“İyi bir roman insanı önce evcil bir kediye, sonra da ontolojik bir meseleye dönüştürüyormuş, bunu sizden öğrendim.”
Hayata ve anlara odaklanıp dikkatli nazarlarla baktığınızda en küçük detayların içindeki özü yakalayabilirsiniz. Tıpkı iyi yazarların yaptığı gibi. Barış Bıçakçı, birbirine eklemlenen anların fotoğrafını çekip bunu okura anlatan yazarlardan biri. Son kitabı Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin’de de geleneği bozmamış. Roman, yaşlı bir çevirmen olan Halis Bey’in kendi kişisel ansiklopedisini yazmak için, yine çevirmen ve yazar olan Ayşe ile karşılaşmasıyla başlıyor. İlk öykü kitabını yayınlatıp büyük başarı yakalayan Ayşe, hayatını devam ettirebilmek için hem yazıyor hem de çeviri yapıyor. İki kahramanın çeviri bürosundaki karşılaşmalarından sonra gelişen arkadaşlıklarında; Halis beyin notlarını alan Ayşe, onun ansiklopedisinde yer alan maddeler yazmaya başlıyor.
İNSANLARI YARGILAMADAN ANLAMA ÇABASI
“Halis Bey, hayatına giren insanlardan öğrendiklerini bir ansiklopediye dönüştürmek istediğini söylemişti. Oysa Ayşe maddeleri yazdıkça aslında Halis Beyin, ansiklopedisiyle insanları yargılamadan anlamak mümkün mü, sorusuna cevap aradığına inanmaya başlamıştı. Yaşlı adamın nezaketi ve mizahı bunun mümkün olduğunu düşündürüyordu. Ama anlamak iyi bir şey mi? Her şeyi anlamak zorunda mıyız? Yaşarken değil belki ama yazarken anlamak zorunda olduğunu hissediyordu Ayşe. Anlamasam yazamadım, diyordu kendi kendine, ya da anlayabilmek için yazıyorum. Öyle mi? Hiç emin olamıyordu. Anlamanın bir adım sonrası bağışlamak gibi geliyordu ona. Bağışlamak istemediği şeyler vardı. Bir edebiyatçı olarak bile anlamak istemediği şeyler vardı.”
Barış Bıçakçı’nın kitap boyunca hayatta karşılaştığı insanların tavırlarından, kurduğu cümlelerden ve davranışlarından çıkardığı özü öykü tadında birer ansiklopedi maddesi olarak sunduğu kitap, bir yandan ana aksını kaybetmeden ilerliyor. Halis Bey ve Ayşe arasındaki sohbetler maddelerin arasına girerek romanın rotasını belirliyor.
YERDEN TAVANA ESKİ DÜNYANIN BİLGİSİ
Bildiğimiz Barış Bıçakçı üslubunun devam ettiği Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin, okura sadeliğin içindeki derinliği hissettiriyor. Halis Bey’in insanlardan öğrendiği pek çok şeyin okurlar için de geçerli olması romanla kurulan bağı kuvvetlendiriyor. Teknolojinin geliştiği ve bilginin patlayan büyük bir fosseptikten tüm dünyaya boca edildiği bir dönemde, ansiklopedi gibi geçmişin bilgi kutularının hatırlatılması ise dünyaya yeni gelmemiş bir okur olarak burnuma “eski günlerin” kokusunu getiriyor.
“Rafların tamamı ansiklopediyle doluydu, bin bir çeşit ansiklopedi. Hiç kitap yoktu. Bazılarının çocukluk ve gençlik dönemlerinden olduğunu, çoğunu sahaflardan aldığını söyledi Halis Bey. “Kitaplar içerideki odada” diye ekledi. Tuhaflığın o da farkında, diye düşündü Ayşe. Sanki evin salonunda değil de, bir kütüphanenin referans bölümünde oturuyorlardı. Başını sağa sola çevirip bir kez daha ansiklopedilere baktı. Dünyanın bütün bilgisi. Yerden tavana kadar. Geride bıraktığımız, geçmişte kalmış dünyanın bütün bilgisi.”
Geçmişte kalmış dünyada, yani bilginin kıymetli olduğu o dünyada insanlar birbirinden öğrendiği şeyleri tüm doğallığıyla alır kabul ederdi. Barış Bıçakçı, kitabın satır aralarında bugün artık bilginin ne olduğunu da tartışıyor. Kişisel bir ansiklopedinin maddelerini yazarken, kimsenin birbirine dikkat kesilmediği ilişkilerin ve temasların içinden çıkanları “bilgi” olarak alıp; “unuttuğunuz ve asıl bilmeniz gereken işte bu” diyor sanki. Onun için Ayşe’nin yazdığı her ansiklopedi maddesi “sizden… öğrendim” diyerek son buluyor. Kimi zaman ironik, kimi zaman neşeli ve bazen de hüzünlü olan bu maddeleri okurken 131 sayfa olan kitabın gerçek bir ansiklopediye dönüşüp hiç bitmemesini istedim. Bunun belki de en önemli nedeni kitabın insana ve hayata dikkat kesilmeyi salık vermesi.
HÜZÜNDE VE SÜKUNETTE EŞİTLENENLER
“Hem bizim ansiklopedimizde insanların üstünlük taslamasına yarayacak bilgiler yok, değil mi?” diye sordu, Ayşe’nin onaylanmasını bekleyerek. “Biz en fazla, bu ansiklopediyi okuyanların diğer insanlarla belli bir hüzün ve sükunet seviyesinde eşitlendiklerini, birleştiklerini hissetmelerini isteriz.”
“Dünyaya yeni gelmişler gibi,” dedi Ayşe, sakinleşmişti.”
İnsanların belli bir sükunet ve hüzün seviyesinde eşitleme girişiminde başarıya ulaşan roman, dokunaklı yapısı ve sonuyla da bir ansiklopedi maddesi olarak “iyi bir romanın ne olduğunun” altını dolduruyor. Maddeleri yazan kahramanımız Ayşe yazdıklarıyla birlikte değişip dönüşüyor; “…Yorganı üzerine çekti. Kendi kendine, herhangi biri olmayı sizden öğrendim Halis Bey, dedi. Biricik olmadığımı sizden öğrendim.”
Bilginin sınırsız evreninde sıradan insanın dünyasını anlatan Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin, ansiklopedi çağından internet çağına uzanan insanın pür melalini ortaya koyuyor.