Müslümanların kutsal kitabı, son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa'ya Cenabıhak tarafından indirildi ve yirmi üç yılda peyderpey tamamlandı ve Kadir Gecesi'nde indirildi, Kadir Gecesi'nde tamamlandı. İçinde bulunduğumuz ay Ramazan ayı ve geçen günlerde de Kadir Gecesi'ni idrak ettik. Bu münasebetle Kuran'ı ele almayı düşündük Haber kritikte. Kur'an indiğinde Arap edebiyatı gelişmiş bir yapıdaydı ve büyük edipleri, şairleri vardı. Kuran'ın inmesiyle birlikte bu edipler ve şairler susmayı ve Kur’an'ı dinlemeyi tercih ettiler. İstanbul stüdyolarında değerli bir misafirimiz var. İlahiyatçılarımızdan Sayın İsmail Biçer bizimle birlikte. Kur’an'ın edipleri ve şairleri susturan musiki yönünü, lafzını ve ruhunu, içindeki insicamı anlatmaya çalışacak. Biz de öğrenmeye çalışacağız. Hoş geldiniz hocam.
- Hoş bulduk.
Şimdi Kur'an yirmi üç yılda peyderpey indi ancak bütün edipler, şairler karşısında sustu ve o günden bugüne kadar da Kur’an'a rakip çıkmadı. Çıktıysa da çok komik kaldı. Bu yönüyle önce Kur'an kendi kendini nasıl tanımlıyor? İnsanlar Kur'an karşısında neden bu kadar aciz kalıyorlar?
- Efendim, evvela bu konuda daha etraflıca, daha derinlemesine cevap verebilecek bilgiye sahip üstatlarımız varken beni davet ettiniz, teşekkür ederim. Sizin de buyurduğunuz gibi Kur'an-ı Kerim yirmi üç sene zarfında ayet ayet, sure sure, nazil olmuş. Kur'an-ı Azimüşşan’ın sahibi olan Cenabıhak, Cebrail adında büyük bir meleği tarafından sevgili peygamberimize çeşitli şekillerde (Kur’an’ı) getirmiş, talim ettirmiş. Cebrail aleyhisselam nasıl talim ettirdiyse hazreti peygamber de ümmetine, o zamanın insanları, ashab dediğimiz ilk müslümanlara o şekilde talim ettirmiş. Kur'an-ı Kerim bir bütün. Yani ilk suresi olan Fatiha suresinden itibaren Nas suresine kadar harfiyle, harekesiyle her şeyiyle bir bütün. Bunlardan bir tanesi ayrıldığı zaman, çekip aldığınız zaman Kur'an, Kur'an olmaktan çıkıyor. Yani Kur'an'ın Türkçesi Kur’an değildir. Kur'an'ın esas Kur'an olan kısmı lafzıdır. Türkçeleştirildiği zaman ki Türkçeleştirilmiştir. Türkçeleştirilmesinin sebebi de Kur’an'ı anlamak içindir. Hangi dile çevrildiyse Kur’an'ı anlamak için yapılmıştır ama hangi dilden olursa olsun o dile çevrilen Kur'an, Kur'an değildir. Kur'an'ın lafzı esas Kuran'dır.
Yani Arapçadır.
- Evet.
Kur'an kendi içinde kendini böyle tarif ediyor mu?
- Tabii. Şimdi ben şunu söyleyeyim. Arapça diyoruz ama Arap bile anlamıyor Kur'an'ı. Bu konuda uzman olmayan Araplar kendi lisanları olmasına rağmen anlamıyorlar. Çünkü Kur’an Kureyş lehçesiyle nazil olmuştur. Kur’an’ın bir harfi bile mucizedir.
