Bâtınîlik-terör ve mehdîlik-terör ilişkisi üzerine araştırmalar yapan az sayıdaki akademisyenlerden Prof.Dr. Ali Avcu Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı ve Din Hizmetleri Yüksek Kurulu Üyesi. İslam Mezhepleri, İmamiye, Bâtınîlik, İsmaililik, Karmatîlik, Din-Kültür İlişkisi, Bâtınîlik-Terör ilişkisi, Tasavvuf-Bâtınîlik ilişkisi gibi konularda yayınlanmış kitap, makale, bildiri ve çeviri çalışmalarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Ali Avcu ile İslam düşüncesi etrafındaki ihtilafları, terör olaylarını ve mehdilik meselesini konuştuk.
İslam’da fikrî ayrılıkların derinleşmesi hangi dönemlerden sonra başlamıştır?
TARTIŞMANIN ÖZÜNDE KİŞİSEL ELEŞTİRİ YOKTUR
Bugün İslam düşüncesi etrafında ortaya çıkan farklılıkların geçmişi oldukça eskiye uzanmaktadır. Bugün ihtilafları neler besliyor?
İslam toplumundaki pek çok ihtilaf konusu başlangıçta fikrî düzlemde ve beşerî bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Ancak tartışılan meselenin itikadi bir zemine kaydırılması, ihtilaf konusunu beşeri olmaktan çıkarıp dinî bir sorun haline getirmiştir. Böylece siyasi meselelerin dinî zeminde tartışıldığı ve dinle siyasetin iç içe girdiği kültürel bir düşünce geleneği ortaya çıkmıştır.
İslami konularda tartışmanın özünü ne oluşturur?
Günümüze bu durum nasıl yansıyor?
Günümüzde Müslüman toplumlar arasındaki ihtilafı derinleştiren temel mesele, “fırak/ayrıştırma” diline dayalı “anlama”, daha doğrusu “anlamama” sorunudur. Geçmişte üretilmiş beşerî bilgiyi mezhepçi bir bakış açısıyla “din”leştiren, kendisini mutlak doğrunun ve hakkın yegâne temsilcisi olarak gören, kendisi gibi düşünmeyenleri de bidat ve dalalet ehli ve cehennemlik kabul eden anlama biçimi günümüzdeki ihtilafların temel nedenidir. Zira bu anlama biçimiyle bir arada yaşayabilecek, farklılıklarımıza zenginlik olarak bakabilecek, özeleştirisini yaparak kendini geliştirip yenileyebilecek bir birey ve toplum inşa etmek mümkün gözükmemektedir.
SİYASİ REKABET MEZHEP ÇATIŞMALARINI ARTIRIR
Günümüzde mezhep mensupları birbirleriyle derin bir ayrışma ve rekabet içerisindeler. Bu tablodan İslam adına bir uzlaşı zemini üretmek mümkün mü? Eğer mümkünse bu nasıl olabilir?
Mezhepler dinin anlaşılma çabası neticesinde ortaya çıkmış beşerî oluşumlardır. Bu ekoller daha ortaya çıktıkları andan itibaren bir arada yaşayabilecek bir söylem arayışı içerisine girmişler ve bunda da büyük oranda başarı sağlamışlardır. Ancak farklı mezhep mensupları arasında ihtilafların derinleştiği dönemlerde siyasi rekabetin arttığına ve Müslümanların ilimde ve bilimde geriye gittiğine şahit olmaktayız. Tarihsel süreçte siyasi ihtilaflara dayalı olarak yaşanan acı tecrübeler ve kavgalar mezhep mensuplarının “öteki” ile bir arada yaşamasını zorlaştıracak bir bakış açısının İslam toplumunda yerleşmesine sebebiyet vermiştir. Bu bakış açısı 73 fırka hadisi üzerinden kendisini doğrunun yegâne temsilcisi gören, “öteki”ni ise cehennemlik ve bidat ehli olarak kategorize eden dar ve dışlayıcı bir anlayış ortaya çıkarmıştır. İslam toplumunun ilimde ve bilimde gerilemesi ve Batı toplumu karşısında siyaseten geri kalışına bağlı olarak bu tavır daha da katılaşmıştır. Elbette bu yaklaşım biçimiyle kendi anlayışını İslam’ın doğru yorumu olarak gören, ancak farklı yorumlara da saygı duyan, onlara farklı fikirlerini serbestçe tartışıp savunabilecekleri özgür bir ortam sunan, bu anlamda kendi düşünceleriyle yüzleşmiş, fikirlerinden ve eleştirilmekten korkmayan bir Müslüman toplumu inşa edebilmek mümkün gözükmemektedir. Bu durumdan çıkabilmenin yegâne yolu ise İslam’ın ana ilkeleri, çağımızın evrensel değerleri ve günümüz insanının temel beklentileri doğrultusunda yeni bir bakış açısı geliştirmekten geçmektedir.
Terör güçsüz muhalif grupların eylemidir
İslam ve terör konusunda da çalışmalar yapıyorsunuz. Günümüzde İslam ve terör birlikte anılabiliyor. Bunun İslami bir dayanağı var mıdır? Bu anlayış nereden besleniyor?
Kurtarıcı beklentisinin kökleri geçmiş çağlarda
Yine mehdilik ve İslam üzerine yaptığınız çalışmalardan yola çıkarak şunu da sormak isterim: İslam dünyasında mehdilik başta olmak üzere sürekli bir kurtarıcı bekleyişi var. Müslümanları böylesi bir düşünceye sevk eden faktörler nelerdir ve bu düşüncenin kaynağı nedir?
Kurtarıcı beklentisinin sadece İslam dünyasında değil, Orta Çağ’ın bütün toplumlarında yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en temel nedeni Orta Çağ’ın sosyopolitik ve kültürel atmosferidir. Zira Orta Çağ’da toplumlar genellikle krallık ve benzeri yönetim biçimlerine sahiplerdi. İslam toplumunda geliştirilen yönetim modeli de büyük oranda bu kültürel anlayışla uyum göstermiş; dört halife döneminde alternatif bazı arayışlar olsa da Emevilerle birlikte saltanat ortaya çıkmıştır. Dinî bazı delillerle sağlamlaştırılan bu yönetim modelinde hilafet belli bir soyun hakkı olarak görülmüş, halifeler ölene kadar yönetimde kalmış, halifeyi denetleyecek ciddi bir mekanizma geliştirilememiştir. Bu şartlar altında mevcut yönetimden memnun olmayan kitleler, iktidarın değişmesi için isyan etmekten başka alternatifleri kalmadığını düşünmüşlerdir. Bir devlete karşı yapılacak isyanın başarılı olabilmesi için de meşruiyetini dinden alması gerektiğine dair adeta bir uzlaşı ortaya çıkmıştır. Bu anlamda mehdici söylemler, yapılacak bir başkaldırının din üzerinden meşrulaştırılabilmesinin en kolay ve bilindik yollarından biridir. Muhalif kitleler, mehdinin gelişi için uygun ortam oluşturma, kıyametin kopması için çalışma, siyasi bir başarısızlığın mehdi söylemi üzerinden örtbas edilerek rövanşı ahir zamana bırakma ve benzeri söylemlerle taraftarlarını bir arada tutma ve motive etme yolunu tercih etmişlerdir. Bu sosyopolitik ve kültürel ortam, Ortadoğu toplumlarında mehdici söylemlerin yaygınlaşmasına zemin hazırlamıştır.