Sonsuz Eksi Bir isimli kitabını okurla buluşturan Hatice İbiş, kitabını ilk eline aldığı an için, “Düştüğüm, kalktığım, vazgeçmemek için mücadele ettiğim, bedeller ödediğim anlar gelip geçti gözümün önünden. Sonra iyi ki dedim. İyi ki vazgeçmemişim” diyor.
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
Her doğumun kendine has bir sancısı var. Şiddeti, yoğunluğu farklı olsa da ağrısız bir doğumdan söz etmek pek mümkün değil. Sancısını çektiğim ilk öyküm Aşkar dergisinde yayınlanmıştı. Henüz dergilere öykü gönderme konusunda çekimser davrandığım belki bir süre daha beklemem gerektiğini düşündüğüm zamanlardı. Derginin öykü editöründen aldığım mesajla yaşadığım o sevinci tarif etmem mümkün değil. Sanki aşılması gereken büyük bir eşiği aşmışım gibi. Sanki bu aşamadan sonra yol daha da güzelleşecekmiş gibi.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Yayınevimden gelen kargoyu bir kaç gün açamadım. Belki de en uygun zamanı bulmak için bekledim. Bir yandan kavuşmak için sabırsızlanırken diğer yandan erteledim. Tuhaf bir gel git haliydi. Sonsuz Eksi Bir’i elime alıp uzun uzun baktım. İçimde taşıdığım, sancısını çektiğim bir evladımı daha bağrıma basmış gibiydim. Benden bir parça olmasının sevinci ve bensiz yoluna devam edecek olmasının tuhaf hüznüyle sayfalarını çevirdim. Ne yalan söyleyeyim defalarca okuduğum öyküleri iki kapak arasında okumak insanı biraz da yabancılaştırıyor yazdıklarına. Dört yılın muhasebesini yaptım içimde. Düştüğüm, kalktığım, vazgeçmemek için mücadele ettiğim, bedeller ödediğim anlar gelip geçti gözümün önünden. Sonra iyi ki dedim. İyi ki vazgeçmemişim.
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
Eşim için imzaladım.
Dergilere çok şey borçluyum
Yazmaya nasıl başladınız?
Çok küçük yaşlardan itibaren beni kaleme ve kelimelere iten bir güç vardı içimde. Okumakla doğan bir itki değildi bu. Bir nevi anlatma, kendimi ifade etme arzusu. Ortanca çocuk olmanın görünmezliğiyle mücadele ederken yazmanın beni görünür kıldığını keşfettim belki de. Ortaokul ve lise döneminde yazdıklarımın dikkat çekmesinin ve takdir edilmesinin beni cesaretlendirdiğini söyleyebilirim. Fakat bu cesaretlenme günlüklerle olan mesaimin dışına çıkmadı. Belki de mecrasını bulamamış olmanın talihsizliğiydi. Kendimce yazarken ne oldu da yazdıklarımın görünür olmasını istedim, o kırılma tam olarak ne zaman ve nasıl gerçekleşti bilemiyorum.
Tür olarak öyküyü seçmemin ya da öykünün beni seçmesinin öyle çok uzun bir geçmişi yok fakat bu süreci diri tutmamda, kitaba giden yolun belirginleşmesinde dergilere çok şey borçluyum. Kapısını çaldığım dergilerden aldığım olumlu dönüşler yürümeye olan iştiyakımı artırırken olumsuz dönüşlerle bir iç muhasebesi yapma imkanı buldum. Tabi edebiyat mahfillerinin, kültür ve sanat faaliyetlerin uzağında taşrada olmanın çok ciddi dezavantajlarını da yaşadım. Merkezden uzak olmak daha evvel bilmediğin bir yolu el yordamıyla yürümek gibi. Yazın dünyasına dair ne varsa deneye yanıla, düşe kalka öğrenmek durumunda kalıyor insan. Bu da yolu uzatıyor haliyle.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Gece yazmayı daha çok seviyorum fakat sevmenin ötesinde bu bir mecburiyet benim için. Çalışan kadın olmanın yükü eve gelince bitmeyen bir iş döngüsüyle daha da artıyor. Hal böyle olunca elimde bir tek geceler kalıyor. Bunun bir alışkanlık halini almasından ve gündüz yazamamaktan korktuğum zamanlar olmuştur. Neticede gece de gündüz de yazabiliyorum fakat gecenin yazdıklarım üzerine sinen ayrı bir kokusu var gibi geliyor.
Defter mi, bilgisayar mı?
Defterle bağım hiç kopmadı. Yıllardır yazdığım günlükler sayesinde kalem ve defter hayatımın ayrılmaz bir parçası oldu. Fakat öykülerimi bilgisayarda yazarım. Yazacağım öykünün taslağı üç aşağı beş yukarı zihnimde şekillenir. Bir kağıt üzerinde oluşturduğum taslağın beni sınırlandırdığını düşünürüm. Bazen de bilgisayar başında yazarken şekillenir her şey. Benim öyküyü yazma çabam bir anda öykünün kendisini yazdırmasıyla sonuçlanır. İpleri eline alan karakterlerin arkasında oradan oraya savrulurum. Neticede durduğum nokta beni bile şaşırtır. Bu nedenle bilgisayarla yazmanın zihnin esnekliğine daha uygun olduğunu düşünüyorum.