İsmet Uçma ya da kitabî olanın kanatlanması

Yayıncılık dünyası geçtiğimiz günlerde bir yayıncısının vefat haberiyle sarsıldı. İşaret Yayınları’nın kurucusu İsmet Uçma yayıncılık dünyasının sesi soluğuydu. Uçma, 80 sonrası islami entelektüel dünyasının yayıncılıktaki önemli yapı taşlarından biriydi.

Hüseyin Akın
İsmet Uçma

Okuyucu ve yazarı şekillendiren biraz da içinde bulunduğu konjonktürdür. 80’li yılların okuyucu ve yazar karakteri sonraki yılların okur-yazar profilinden belirgin şekilde ayrılır. Kitapla ve kalemle 80’li yıllarda tanışmış biri olarak bu ayrıma her on yılda bir daha yakından tanıklık ettiğimi söyleyebilirim. Seksenli yıllar okuyucusunun (yazarı da öyle) en karakteristik özelliği olaylara, olgulara ve kavramlara yaklaşırken bütüncül düşünmeleridir. Düşünce ile duyarlığın arasını açmayan bir entelektüel tavırdan bahsediyorum. Her şey bir dünya görüşünün merkezinde şekillenmektedir. Gazetelerin sayfalarını şiir, öykü, deneme gibi edebi ürünlere cömertçe açtığı, henüz “konsept” kelimesinin keşfedilmediği yıllarda yazınsal hedefler müşterek “anlam arayışı”nda toplanıyordu. Kitap fuarları şimdiki gibi yaygın değildi. Doğrusu buna o kadar ihtiyaç da yoktu. Çünkü meşhur “Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı” “Beyazıt Sahaflar Çarşısı” ve “Üretmen Han Kitap Çarşısı” başta olmak üzere birçok semtte fuarları aratmayacak ortamlar mevcuttu.

MÜŞTERİ DEĞİL OKUR

Yayınevleri aynı zamanda okur-yazar buluşma yerleriydi. Gelene buralarda hiçbir zaman müşteri gözüyle bakılmazdı. 80’li yıllarda Cağaloğlu yokuşunda sadece bedensel değil aynı zamanda zihni yorgunluğumuzu da dinlendirdiğimiz mekânlardan biri İşaret yayınlarıydı. Sabahattin Zaim, Davut Dursun, Hasan Akay, Nazif Şahinoğlu, Süheyl Ünver, Nevzat Yalçıntaş, Mehmet Yaşar Soyalan ve Bilal Eryılmaz gibi isimlerle orada tanıştık. İsmet Uçma mekânın sahibi değil aiti gibiydi. Zamanın ruhuna vakıf olmakla birlikte geleceğin sahih idrakini de inşa etmeye çalışıyordu. Bunu zaman içerisinde daha iyi anlaşılacak yayıncı tutumuyla ortaya koymuştu. Bir taraftan temel kaynakların okuyucu ile buluşturulması diğer taraftan bu kaynaklara nüfuz etmiş dünyanın Müslüman zihinlerini memleket insanıyla tanıştırmak gibi bir niyeti gerçekleştirme gayreti güdüyordu. Seyyid Kutup ’la Elmalılı Hamdi Yazır’ı, Muhammed Abduh’la İsmail Hakkı Bursevî’yi, Mevdudi ile Aksekili Ahmet Hamdi’yi mezcedebilen bir düşünce köprüsü oluşturmayı başarmıştır.