Ben bir hatıramı anlatmak isterim müsaadenizle. İki akşam önce bir yerde dua münasebetiyle bulundum. Bakara suresinin ilk başındaki “Elif. Lam. Mim.” burayı okudum. Duadan sonra ev sahibi adam gözyaşlarıyla tabiri aynen söylüyorum; “Hoca beni ağlattın” dedi. “O sizin kalbinizin inceliğindendir” dedim. “Yok, yok. Ben Kur’an'ı bilmem. Ben Kur’an'ı anlamam. Okumasını bilmem. Fakat çok iyi dinleyiciyim. Bana çok tesir ediyor. Çok da tesir etti. Hele o “Elif. Lam. Mim.” dediniz ya O “Elif. Lam. Mim.” benim içimi yaktı” dedi. Düşünün “Elif. Lam. Mim.” Huruf-u Mukattaa dediğimiz harflerdir. Kesik kesik olan harflerdir. Birçok surenin başında bulunan harflerdir. Bu harflerin müfessirler tarafından tefsir edilmişi yoktur. Mütercimler tarafından tercüme edilmişi de yoktur. Yani derler ki “Allahu A’lemu bi muradih” Yani “bundan Allah ne kastettiğini kendisi daha iyi bilir” Bunun manası yok. Manası olmayan, manası bilinmeyen harflerin tesir etmesini düşünün. Ayeti kerimeler eğer başka lisanlara çevrilip bu Kur'an'dır diye Müslümanların önüne konulsa bunun tesiri olmaz.
Peki, Sayın hocam bizim için de bir okur musunuz? Bize tesir eder mi bilmiyorum. Seyircilerimiz merak edecektir. O insanı ağlatan ayet neydi?
- Hemen mi okuyalım?
Onun misalini bir verin ardından sohbete geçer diğer sureleri de okuruz sıcağı sıcağına.
-(İsmail Biçer Bakara Suresinin ilk ayetlerini okuyor)
Ramazan yorgunluğu da var...
Sağolun hocam. Hakikaten sarsıyor. Asrı saadette de biliyoruz. Bir “Ha. Mim.” Kur'an'ın bu ayetiyle, buyurduğunuz gibi hiçbir müfessirin tefsir etmediği bu ayetle Müslüman olduğunu ifade eden örnekler var. Gerçekten demek insan kalbine hitap eden farklı bir yapısı var. Kur'an'ı okurken tecvit ile okumak gerekiyor. Tecvit nedir? Tecvit kurallarına göre okunması ne olur?
- Efendim, Kur'an-ı Kerim'in bir bütün olduğunu söylemiştik ve Cenabıhak'tan tecvidi ile yani tabiri caizse bütün yağıyla, tuzuyla, biberiyle, garnitürüyle gelmiştir. Biz buna tecvit diyoruz. Tecvitsiz Kur'an olmuyor. Kendine mahsus bir musikisi var Kur'an'ın. Hiçbir musiki kalıbına sığmayan bir musiki çeşidi, biçimi. Mesela bizde sanat musikisi vardır. Bir de tekke musikisi vardır. Zannediyorum Tekke Musikisi Kur'an-ı Kerim'den ilham almıştır. Çünkü Tasavvuf Musikisi diyorlar aynı zamanda. Bu musikiyi Kur'an-ı Kerim'in normları ve kaidelerinin üstüne çıkardığınız zaman Kur'an’ın halaveti, tadı kalmıyor. Kur'an kendine mahsus musikisiyle okunduğu zaman tesirli oluyor. Mesela Kur'an-ı Kerim'i yeni öğrenmiş bir kimsenin ne musikisiden haberi vardır ne de bir başka şeyden yani bu konuda hiçbir bilgisi yoktur ama “euzu besmele”yi musikiyle çeker, başlar okumaya, hangi makamı okuyorsun, tatbik ediyorsun diye sorduğunuz zaman bunu da bilmez. Yani bu bir doğuştur. O bakımdan Kur'an-ı Kerim'in hiçbir musiki kalıbına sığmayan bir okuyuş metodu vardır. Yani ikilik, dörtlük, sekizlik, on altılık gibi birimler var ya musikide. Bir dostumuz bunu bir tatbike çalıştı ama tabii içine sığmaz bu işin, bu kalıpların içine sığmayacağı için zannediyorum vazgeçti bu işten. Olması mümkün değil. Yani musikisiyle, her şeyiyle beraber bir bütün olarak nazil olmuştur Kur'an.
Yirmi üç yılda indi, diyelim ki ilk “İkra” indi ardından bir başka ayet. Aynı sure içerisindeki ayetler belki biri üç yıl önce, biri beş yıl sonra indi ama ayetler bir araya gelince bir ahenk hissediliyor. Yani bunu nasıl açıklıyorsunuz?
