Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Bağımsız Sanat Vakfı iş birliğiyle düzenlenen “Karşılaşmalar/Contemporary Turkish Art” sergisi Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde 21 Ekim’e kadar ziyaret edilebilir. Serginin küratörlüğünü Ahmet Özel yapıyor. Bağımsız Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hülya Yazıcı ipek kozasından ilhamla yaptığı tablolarla sergide yer aldı. Aynı sergi 2021’in Nisan ayında Hollanda’nın Lahey şehrinde bulunan Pulchri Kültür ve Sanat Merkezi’nde Türk resmini temsil etmek üzere Avrupalı izleyicilerin karşısına çıkacak. Yazıcı’nın kendi hikayesini ipek böceği metaforu üzerinden anlatmasından yola çıkarak sanatın pandemi döneminde nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadığını konuştuk.
Pandemi süreci sizi ve sanat dünyasını nasıl etkiledi?
Pandemi nedeniyle evlerimizde geçirdiğimiz tecridin ilk birkaç gün sonrasında bu duruma uyum sağlamaya başladım. Zaman ilerledikçe ertelediğim işleri, eski not defterlerimi, ileride belki bir resme dönüşmesi muhtemel bir çekmecede unutulmuş eskizlerimi bulduğumda ve herkes gibi ekmek yapmaya başladığımda, aniden gelişen bu durumun belkide kendimizle bir yüzleşme, rutinin dışına çıkıp fıtratla bir karşılaşma olduğuna inandım. Şimdi önceye göre biraz daha yavaşlatılmış bir hayat tarzını oturtmaya çalışıyorum hayatımda.
Sanatçı Ahmet Özel ile yaklaşık bir yıl üzerinde çalıştığımız proje, Hollanda nın Den Hag bölgesinde 17. Yüzyılın önemli sanatçılarını ağırlamış Pulchri müze galeride Türk Çağdaş sanatından örneklerinin tanıtıldığı bir sergi projesiydi. Bütün hazırlıkların tamamlandığı sırada dünya insanlığını sarsan covid 19 salgını nedeniyle iptal edildi. Pek çok planlanmış etkinliğin de iptal edildiği bu netameli süreç hala devam ediyor ve bu bize gösterdi ki yaşananlar modern insanın planlı yaşam biçiminin, geleceğe yönelik adımlarının bundan böyle daha temkinsiz olacağına dair bir işaretir. Önceleri hepimizin yüzleştiği şaşırma, endişe, panik ve kendi kabuğuna çekilme hali ile hepimizi etkileyen bu süreç, büyük ölçüde hala devam ediyor olsa da yeni yaşam biçimine ayak uydurabilmek için de birtakım stratejiler geliştirmeye zorunlu olduğumuzun da bilincindeyiz.
19 SANATÇIYLA 95 ESERİN BULUŞTUĞU SERGİ YAPTIK
Küratörlüğünü Ahmet Özel’in yaptığı Karşılaşmalar’ın aslında hikayesi çok eskiye uzanıyor. İnsanların hızlıca ayrıştığı bir dönemde böyle bir çalışma içinde yer almanızı sanat adına nasıl yorumlarsınız?
Hollanda için niyet ettiğimiz bu sergiyi uzun bir bekleme sürecinden sonra, Ahmet Özel in 1996 dan bu yana farklı iki ülke sanatçıları arasında ” Karşılaşmalar” adı altında yaptığı sergilerin bir devamı olarak gerçekleştirmeye karar verdik. Bağımsız Sanat Vakfı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin iş birliği ile koordine edilen sergi Zeytinburnu belediyesinin desteği ile 19 sanatçının 95 çalışması ile gerçekleştirildi. Sergilenen eserler resim ve üç boyutlu düzenlemelerden oluşuyor ve bu durağan dönemde umut veren, nefes aldıran sıcak bir etki ve ilgili izleyiciyle karşılaşma fırsatını yakaladığını düşünüyorum.
