Ahmet Uluçay, sinema ile 1960 yılında köyüne gelen seyyar bir sinemacı sayesinde tanıştı. Küçük yaşlarda arkadaşlarıyla sinema makinesi yapmaya çalıştı. Sinemayı perilerin düğünü olarak adlandırıyordu. Çok emek verdi, 2004’te seyirciyle buluşan “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” ile gönüllere dokundu. 2009’da, henüz 55 yaşındayken hayata veda etti. Uluçay’ın zihninden ve gönlünden geçenler Güven Adıgüzel tarafından “Kendi Rüyasında Uyanan Derviş” kitabında bir araya getirildi. Kitapta Uluçay’ın şiir, öykü, mektup, deneme, söyleşi ve anlatıları yer alıyor. “Sinemanın şövalye ruhlu çocuklarına selam olsun” diyen Adıgüzel ile hem çalışmayı hem Uluçay’ı konuştuk...
Ahmet Uluçay ile hakkında böyle bir çalışma fikri nasıl doğdu?
Ahmet Uluçay’ı sinemacı kimliğiyle takip ediyordum. Edebiyatçı kimliğinden ise kısmen haberdardım. Tavşanlı’ya gidip, çocukluk arkadaşlarıyla, köy ahalisiyle görüştük. Ahmet abinin bir sinema müzesi olması için uğraş verdiğimiz -yıkılmak üzere olan- evinin bahçesinde kopuk film şeritleri topladığımız sırada aklımıza geldi böyle bi fikir. İnsanlar bu güzel adamı daha yakından tanısın istedik.
"Kendi Rüyasında Uyanan Derviş"in kapsamı nedir? Bu yazıların bir arada olması Uluçay mirasına nasıl katkı sağlar?
Bu kitap, Ahmet Uluçay’ın Dolunay, İkindi Yazıları, Türk Edebiyatı dergilerinde yazdığı öykü ve şiirler, Radikal gazetesi, Tavşanlı’nın Sesi gazetesi, Antrakt dergisi ve Milliyet Sanat dergisinde yazmış olduğu yazılar, 1993-2008 arasında verdiği röportajlar ve hakkında yapılmış belgesellerin deşifresini kapsıyor. Özellikle dergiler üzerinden sınanarak gelişen yazarlık-şairlik verimlerini, sinemasının kökenlerine doğru yapılmış bir iç yolculuk...
Bu yazıları toparlarken, yönetmene dair nasıl bilgilere ulaştınız? Sizin için nasıl bir serüven oldu?
Takip edilmesi zor bir arşiv rotasına sahip. Özellikle Milliyet Sanat dergisinde 1970’lerde yazdığı yazılar muhteviyatı ve samimiyetiyle ilgi çekici. Dergiden aldığı telifler -yazarak para kazandığı için- köyde büyük olay olmuş. 1980’lerden itibaren edebiyat dergilerinde görünmeye başlamış. ‘Türkümüz’ isimli tek sayılık bir edebiyat dergisi çıkarmış ama pişman olmuş. Tavşanlı’nın Sesi gazetesindeki köşe yazıları çok sert ve anlamlı. Radikal’de daha çok yazsaymış keşke. İlk söyleşileri daha keskin. Şiirlerinde ise çok derin bir kırgınlık göze çarpıyor. Ömrü vefa etseydi dünyaya söz söyleyecek hikayeler anlatacağını herkes biliyordu. Varlığı buna delildi. Tek başına, yalnızca kalbiyle dünyaya meydan okudu.
Mesele sadece sinema değildi
Kitabın önsözünde Uluçay için sinemanın Don Kişot'u, Anadolu dehası, kültür savaşçısı ve irfan çeşmesi diyorsunuz. Sizce Ahmet Uluçay, sinemamız ve bizler için nasıl bir öneme sahip?
Sıcak, samimi, idealist, hayallerine tutkuyla inanmış, benzersiz bir adamdı. Mesele sadece sinema değil. Yani bir şeye bu kadar tutkuyla bağlanmak, dünyayı değiştireceğine inanmak ve bu uğurda imkansızlıklar denizinde yüzerken bile vazgeçmemiş olmak... Bunlar bize böyle bir dünyada çok şey söyleyecektir.