Kahramansız kaldık

Birçoğumuzun merakla izlediği dram, suç, polisiye karışımı dizi ve filmlerin arka planını inceleyen Sosyolog Volkan Yücel, bütün kitleyi ortaklaştıracak bir kahramanın artık olmadığını, en son Behzat Ç. ve Ezel’de kaldığımızı söylüyor.

Yeni Şafak Harun Karaburç

Dramdan komediye, suç ve polisiyeden tarihi dizilere kadar onlarca dizi çekiliyor ülkemizde. Mimar Sinan Sosyoloji bölümü hocalarından Yrd. Doç. Dr. Volkan Yücel, şimdilerde oldukça geniş bir coğrafyada izlenen dizilerimizle ilgili örneğine pek rastlamadığımız türden bir çalışmaya imza atıyor. Bilgi Üniversitesi Yayınları arasından çıkan “Kahramanın Yolculuğu Mitik Erkeklik ve Suç Draması” adlı kapsamlı araştırma kitabında dizilerdeki suç kahramanlarını “erkeklik” algısı üzerinden inceliyor.

60'ların romantik erkekleri, 70'lerin sıkı ve acı çocukları, 80'lerin kadınları ve 90'lardaki erkeklik krizinden sonra 2000'lere geldiğimizde bizi suç kahramanları karşılıyor. Dizilerdeki ilk suç kahramanımız da Osman Sınav’ın oluşturduğu Deli Yürek’teki Yusuf karakteri. Daha sonra Kurtlar Vadisi dizi ve filmlerindeki Polat, Sıla’daki Boran, Son Osmanlı Yandım Ali’deki Yandım Ali, Kabadayı’daki Ali Osman, Sessiz Fırtına’daki Yiğit, Kurtlar Vadisi: Pusu ve Kurtlar Vadisi: Gladio’daki İskender, Adanalı’daki Maraz Ali, Aynadaki Düşman: Teşkilat’taki Murat ve Ezel’deki Ezel diğer suç kahramanlarımız. Bu kahramanlar halkın çoğunluğunu bir dengeye davet eder ve ortaklaştırır. Ancak Yücel, tüm kahramanlarımızı tükettiğimizi, en son Behzat Ç. ve Ezel’de kaldığımızı, artık medyada bütün kitleyi ortaklaştıracak bir kahramanın olmadığını ifade ediyor.

SİNEMAYI BİLMİYORUZ

Kahramanın yolculuğu mitolojik hikaye anlatma geleneğine dayanıyor. Eski hikayelerde bir kahraman ve bu kahramanın da bir görevi vardır. Bu yaşadığı yeri savunmak veya sevdiği insanları kurtarmak olabilir. Gelelim dizi ve film sektörüne. Eskiden kullanılan bu hikaye anlatma geleneği sinemada ve dizilerde birebir uygulanıyor. Tüm dünya bunu kullanıyor ama bizdeki kullanımı biraz sıkıntılı. Kahramanlı hikayeler dizilerden ziyade filmlere daha kolay uygulanıyor. Yücel bunun sebebini kahramanımızın 'değişme' özelliğine bağlıyor ve “Bir filmi film yapan kahramanın değişmesidir. Kahramanın muhakkak değişmesi gerekir ki başına gelenlerden bir erdem çıkarsın. Dizilerde kahramanı değiştiremezsin, değiştirirsen dizi biter. Ama bizdeki sinemanın başarısızlığı da buradan kaynaklanıyor. Kahramanın değişmesi gerektiğini bilmiyorlar” diyor.

REHBERSİZ OLMAZ

Kahramanın her zaman bir ekibi bulunuyor. Kahramanın ekibinde de muhakkak bir rehber bulunuyor. Eski kahramanlar kocadıkları için yeni kahramanlara el veriyorlar. Rehberin asıl amacı ise bizi yeni kahramanın gerçek bir kahraman olduğuna ikna etmek. Matrix’teki Neo kendine rehberlik edecek birini arar mesela. Deli Yürek’teki Bozo, Ezel’deki Ramiz Dayı... Yücel, bizdeki uygulanan tüm yapının yabancı filmler izlene izlene sindirildiğini düşünüyor.

