İnsanın dünyaya niçin gönderildiğine dair sorunun cevabı, peygamberlerin getirdiği vahiydedir. İnsan yalnızca maddi bedenden ibaret bir varlık değil, bedeni, ruhu, arzuları, duyguları ve aklıyla bir bütündür. Onun maddî bedenini tamamlayan bir de ruhî özellikleri vardır. Bu sebeple İslâm, insanı bir bütün olarak görmüş ve ona göre yol gösterecek esasları getirmiştir. Bu esaslar iman, ibadet ve ahlâktır. Ancak İslâm bu hususları ayrı ayrı değerlendirmez aksine birbirini bütünleyen Müslüman’ın hayat şeklini oluşturan hususlar olarak görür.
İMAN KURU BİR SÖZ DEĞİLDİR
İman; Allah’ın varlığına ve birliğine, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna inanmaktır. Peygamber Efendimiz’in bize tebliğ ettiği tüm hakikatleri dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik etmektir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “İnsanlar, denenip imtihan edilmeden, sadece ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” Bu ayet-i kerime “İman ettim” demenin yeterli olmadığını bizlere haber vermektedir. Zira iman, sadece kul ile Allah arasında kalan bir bağ değildir. Hayattan soyutlanıp zihinlere mahkûm edilmiş kuru bir sözden de ibaret değildir. İman, yaratılış gayemize uygun hareket etmektir. Sorumluluklarımızı yerine getirmek için gayret göstermektir. Etrafımızda olup bitenlere karşı duyarlı olmaktır. Dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan bütün insanların dertleriyle dertlenmek, acılarını yüreğimizde hissetmektir.
KALBİMİZ TEMİZ DEMEK YETMEZ
İmanımızın hayatımızdaki tezahürü ibadetlerdir. İbadetler; bizleri Rabbimizin rızasına ulaştıran söz ve davranışlardır. Yüce Rabbimizin verdiği nimetlere karşı şükrümüzün ifadesidir.
İbadetlerimiz olmadan, imanımız tam anlamıyla hayatımıza yön veremez. “Benim kalbim temiz!” demekle kalbimiz temiz olmaz. Haftanın bir gününe, yılın bir ayına hapsedilen ibadetler, bizlere dünya ve ahiret saadeti getiremez. Yüce Rabbimiz, “Erkek ya da kadın, kim mümin olarak salih amel işlerse, elbette ona huzurlu bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yaptıklarına karşılık olarak en güzeliyle vereceğiz” buyurmuştur. Geçmiş ve gelecek günahları affedilmiş olmasına rağmen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav), en zor şartlarda dahi ibadetlerini asla terk etmemiştir.
AHLAK EN BÜYÜK MİRASTIR
İmanımızı kemale erdirecek olan ahlaktır. Ahlak, Peygamber Efendimiz’in vahiyden sonra bize bıraktığı en büyük mirastır. Ahlak, İslam’ın özüdür. İyi bir insan, erdemli bir toplumun olmazsa olmazıdır. Ahlak; şefkat ve merhamet, doğruluk ve dürüstlük, adalet ve yardımseverlik gibi güzel hasletleri hayatımıza hâkim kılmaktır. Kin ve nefret, haset ve ihtiras, israf ve cimrilik gibi kötü davranışlardan arınmaktır. Kul ve kamu hakkından sakınmaktır.
İmanımız, hayatımıza anlam katsın. İbadetlerimiz, kimliğimizi inşa etsin. Ahlakımız, bütün davranışlarımıza yön versin. İşte o zaman elimiz haramdan, gözümüz günahtan, dilimiz yalandan uzak kalacaktır. Ailemiz, huzur ve mutluluğun yuvası olacaktır. Komşuluğumuz, güven ve muhabbetle devam edecektir. Ticaretimiz helal, kazancımız bereketli olacaktır. Yeryüzündeki bütün mazlum ve mağdurların yüzü gülecek; dünyamız, barış ve esenlik yurdu olmaya devam edecektir.
VAHYİN ANLAM DÜNYASI
Sağlam ve sağlıklı bir inanca sahip ve İslam’ı gönülden kabul etmiş bir Müslüman birey, ahlaki ilkeleri vahyin anlam dünyasından besleyerek şekillendirme durumundadır. Sonuçta bu ilkeler, mümin bireyin içtenlikle benimsediği, inanıp bağlandığı değerlerdir. Bu inanılan değerler, artık müminin varoluş sürecini, hayatını, sözlerini, tutum ve davranışlarını yönlendiren, belirleyen unsurlar olmalıdır.