Sanatın, sizi yaşadığınız dünyanın gerçekliğinden, sorunlarından uzaklaştıran içinde kaybolacağınız imgesel bir uzamın içine çeken, rehabilite eden bir yanı var. Sanatla yaşamak, giderek sanatlı yaşamaya dönüşebilse esasen bütün toplumsal sorunlarımızı çözmüş olurduk diye düşünüyorum.
TEK TİPLEŞMEYE KARŞI SANATIN GÜCÜNÜ KORUMALI
Toplumuzda giderek artan düşünce ayrılıkları insanlar arasında görünmeyen sınırlar oluştururken özellikle sanat alanında uzun yıllardan bu yana belirgin bir tektipleşme kendini göstermektedir, bunun tarihsel nedenleri üzerinde tespitler yapmak oldukça uzun bir konu. Kendi kültürel köklerinden uzaklaşmış ve başka kültürlere eklemlenmeye çalışan ve bunu gelişmişlik olarak gören bir toplumun özgün dilini bulması kolay değildir. Toplumun önemli bir kesimine büyük ölçüde popülizmin hakim olduğu kolaycı bir kültür algısının şekillendiğini varsayarsak kendini oluşturan özelliklerden beslenen ve bu yolla evrensele eklemlenen bir sanat algısı oluşturmak zor fakat imkansız değil. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın zengin kültürel kodlarından hareketle neşet edecek sanatı, sanatın doğasında var olan güzel, yararlı, iyi kavramlarıyla da bütünleştirebilsek toplumu dönüştürme gücüne sahip olarak sanat yeter diye düşünüyorum. Sağlıklı bir toplum oluşturabilmek için giderek keskinleşen bu ayrışmayı yumuşatmanın gerekli olduğuna inanıyor bu yolda çaba gösteriyor, bir miktar yol aldığımı düşünüyorum. İnsan olma gayretinin diğer hedeflerimizden çok daha önemli olduğunu kendimiz için istediğimiz şeyleri başkaları içinde istemedikçe, hiçbir şeyi düzeltemeyeceğimize inanıyorum.
Bir süredir Bağımsız Sanat Vakfı adıyla arkadaşlarınızla birlikte çağdaş sanat işlerini öne çıkaran bir sanat vakfı kurdunuz. Trienaller, sergiler organize ettiniz. Bu dönemde sizi en çok heyecanlandıran işler ne oldu?
Bağımsız Sanat Vakfı geçmişinde, on yıl süreyle ve dernek olarak, başta Uluslararası üç İstanbul Trienali olmak üzere çok sayıda sanat etkinliği gerçekleştirmiştir. Vakıf olarak ise Cağaloğlu’ndaki merkezimizde dört yıldır, aylık süreli sergilerin yanı sıra, seminer ve sanat söyleşileri, atölye çalışmaları, Kültür Bakanlığı iş birliği ile önemli projeler hayata geçirmektedir. “Anadolu Selçuklu Sanatı ve Güncel İmgeler” , “ Tarihi Süreçte İstanbul un Meczupları ve Delileri” gibi her biri kendi alanında uzman hocalardan seminer,film gösterimleri, atölye çalışmaları, sergi, gezi, döküdrama tarzında iki film ve kapsamlı iki kitap çıktısı olan, geniş katılımlı projeleri amacına uygun olarak hayata geçirmeğe devam etmektedir.
Bu dönemde beni en çok heyecanlandıran işler, elbette kavramsal sanat yoluyla güncel sorunlara atıfta bulunduğumuz, çözüm odaklı arayışlarımızın, sorularımızın olduğu Uluslararası katılımcılarıyla İstanbul Trienalleri. Ayrıca vakıf galerisinde ülkemizde misafir olarak bulunan Suriyeli sanatçılara sergiler düzenleyerek tanıtımlarının yapılmasına destek sağlıyorum.
Öldürülen kadınları gündeme taşıdım
Kadına şiddet olayına tepkinizi bir kadın ve sanatçı olarak yaptığınız bir tabloyla ortaya koyuyorsunuz. Bu tablonun bir hikayesi var mıdır?