HEP AYNI ROLÜ OYNUYORLAR

Yücel’in çalışmasında 2000'lere yansıyan suç yapımlarında devam eden oyunculuklar da kendine yer buluyor. Kenan İmirzalıoğlu Deli Yürek’te Yusuf, Son Osmanlı Yandım Ali’de Ali, Kabadayı’da Devran, Ezel’de Ezel, Yazı Tura’da Cevher, Alacakaranlık’ta Ferit, Acı Hayat’ta Mehmet, Ejder Kapanı’nda Celal ve Karadayı’da Mahir olarak karşımıza çıkıyor. Bu oyuncular arasında Erkan Petekkaya, Ali Sürmeli, Gürkan Uygun, Selçuk Yöntem, Oktay Kaynarca, Necati Şaşmaz, Musa Uzunlar, Mehmet Akif Alakurt da bulunuyor.

Kadınlar yazıyor kadınlar ağlıyor

“Kadınlar yaklaşık üç bin yıldır eziliyorlar. Ben olaya daha geniş perspektiften bakıyorum. Erkekler de yaklaşık dört- beş bin yıldır hikaye anlatıyor. Tutalım uygarlık bir yirmi bin yıl daha sürdü. Böyle mi devam edecek? Elbette hayır. Bence henüz insanlığın başında sayılırız. Yapılacak milyonlarca şey var” diyen Yücel, bu konuda kadınların kadınları mağdur gösterdiğini şu sözlerle açıklıyor: “Şimdi piyasada izlediğimiz dizilerin birkaçı hariç çoğunu kadınlar yazıyor. Hepsinde yine kadınlar eziliyor, yine erkeklerin peşinden koşuyor, yine kadınlar ağlıyor. Kadınlar kadınları mağdur gösteriyor. Sonra da kendilerini haklı çıkartmak için bu tutuyor diyorlar. Ben medyayla izleyici etkisinin karşılıklı olduğunu düşünüyorum. Kitle medyayı etkiliyorsa medya da kitleyi etkiliyordur. Kadın dizi yazarlarının böyle yaptığı bir zaman diliminde erkeklerin de böyle yapması pek anormal değil bence.” Haksız da sayılmaz. Kadınların yazdığı tüm dizilerde yine kadınlar mağdur.

Dizilerin hepsi kopya

Yeni bir televizyonculuk anlayışı için dizilerden çok program yapımcılığının gelişmesi gerektiğini söyleyen Yücel, dizilerin neredeyse hepsinin kopya olduğunu belirtiyor ve “O Hayat Benim, tamamen Külkedisi. Ezel, Monte Kristo Kontu’nun uyarlanmış hali. Bize ait orijinal bir hikaye ben görmüyorum şu an” diyor. Yücel, dizilerin bu kadar çok izlenmesinin nedenini ise rakipsiz olmalarına bağlıyor. İnsanlar eskisi gibi sinemaya gitmiyorlar. Sinemanın Yeşilçam döneminde olduğu gibi bir gücü yok artık. İkinci bir neden olarak da dizilerin hala Yeşilçam geleneğini sürdürdüğünü gösteriyor Yücel.

