“…Eşek Sırtındaki Saksağan’ndan bahsetmemi istiyorsun. Bilmem ki dostum, ancak 20 sayfası yazılabilmiş bir romanın nesinden söz edilir… Çok güç ilerliyor, çok güç. Üstelik bu sıralar biraz dağınığım. Günlük yaşamamdan sıyrılıp kişilerimi gereğince yaşayamıyorum. Sabretmem gerek; aceleye getirmek istemiyorum; çünkü sonunda kendimin de beğenileceği bir roman olmaması için hiçbir sebep yok…”
Son yıllarda edebi keşifler ağırlığını iyice hissettiriyor. Türkiye’de ve dünyada birçok yazarın saklı kalan metinleri, romanları, öyküleri uzun yıllardır bir bir gün yüzüne çıkarılıyor. Ülkemizde de özellikle son iki yılda edebi keşifler için oldukça verimli bir dönem yaşıyoruz. Araştırmacılar, akademisyenler, öğrenciler ve bazen edebiyatseverler, arşivlerden yepyeni metinleri bulup bugüne ulaştırıyor. 2018’in bu noktadaki en büyük keşfi ise şüphesiz Yusuf Atılgan’ın 1960-1961 yılları arasında yazdığı fakat beğenmeyip yaktığı romanı “Eşek Sırtındaki Saksağan” oldu. Eşi Serpil Atılgan tarafından yazarın notlarının arasından çıkan bu ilk 20 sayfa Can Yayınları tarafından okura sunuldu. “Siz Rahat Yaşayasınız Diye” adlı bu çalışmada 20 sayfaya ek olarak, yazarın kitaplarına girmemiş yazıları da yer alıyor. Faruk Duman tarafından yayıma hazırlanan bu titiz çalışma Yusuf Atılgan ile tanışmamış olanlar için güzel bir fırsat. Zira burada Anayurt Oteli, Aylak Adam, Canistan gibi başyapıtlara imza atan yazara ait notlar, şarkı sözleri, şiirler ve farklı konularda kaleme aldığı yazıları, dergilerde kalmış kısa öykülerin, yaptığı çevirilerden örnekleri yer alıyor. Bu yazıların kimi ilk kez yayımlanacak.
Atılgan, Eşek Sırtındaki Saksağan’ı yazarken hem eşi Serpil Hanım’a hem de yakın dostu İhsan Bayram’a romandan bahsetmiş. Karakterlerden haberdar olan Serpil Hanım’ın metni teşhis etmesi zor olmamış. Bu keşfin perde arkasını yazarın eşi Serpil Atılgan ve oğlu Mehmet Atılgan’dan dinledik…
Eşek Sırtındaki Saksağan’ı nasıl keşfettiniz?
Serpil Atılgan: Kitapları karıştırırken bir kitabın arasında buldum. Daha önce söz etmişti Eşek Sırtındaki Saksağan’dan… Zaten yazdıkları hakkında konuşurduk. Çok şaşırdım. Çünkü yırtıp attığını söylemişti. Kurşun kalemle yazılmış, önlü arkalı 20 sayfa kadar bir metin... Acayip sevindim. Mehmet ile birlikte okuduk. Biraz silintiler vardı. Çok çarpıcı bir metin. Sanki bütün bir kitabı okumuşum duygusuna kapıldım. Belki ona olan özlemimle ilgiliydi bu. Anlatmak güç. Bizim için çok hoş bir sürpriz oldu. Umarım herkes için öyle olur. Çok büyük tat aldım.
Kaç yılında yazılmış bu roman?
Mehmet Atılgan: Babam Aylak Adam’ı 1958’de yazıyor, 1959’da basılmış. Erdal Öz’e yazdığı mektubun tarihi 1960. 60-61 yılları arasında bununla uğraşmış diyebiliriz. Yani Aylak Adam’dan hemen sonra başlıyor. O arada öyküleri yayımlanıyor. Onların birçoğu Aylak Adam’dan önce yazdığı öyküler. 59’da başladığından eminiz. Ama kaç yılına kadar devam ettiği konusunda net bir fikrimiz yok.
METAFOR KULLANDIĞINI DÜŞÜNÜYORM
Bu roman diğer eserleri arasında nerede durur sizce?