24 Kasım dünya kadına şiddete hayır gününde yapmayı planladığım ve henüz bir sponsoru bulunamayan çok sayıda sanatçı arkadaşımın üretimlerini sürdürdükleri sergi için ise kadın cinayetlerinden etkilenerek yaptığım bir çalışmam da bulunuyor. Bu çalışmayı yapmaya son zamanlarda ard arda gelen kadın cinayetleriyle ve en son televizyondan izlediğim başarıya ulaşmamış bir cinayet teşebbüsünden sonra karar verdim. Eşi tarafından bıçaklanmış olan bir kadın yattığı yerde kanıyla –“anne baba, beni Ragıp öldürdü “ diye yazarak katilini ele vermeğe çalışmıştı. Bu olay kadının çaresizliğini öyle açıkça ortaya koyuyordu ki, aynı acıyı yaşamamak imkansızdı. Keşke bu konuda yapacak daha etkili çözümler bulabilseydim diye üzüldüm. Bu olayı ve benzerlerini belgelemek ve duygularımı aktarabilmek üzere aynı cümleyle bir çalışma yaptım “ Anne baba, beni Ragıp öldürdü”.
Vakıf olarak gençlerin ve mültecilerin yayındayız
Bağımsız sanatta açtığnız sergilerde gençleri öne çıkarıyorsunuz. Muhafazakar gençlerin sanatla ilişkisini nasıl yorumlarsınız?
Evet, vakfın amaçlarından biri de gençlerimizin önünü açmak ve imkanlarını genişletmektir. Şunu söylemeliyim yalnızca kısa süreli hevesler, kopya işlerle ressam olunamayacağı gibi, benzer biçimde her video çekenin de yönetmen olamayacağının farkında olmak gerekiyor. Kısa süreli kurslar, eğitimler önemli deneyimler ve bilgilenimler sağlayabilir ama asıl çetin yol bundan sonra başlar. Ayrıca müslüman gençlerin kafasında henüz cevabı verilmemiş pek çok soru var, öncelikle buradan başlanılmalı, bu konuda karalı ve gayretli gençlere destek olmak onlara alan açmak önemli ideallerimden, bana kolayca ulaşabilirler. Sanat bir yaşama biçimi, başta söylediğim gibi bir yolda olma halidir. Hayatınızın içine sirayet eden ve her halinize yansıyan farklı bir duruş ve derin bir görüş gerektirir ve değişkendir hep bir üst algılama biçimine geçme, daha doğru ve yalın anlatımı yakalama gayreti içinde kendinizle bitmeyen bir savaş içinde olursunuz, bu nedenle çoğu zaman iyi bir yere varabilmeniz, iyi de bir bedel ödemenizi gerektirebilir.
İpek böceğiyle 15 yıllık bir yolculuk
Sizin ipek böceğiyle sanatınızı buluşturan hikayeyi öğrenmek istesek neler söylersiniz? İpek böceği metaforunu sanatınızda nasıl açıklarsınız?
Son on beş yıl ise esasen hayatımın bütününe yayılan bir keşif sürecinin yol göstereni bir varlığı, İpek böceğini tanımakla geçti. Onun iki aylık yaşam süreci bana öyle çok şey öğretti ki, yoldaki işaretlerden en etkileyici olanının o olduğuna karar verdim. Hiçbir savunma mekanizması olmayan bu nahif böceğin iki aylık yaşamının bir ayında yediği dut yapraklarını ipeğe dönüştürerek bedeninde biriktirmesi ve zamanı geldiğinde büyük bir teslimiyetle, kendini içinde yok edeceği ve bir sanat eseri olan kozasını [mezarını] örmesi, daldığı bir haftalık ölüm uykusundan başka bir yaradılışla kelebek olarak uyanması içinde derin metaforlar barındıran olağanüstü bir hakikat bilgisi. Buradan hareketle yaptığım çalışmaları “ Karşılaşmalar “ sergisinde izleyebilirsiniz. Sergide kendi varoluşumla özdeşleştirdiğim ipek böceğinden etkilenerek yaptığım “Biyografim” başta olmak üzere onbir çalışmam yer alıyor.