Türk sineması Eşkiya'dan döndü

Volkan Yücel, bizde gelenek algısının pek yerleşmediğini söylüyor. Yönetmenlerimiz, senaryo yazarlarımız, oyuncularımız birbirine yabancı rolü oynuyor. Sanki herkes ağaç kovuğundan çıkmış. Yücel, çalışmasını yaparken Yavuz Turgul'dan şöyle bir tepki alıyor: Turgul, Yücel'e, "Beni Türk sinemasına dahil etmeyeceksin. Kurtlar Vadisi’nde de Deli Yürek'te de payım yok, olsun da istemem” diyor. Eğer kalıcı izler bırakmak istiyorsak sinema bilgi ve kültürümüzü aktarmamız gerekiyor. Ben hiç kimseden etkilenmedim demekle övünmek olmaz. Bir yere ait olmamız gerekiyor. Turgul’un belki bu bencilliği hak ettiğini söyleyen Yücel, "Eşkıya, suç dramasının önünü açtı. Eşkıya, mitolojik anlatıyı birebir kullandı. Türk sineması Eşkıya'dan döndü diyebiliriz. Karakterlerin yerine mitik kahramanların kullanılması Eşkıya ile başlıyor” diyor.

Luke ve Polat'ın durumu aynı

Yücel bilinçli olarak kostümlü macera anlatım tarzının Kurtlar Vadisi’nde kullanıldığını düşünüyor. “Tespihler, geleneksel değerler, Türklük, bazen Müslümanlık, muhafazakarlık üzerine otursa da anlatma biçimi olarak Batı’daki gibi mitoloji geleneğini kullanıyor” diyen Yücel, Yıldız Savaşları’ndaki Luke ile Polat’ın aynı kaderi paylaştıklarını dile getiriyor. Luke, babasıyla savaşıp onu öldürüyor. Polat da babasına düşman olarak yetiştiriliyor ama onu öldüremiyor. Çünkü bizde oğullar babalarını öldürmez. Yücel bu temanın Yıldız Savaşları’ndan birebir kopyalandığını ifade ediyor.

Sistem eleştirisi yapılmıyor

"Kahramanın yolculuğu aslında suç içeriği olmadan yani asil/soylu kahraman biçiminde de Türk dizi ve filmlerine uygulanabilirdi. Ancak bizde tercih edilen biçimiyle kurtarıcı kahraman için en çok arzu edilen özellik onun adaleti bizzat kendi elleriyle teslim etmesi ve kötülükleri temizlemesi" diyen Yücel, bizdeki suç kahramanlarını Taxi Driver'daki Travis ya da Dirty Harry'deki Harry'ye çok yakın buluyor. Bir yandan suçlu bir yandan kahraman. Ancak bu iki özellik birbirini götürerek yok ediyor. Ve o, masum bir hale geliyor. Bizdeki suç kahramanlarının dünyadaki örneklerinden farkları var. Birincisi aşırı kaygı içindeler ve bu kaygıları amaçlarını bile unutmalarına sebebiyet veriyor. Geleneklerle bir ödül karşılığında (statü, kadın, hayatta kalmak) çok çabuk uzlaşıyorlar. Başka bir önemli fark da sistem eleştirisi yapmak ve rasyonel düşünmek yerine kendisini sadece abartılmış duyguların akıbetine bıraktıklarını ve öfke patlamaları göstermekle sınırlıyor.

Tıpkı bir Çirkin Kral

"Behzat ve yancıları Ankara'nın kriminal "vaka"larını çözerken yasa ve yasadışılık arasında gidip gelir. her an suç işlemenin eşiğindeki ekip, "baba" Behzat tarafından kişisel yöntemlerle dizginlenir. Karakterler bir karakol ailesi olarak politik olmayan bir adalet arayışı içindedir" diyor Yücel. Behzat'ın bazı durumlarda otoriter ve maço tavırlar sergileyerek antikahraman gibi görünse de yakınlarını, kadınları, mazlumları ve korunmasızları koruduğunu söyleyen Yücel, onu bu yönüyle "Çirkin Kral" Yılmaz Güney'e benzetiyor. Behzat bir suç kahramanı değil ama suça yakın. Bu kimliğe yaklaşmış üç örnek veriyor Yücel: Bulutbey'deki Bulutbey, Alacakaranlık'taki Ferit ve Derdest'teki Mehmet.