Ev tarih boyunca hem mimari hem de kavramsal olarak değişimlere uğradı. Bu değişim ve gelişimin değişen kültür, iklim ve yapıyla da doğrudan ilişkisi var. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) ve Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi (IIUM) işbirliği ile düzenlenen “2. Uluslararası İslami Mimari Mirası Konferansı”na katılan Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdul Razak Sapian de uzun yıllardan bu yana bu konuda düşünen bir isim. Prof. Dr. Sapian, kültürün ev kavramına etkilerini, kültür ve coğrafyaya göre tarih içinde evin nasıl form değiştirdi, geliştirdiği gibi konular üzerine çalışıyor. Konferans sırasında bir araya geldiğimiz Prof. Dr. Sapian, “İslami bakış açısından bakıyorsanız bulunduğumuz çevreyi ciddiye almanız gerekir. Yani olduğumuz yerin verilerini dikkate alarak ev tasarlamalısınız” diyor.
Coğrafyanın ve kültürün ev kavramı üzerinde nasıl etkileri var?
Bir ev tasarladığımda iki şey önemlidir. İlki sosyal ve kültürel konumu. İkincisi ise çevresi. Bu ilk noktada insanları anlamamız gerekiyor. Kullanıcı onlar olacağı için pek çok anlamda onları incelememiz gerekir. Bu inceleme dini de kapsar, hayat stillerini de. Farklı ülkelerde veya coğrafyalarda oluşan kültürler ev mimarisini kendi içinde etkiler. Örneğin iklimlendirme örneği üzerinden gidebiliriz. Malezya’da sıcak ve nemli bir hava vardır. Avrupa’da ise daha ılımlı- soğuk bir iklim söz konusu. Bizim hiç kışımız yoktur. Yaz tüm yıl boyunca devam eder. Bu iki farklı iklim iki farklı tasarım stratejisi ortaya çıkarır. Avrupa’da soğuk nedeniyle binanın yalıtımı önemlidir. Bizde ise havanın hareket etmesi daha önemli bir detay olur. Kültürel açıdan da bizde yemek önemli bir detaydır. Buradan daha fazla yemek yapma kültürü var. Bu nedenle havalandırma önemli bir detay olarak var olmaya devam eder. Demek istediğim, ev kavramının bölgeden bölgeye değişeceğidir.
Peki ya mimari bir tasarımda din nasıl şekillendirici faktör oluyor?
Müslüman bir toplumuz. Haremlik- selamlık gibi kavramlar bizim için de var. Bir eve gelen misafir, ağırlandıktan sonra ailenin yaşam alanına girmeden yolculanabilmeli. Yani hareme girmeden. Bu bilgi, pencerenin yerinin nereye konulduğunu bile etkiler. Yani İslam mimariye mekanların ayrımını getirir. Bunun üzerine mimar evin içinde özel, yarı özel ve herkese açık alanları tasarlar. Dolayısıyla söylemek istediğim şu ki, İslami bakış açısından bakıyorsanız bulunduğumuz çevreyi ciddiye almanız gerekir. Yani olduğumuz yerin verilerini dikkate alarak ev tasarlamalısınız. Yağmur yağdığı zaman saçaklarla suyun evden uzaklaştırılması da yaratıldığımız yerin verilerini dikkate almaktır. Bunlar dolaylı bir biçimde bilinç gerektirir.
TASARRUF SAĞLAYAN, ÇEVREYE SAYGILI EVLER
Bu bilinçle tasarlanan yapının katkısı ne oluyor?
Çevreyi işin içine kattığımızda enerji harcamamızı azaltırız. Bu da bizi tasarrufa götürür. Aynı zamanda enerjiyi az harcadığımızda da çevreyi daha az kirletmiş oluruz. Bu daha İslami bakış açısının gereğidir. Çünkü yeryüzü bize mescit kılınmıştır ve onu temiz tutmamız öğütlenir. Tabi bunun yanında tasarruf da yapmış oluruz..
Modern mimari bu noktada bir krizi de beraberinde getiriyor. Çünkü modern mimari iklimlendirme için enerji harcıyor.
Şöyle bir örnek vereyim, Malezya’da geleneksel olarak iklimimize uygun biçimde yapılan evlerde yorgan kullanmadan uyurduk. Zaten hava sıcaktı. Sabah serin suyla duşunuzu alıyorduk. Enerji harcamıyorduk. Şimdi ise yeni modern yapılarda her şey değişti. Doğal havalandırma yok. Duvarlar kapalı. Klima konuldu evlerin içinde. Uyurken ev klimadan ötürü serin olduğu için yorgan kullanmak zorunda kalıyoruz. Sabah ise yine duş için ev serin olduğu için suyumuzu ısıtarak kullanmak zorunda kalıyoruz. Bunların hepsi için gereksiz yere enerji harcanıyor. Çaremiz geleneksel öğretiden beslenen modern yapılar.
Bu Malezya için yeni bir akım mı? Geleneksel yöntemlere mi dönüş yapılıyor?
Evet bunun yeni bir akım olduğunu söyleyebiliriz. Burada üç nesilden bahsedebiliriz. Biz üçüncü nesiliz. İlk nesil geleneksel yöntemlerle ev tasarlıyordu. Tüm sistemi kuran ve doğru biçimde uygulayan bir nesildi. İhtiyaçlarına göre kendi evlerini yaptılar. İkinci nesil ise modern sistemleri getirdi. Ancak bu sadece taklitten ibaretti. Bunlar birebir kopyalamalar olduğu için başarısız oldu. Çünkü çevreyi ciddiye almadılar. Bu nesilde insanlar kendilerine göre ev yaptırmadılar. Sadece yapılmış olanı satın aldılar. Üçüncü nesil yani biz de bizden önceki nesillerin artılarını birleştirerek ve özellikle ikinci neslin hatalarından bir şeyler öğrenerek hareket ediyoruz. Geleneksel yöntemle modern sistemi birleştirmeye çalışıyoruz. İnsanlar yine ev yaptırmıyorlar, evleri satın alıyorlar. Ama toplum bu sürece yeniden alışkanlıkları, gereksinimleriyle dahil oluyor.
GELENEĞİN RUHUYLA MODERN YAPILAR
100 yıl önce tasarlanan evlere dönmek mümkün mü?
Eski tarihi evlerde yaşamak herkesin istediği bir şey ama maddi olarak bu çok da mümkün değil. En başta geniş alanlara ihtiyaç var. Bu evlerin ana malzemesi ahşap. Ahşap ise şu an oldukça pahalı bir yapı malzemesi. Ustaları bulmak da bir o kadar zor. Yani istense de uzak bir ihtimal. Dolayısıyla gelenekseli birebir yapmak çok da kolay değil. Biz de bu nedenle birebir o evleri yapamasak da o ruhu koruyarak yeni tasarımlara, modern yapılar ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Geleneğin ruhuyla beslenmiş modern yapılar peşindeyiz. Taklit modern yapıların çıkmazından bu yolla çıkılabilir.
Siz uzun zamandır ev tasarlıyorsunuz. İnsanların ev kavramı değişiyor mu?
Ben daha bilinçli olduğumuza inanıyorum. Geçmişten öğrendik. Hatalar da yaptık. Geçmişin ruhuyla geleceği tasarlamalıyız. Ama geçmişin evlerini o günün insanları içindi. Biz bugünün insanları için, bugünde yaşayan insanlar için tasarlamalıyız.