Mehmet Atılgan: Ona biz değil, edebiyat eleştirmenleri karar vermeli. Eşeklerin üzerindeki yük ağırlık yapıp eyerin altında kalan sırtında yaralar açarmış. Bu yaralar da kurtlanırmış. O kurtlar yaradan beslenirken saksağan gelip o kurtları yermiş. Bana göre de bu metine baktığımızda köyde üstü kapalı bir şeyler oluyor. Bir yasak aşk var. Birilerinin olanları örtbas edeceği kesin. Metafor ve metindeki bazı temalar ışığında düşünecek olursak birtakım ipuçları verdiğini düşünüyorum.
Bu kitapta hem romanın ilk 20 sayfası hem de bir arada toplanmamış yazılar var…
Mehmet Atılgan: Babamın İstanbul’a geldikten sonra Karacan Yayınları’nda çalıştığı bir dönem var. Yayınevinin çıkardığı Sanat Olayı var. Bir de Milliyet Sanat’a bir şiir yollamış. Milliyet Çocuk için yazdığı kıssadan hisse gibi birkaç şey var. Bunlar da çocukluk anılarından oluşan şeyler. Birçoğu 1980-1981 yılları arasından. “Köşeler, yerler” bölümü hiçbir yerde yoktu. O yeni. Şarkıları da var. Şuanda hepsi bir arada toplanmış durumda.
Yusuf Atılgan’ın yazım sürecine tanık oluyor muydunuz? Nasıl çalışırdı evde?
Serpil Atılgan: Yazdıklarından da anlaşılacağı üzere son derece titiz bir yazardı. Noktalama işaretlerinden tutun da, en doğru sözcüğü bulmak, en güzel cümleyi kurmak gibi şeyleri çok önemserdi. Kafasında yazardı. Çok uzun sürmüş olabilirdi zihninden geçirdiği süreç. Evliliğimiz süresinde birkaç öykü yazdı. Romanlarını nasıl yazdığını anlatırdı bana. Ben birebir tanık olmadım. Anayurt Oteli ve Aylak Adam’ı yazarken çok bunaldığını söylerdi. Kendisi de sürekli söylemiştir zaten yazmak beni hasta ediyor, günlük yaşamam önemli diye... Bana söylediği tablo şu, çıt çıkmayacak, konuk gelmeyecek. Dışarıyla ilişkisini keser, kağıt kalemi eline aldığında da son derece temiz yazardı. Çünkü kafasında son haline getirmeye çalışırdı. Bunu yazılarını daktiloya geçiren arkadaşları da söyler.
MEKTUPLAŞARAK TANIŞTIK
Sizin tanışıklığınız nasıl başladı?
17 yaşındaydım, Aylak Adam’ı okumuştum. Romana bayıldım. Kim bu adam, mutlaka bulacağım, tanışacağım dedim. Aşık oldum diyebilirim. Üç ay adresini aradım. Ankara’daydım. Sonra buldum, Hacırahmanlı Köyü’nden çıktı. Manisa’ya yakın köylerden biri. Mektup yazdım. O sıralar okuyuculardan bir sürü mektup gelmiş. Ama pek öyle şeylerden hoşlanmazdı. Ben de yazarken kolay cevap vermeyeceğini hissediyordum. Ama bir sürü mektup arasından seçmiş onu. Bana cevap yazdı. Hiç ummuyordum. Hayatımda beni en çok sevindiren, heyecanlandıran şeyleri düşünüyorum, hiçbirinde bu kadar sevinmemiştim. 1 yıl boyunca birbirimizi görmeden mektuplaştık. Sonra da İstanbul’da buluştuk. Senede bazen bir, bazen üç kez görüştük.
Günlük hayatında nasıl birisiydi peki?
Serpil Atılgan: Günlük hayatta kitabını alır okurdu. Mehmet’le ilgilenirdi. Yalnız kalmak isteyen, ama hiçbir kaprisi olmayan birisiydi. Oturup müzik dinler, kitabını okurdu. Kendi için hiçbir şey istemezdi. Beni özgür bırakan biriydi. Mehmet’e çok düşkündü. Fazla konuşmaktan hoşlanmazdı.
Yusuf Atılgan’ı ölümsüz kılan şey nedir sizce?
Mehmet Atılgan: Anayurt Oteli olsun, Aylak Adam olsun, sadece kendi zamanına hitap eden romanlar olmadığını düşünüyorum. Bunlar bugün tiyatroya ya da sinemaya uyarlanacak olsa güncelleştirilebilecek metinler. Kitapları birçok dile çevrildi. İtalyanca, İngilizce, Almanca… Hollanda’da ikinci baskıyı yaptı.