- Kendi musiki kalıpları içerisinde okunduğu zaman bir bütünlük arz ediyor ve bu bütünlük insana bir aşk, bir zevk veriyor.
Bir kafiye var.
- Tabi, mesela; “Kul e'ûzü birabbinnâs, Melikinnâs, İlâhinnâs, Min şerrilvesvâsilhannâs” nas, nas, nas. Böyle bitiyor; “Minelcinneti vennâs” Merhum Mehmet Akif Ersoy, ona da bir Kur'an-ı Kerim tercümesi yaptırılmış ve tabii çok büyük bir şair. Vezin ve ölçülere uygun şekilde bir tercüme yapmış kendisi ve bunu sonraları Kur'an diye okumaya kalkışırlar korkusuna “ben öldükten sonra bunu yakacaksınız” demiş hakikaten bir arkadaşı yakmış, yok etmiş. Keşke onu daha evvel bilseydik buraya bir parçasını getirir. Bu “Kul e'ûzü birabbinnâs” ile ilgili bölümünü okumuş olurduk.
Kur’an’ın kendi iç müziğine dair başka misaller verebilir miyiz? Yani Kuran'ın Türkçe okunmasından ya da tercümesi Kur'an mıdır, değil midir? Onun tamamen dışında Kur'an başlı başına büyük bir değer. Kainat var oldukça var olacak ve her yüzyıl insanlar bunun karşısında saygıyla eğiliyorsa başka hangi örneklerle seyircimize ulaştırabiliriz?
- Efendim, Kur'an-ı Kerim bilindiği gibi en büyük mucizelerden birisidir. Mesela başıma gelen bir örnek daha vereyim size. Bundan üç dört sene evvel Bosna Hersek'e gittiğimizde orada iki kız kardeş birisi altı yaşında, biri sekiz-dokuz yaşlarında iki çocuğun benim talebem olduğunu söylediler. Düşündüm, bunlar nasıl benim talebem olur? Dedim. Dediler ki; senin okuduğun, doldurduğun, yaptığın hatim kasetini dinleyerek hafız olmaya çalışıyor. Çocuklar Kur'an-ı Kerim bilmiyorlar.
Yüzünden okumasını bilmiyorlar mı?
- Hayır, hayır, hayır. Kur'an-ı Kerim'i tanımıyorlar. Harflerini tanımıyorlar. Fakat kasetten dinlediklerini, kulaklarına gelen Kur'an'ı ezberliyorlar. Birisi baştan başlamış yarısına kadar ezberlemiş. Sayfa sayfa, ayet, ayet ezberlemiş. Küçüğü de iki buçuk cüz ezberlemiş. Yani elli sayfa ezberlemiş. Efendim ben tabii biraz da hayret ettim “ya bir dinleyeyim ben bunları” dedim. Haşr suresinin son sayfasını okudular. Nasıl duydularsa, kulaklarına nasıl geldiyse o ses, okuyuş tarzı, tecvidi ile beraber ezberlemişler. Tabii çok hislendim, heyecanlandım. Dediler ki bunlar hafızlıklarını bitirecekler ve bitirmişler, geçen sene babasıyla anasıyla beraber benim vazife yaptığım yere geldiler. Orada karşılaştık ikisi de bitirmiş, hafız olmuş çocuklar. Yani bu bir mucizedir. Mesela Mehmet Akif merhumun yazdığı İstiklal Marşı'nın mısraları her gün, her gece okunuyor. Vatandaşlardan soralım kaç kişi biliyor ezbere?
Belki dikkat kesilirse o da ezberlenebilir.
- Tabii ezberlenebilir ama şunu söylemek istiyorum; Türkçe yazılmış şiirler kolay kolay ezberlense bile hafızada kalmıyor.
Burada Allah'ın rahmeti, şefkati de vardır.
- Evet.
Kıraat şekilleri var. Bunlar musikiye ayrı bir tat katmış mıdır? Ya da Kur'an bunu nasıl yorumlar?
