin hattı olduğunu da dile getiriyor. Hatta bu iddiasını ileri götürerek Akseki’nin elimizde mevcut olan ilk nüshadan (Milli Kütüphane Adnan Ötüken Koleksiyonu) düzeltmeler ve bazı eklemeler yaparak bir başka nüsha hazırladığını ve onu baskıya gidecek şekilde temize çekmesi için müstensihe verdiğini düşündüklerini ifade ederek, buradan hareketle üçüncü bir nüshanın varlığı da ihtimal dâhilinde düşünülmektedir, demiştir.

Ruh ve Bekâ-yı Ruh yahut Felsefe-i Ruh, Ahmet Hamdi Akseki Haz. İsmail Kara, Rabia Gündoğdu.

ŞEYH-İ EKBERİN İZİNDE

Akseki hayatta iken yayınlayamadığı eserinden bazı kısımları Tahirü’l-Mevlevî’nin çıkardığı Mahfil isimli dergide neşretmiştir. Eserin dikkat çekici tarafı ve aynı zamanda basımının yapılamama gerekçesini ise İsmail Kara başka bir zaviyeden değerlendiriyor. Kara özetle şunu belirtiyor: Yeni Selefiliğe daha yakın olan Akseki’nin Ruh ve Bekâ-yı Ruh adlı eserinde tasavvufa ve Gazzali-Şeyh Bedrettin-İbn Arabî’ye felsefe ve kelamdan daha fazla olarak yer vermesi ve yine bu isimler üzerinde vahdet-i vücud nazariyesine yorumlarında sıklıkla atıf yapması, Şeyhülislamlığın dikkatini çekmiş ve esere karşı mesafeli durmuştur. Ruh hakkında referans aldığı isimleri daha da ileri boyuta taşıyarak “Bizim fikrimiz ve kanaatimiz Şeyh-i Ekber ile beraberdir” (s.18) demiştir.

Yine Kara’nın tespitiyle Kelam, Tasavvuf ve Hikmet şubesinde okumasının semeresi ile aslında bu üçlü sacayağını eserine nakşetmiş olan Akseki, 1924 yılında Diyanet’e intisabından sonra tasavvuf ve tarikatlara mesafe koymuş, tek tipçi din anlayışına doğru hareket etmiştir.

Hazırlanan tezin alt başlığında da belirtildiği gibi “Ruh Hakkındaki Ârâ-yı Muhtelifeyi Kelâm, Tasavvuf, Felsefe İtibariyle Muhakeme Edip İşbu Mezheplerin Hangisi’nin Muhtar (tercihe şayan) Olduğunun Beyanı” şeklinde düzenlenerek aslında yapılan işin bir tahlil, sentez, tercih ve değerlendirme olduğu da vurgulanmıştır. Akseki, mevcut problemi felsefe (Yunan Felsefesi, İslâm Felsefesi ve modern felsefe), kelâm ve tasavvuf açısından, onların metodolojisi, mirası ve öncelikleri üzerinden yürüyerek tartışmıştır.

Akseki eserinin girişinde ruh hakkındaki mülahazalarını dört nokta-i nazardan muhakeme edeceğini beyan ediyor:

1. Felsefî fikirlerin zuhurundan evvel geçen insanların telakkisi

2. Felsefî fikirler intişar ettikten sonra bu fikirlerin tesiri altında, yani sırf felsefî olarak ruhun ne yolda olduğu telakki edildiği

3. Yine felsefî bir mahiyeti haiz olan silk-i Mütekellimîne göre ruhun ne suretle telakki olunduğu

4. Tasavvufî bir mahiyeti haiz bulunan telakkiler. (s.41)

Eserin sonunda Ruh ve Bekâ-yı Ruh’un Müellif Hattıyla yazılmış ilk nüshasının tıpkıbasımı ve ikinci nüshanın örnek sayfaları ile “Farabî’de Ruh” kısmının orjinaline yer verilmiş.

Yüz yıldan fazla bir zaman gün yüzüne çıkmayı beklemiş olan bu eseri yeniden neşrederek büyük bir hizmete vesile olan yazarları tebrik ederken, yazdığı bu eserle düşünce semamıza yeni bir çığır açan merhum Ahmet Hamdi Akseki’yi de rahmetle anıyorum.