İSLAMİ ENTELEKTÜEL DÜNYASI

Yerli İslami entelektüel zihinlerle ümmet coğrafyasının sahih birikimini buluşturabilmek bugünün ihtiyacı olan şeyi dünden görebilmektir. İsmet Uçma’nın yayıncılık serüveni kitabın ve kitabî olanın kanatlanması esası üzere şekillenmiştir. Bu yüzden hayatı boyunca onun etrafının sahih düşünce çiti oluşturan dostlarla çevrili olduğunu görürüz. Ali Kemal Temizer, Hüseyin Altuntaş, Üzeyir İlbak gibi isimler sadece benim bildiklerim. Üç ismin de edebiyatçı olmak gibi bir vasfı olduğunu düşündüğümüzde “kitabî olanın kanatlanması”ndan neyi kastettiğim daha iyi anlaşılacaktır. Bu, ayakların yerden kesilmesi gibi kelimenin kimi zaman dilden kayarak geldiği yere, yani kalbe rücu etmesi demektir. Edebiyat, sanat ve felsefe sacayaklarını diri tutmadan sadece motamot kaynaklarla beslenme dünya ve insan inşasında hedeflenen noktaya ulaşmaya yetmeyecektir. Bununla birlikte kaynakların işaret ettiği noktaya dikkat ve de rikkat kesilmek gerekir. Bu nokta edebiyat, sanat ve felsefedir ki medeniyetin ikamesi bunlarla mümkündür.

YANINDAN BİR KUCAK KİTAPLA ÇIKMIŞTIK

İsmet Uçma ismi yayıncılığımızda sahih düşünce nöbetini tutan kişi olarak hatırlanmayı fazlasıyla hak etmektedir. Kendisiyle tanışmamız bir düşüncenin izini sürmek için Babı Âli yokuşunu tırmandığımız bir güne rastlar. O sıralar Mimar Sinan Üniversitesinde yeni öğrenci olan kitap kurdu dostum Hüseyin Yeter ile fetva ile fehva arasındaki tıkanmışlığa belki çare olur diye İsmet ağabeye gitmiştik. İsmet ağabey az ama öz konuşmuştu. Ne kadar ciddi ve gerilimli mevzuları konuşsa yine de cana yakınlığını ve tolerans duygusunu kaybetmeyen biri olarak dikkatimizi çekmişti. Oradan bir kucak kitapla çıkmıştık. Akabinde Cağaloğlu’unda ilk ve son kez yapılan kitap fuarında İşaret Yayınları standında çalışmış onun kitapla, düşünceyle, okuyucuyla ve yazarla nasıl nazik bir ilişki içerisinde bulunduğuna yakından şahit olmuştuk. Milletvekili olacağını duyduğumda onun birçok dostu gibi ben de hiç kaygı duymamıştım. Çünkü İsmet Uçma nerede olursa olsun bulunduğu yeri terk edecek birisi değildi. Üzeyir İlbak’ın ifadesiyle o “siyasetteki uzun mesaisine rağmen siyasetin ürettiği sentetik alana düşmeyen” biriydi.

Her fırsatta okumaya, düşünmeye ve yazmaya işaret ederdi. Yazdığı tek kitap “Bir Sosyal Siyaset Kurumu Olarak Ahilik” olsa da sayısız eserin ve müellifin yetişmesine katkı sağlamıştır. Kalemle ve yazmayla tanışmasını İsmet Uçma’nın teşvikine bağlayan yazar Hüseyin Altuntaş “Benim yazar olmama vesile olan İsmet abidir. Benim yazmaya yeteneğimi fark edip “Hüseyin, ille bir şeyler yaz!” diye diye sonunda “İbrahim İmanı Öğreniyor” kitabını yazmama vesile oldu.” sözleriyle İsmet Uçma’nın “ne yazmak?” kadar “nasıl yazmak?” gerektiğinin de izini sürdüğünü teslim ediyor.

1983 yılında “Bir Yayıncılık”ta editör olarak başladığı yayın hayatını 1986 yılında kurduğu “İşaret Yayınlarıyla” sürdüren İsmet Uçma 2000 yılında bir mecra daha açarak bu düşünsel ülküsünü “Şehir Yayınları”yla taçlandırmıştır. 80’li yılların sahih karakterini hiçbir zaman kaybetmemiş olan Uçma’nın Kur’an merkezli dünya ve ahiret algısı vefatına kadar devam etmiştir. Onun düşünce ve ruh dünyamıza kazandırdığı “Kur’an Mesajı” adıyla İngilizceden Türkçeye başarılı bir çeviriyle yayımlanan “Muhammed Esed” Kur’an tercümesi bile tek başına anılmayı hak eden bir hizmettir. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun. Ailesine, dostlarına ve yayın dünyasına baş sağlığı diliyorum.