- Efendim kıraat şekilleri ayrı bir konu. Kur'an-ı Azimüşşan, o günün şartlarında Arap Yarımadasında yaşayan kabilelerin lehçelerine göre nazil olmuş. Neden böyle nazil olmuş? Daha kolay ezberlensin, daha çabuk kabul edilsin, kabul edilsin derken; tanınsın, ezberlensin şeklinde tarif edilir. Hazreti Ömer birgün sahabelerden birisi Kur’an okurken bakmış ki Hazreti Ömer'in okuduğu gibi okumuyor adam. Kızmış, çok celalli adam. Yakasına yapışmış, “sen hakaret olsun diye mi okuyorsun böyle?” demiş. Yok demiş sahabe; “Hazreti peygamber bana böyle öğretti.” Hz. Ömer; “Gel gidelim o zaman Resulullah'a. Ya Resulullah bu yanlış okuyor demiş” Peygamberimiz; “Oku bakalım” buyurmuş. Adam orada okuduğu gibi tekrar okuyunca “Ya Ömer öyle de okunur” buyurmuş. Yani kıraat şekilleri sonradan uydurulma kıraatlar, şekiller değildir. Bazıları bunların olmadığını söylüyor ama yanlıştır. Onların böyle şeylerden haberi olmadığı için zannediyorum böyle konuşuyorlar. Çünkü müfessirlerin bilmesi gereken ilimlerden birisi de İlm-i Kıraattir.
Kur’an'da ruh ile lafız bir insicam halinde.
- Tabi, lafzı olmayan zaten Kur'an değildir. Yani şu Kur'an'ın lafzı olmazsa, Türkçesi Kur’an değil veya bir başka lisanla yazılmış bir tercüme Kur’an değildir.
Kur'an'ın bir başka suresini okuyabilir miyiz? Mucizevi yönünü anlatan, ahengi gösteren bir başka sureyi okuyabilir miyiz seyircilerimize?
- Mesela siz baştaki açış konuşmanızda o günün şairleri, edipleri Arap şairlerinin en üst seviyede olduklarını ve buna rağmen Kur'an-ı Kerim karşısında aciz kaldıklarını söylediniz bu doğrudur. Çünkü Kur'an-ı Kerim meydan okumuştur bunlara. Bir sure getirin? Sure getirmeleri mümkün değil. Bir ayet getirin? O da mümkün değil. Bir harfini söyleyin? Öyle olunca aciz kaldıklarını itiraf edip teslim olmuşlardır. Mesela bunlardan bir tanesi Bakara suresinin ilk ayetlerinden birisi;
“ve-in kuntum fî raybin mimmâ nezzelnâ ‘alâ ‘abdinâ fe/tû bisûratin min miślihi ved’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn”
tercümesi;
“Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kur'an'ın Allah tarafından indirildiğinde bir şüphe içindeyseniz siz de Muhammed gibi Arapsınız, Kur'an da Arapçadır o halde onun benzeri bir tek sure getirin. Bunu yaparken de Allah'tan başka ne kadar yardımcılarınız varsa hepsini yardıma çağırın şayet bu iddianızda samimi kimselerseniz iddianızın gereğini yapın.” diye meydan okuyor.
On dört asırdan beri bu meydan okumanın karşısına çıkan kimse olmamış.
- Kimse olmamış ama geçirdiğimiz devreler belli. Kimse olmamış, olsa bile aciz kalmış...
Peki hocam, programı kapatırken yine güzel sesinizde Kur'an musikisini dinleyebileceğiniz bir sureyle kapatabiliriz.
- O zaman “Kul e'ûzü birabbinnâs” Okuyalım.
Herkesin bildiği bir suredir, okuyalım.
- İsmail Biçer Nas Suresini tilavet ediyor.
Teşekkür ederim. Daha önce okuduğunuz ayetlerle son okuduğunuz ayet arasında kıraat farkı var mıydı?
- Aynı kıraat. En yaygın olan kıraat yeryüzünde bizim okuduğumuz Asım kıraatının Hafs rivayetidir. İmam-ı Asım'ın ikinci talebesi olan, ravisi olan bu Hafs rivayetidir. Yeryüzünde en çok okunan kıraat budur.
Evet, ağzınıza sağlık hocam çok teşekkür ediyorum katıldığınız için, hayırlı bayramlar şimdiden hayırlı geceler.